Senan Kazımoğlu

Tüm yazıları
...

Türklüğün Fedaisi Ahıskalı Ömer Faik Numanzade

Senan Kazımoğlu

24 Aralık 1872 yılında Ahıska’ya bağlı Azgur köyünde bir çocuk dünyaya geldi. Numan efendinin hanesinde dünyaya gözlerini açan bu çocuk yazarlık ve eğitim faaliyetleriyle adını Türk Dünyasına altın harflerle yazdıracak olan Türklüğün ve Türkçenin en büyük fedailerinden Ahıskalı Ömer Faik Numanzade’ydi. İlk eğitimini doğduğu köyde molladan alan Ömer Faik Bey bir müddet sonra yeni açılan Rus okuluna devam etmiştir. Babası onu Gürcistan’ın Gori şehrinde bulunan Muallimler Okulu’na göndermek istese de annesi “Ben oğlumun kâfirlerin içine girmesine izin veremem” diyerek buna karşı çıkmıştır. 1882 yılında babasının şehir dışına çıktığı bir gün annesi Ömer Faik’i hazırlayarak dayısı Osman Efendiyle beraber gizlice İstanbul’daki Fatih Medresesi’ne göndermiştir. Bir müddet Fatih Medresesi’nde eğitim alan Ömer Faik Bey, dini eğitime devam edemeyeceğini anlayarak Darüşşafaka’ya kaydolur. 1891 yılında Darüşşafaka’dan mezun olan Ömer Faik Bey Galata Posta ve Telgraf İdaresi’nde çalışmaya başlar. Eğitim yıllarında dönemin Jön Türklerinin fikirleriyle tanışan Ömer Faik, çalıştığı Posta ve Telgraf İdaresi’ne gelen gazete ve dergileri okuyarak bu fikirlerden etkilenir. Fakat buradaki gizli faaliyetleri tespit edilince İstanbul’da daha fazla duramayacağını anlayarak 1894 yılında Ahıska’ya kendi köyüne döner.

Köyüne dönünce ilk iş olarak Usûl-i Cedit okulu açmak için yetkililere müracaat etse de “Çok gerekiyorsa çocukları Rus okuluna gönderin. Ayrı bir Türk okulu açılamaz” diyerek talebi Rus makamlarınca reddedilir. Bundan sonra aynı sene içerisinde Azerbaycan’ın Şeki şehrine gelerek yeni açılmış olan Usûl-i Cedit okulunda ders vermeye başlar. Hastalandığı için Şeki’de kalamayarak 1896 dolayında ilk önce Gence’ye gelse de yeniden Ahıska’ya döner. İki yıl sonra sağlığına yeniden kavuşan Ömer Faik Bey 1898-1900 yılları arasında Şevki’deki eğitim faaliyetlerini sürdürse de 1900 yılında Bakü’ye gider. Fakat Bakü’de Türk çocuklarına yönelik eğitimin yok derecesinde olduğunu görerek hayal kırıklığına uğrar. Bunun üzerine “Eğer Tağıyev’in açtığı kız okulunu görmeseydim, Bakü’nün Türkçe eğitimi üzerine siyah bir çizgi çekerdim.” Sözünü söyler. Dönemin Bakü’sünü Ömer Faik Bey şöyle anlatıyor: “En büyük Türk milyonerleri, en nüfuzlu ahundlar (etkili din adamları), en büyük fanatikler, en korkulu maarif (eğitim) düşmanları, en birinci (önde giden) millet hainleri hepsi buradaydı.”

1900 yılında Şamahı şehrine gelerek burada millî bir okulun kurulmasında aktif rol almış ve öğretmen olarak da faaliyet göstermiştir. Ancak Azerbaycan tarihindeki en büyük depremlerden olan 1902 senesinde gerçekleşen Şamahı depremine eşi ve yeğeni Ahmed Bey Pepinov ile birlikte yakalanan Ömer Faik Bey, önce Ahıska’ya sonra da Tiflis’e göç etti. Tiflis’e geldikten sonra Hüseyinzade Ali Bey Turan ile Ahmet Bey Ağaoğlu’nun beraber çıkardıkları “Hayat” ve “İrşad” gazetelerinde yazılar yazmaya başlar. Bu gazeteler ile beraber Kırım’da İsmail Bey Gaspıralı’nın çıkardığı “Tercüman” ve Muhammed Ağa Şahtahtı’ya ait “Şark-ı Rus” gazetesinde yazarlık faaliyetlerine devam eder. Özellikle “Şark-ı Rus” gazetesine yoğunlaşan Ömer Faik Bey ile Muhammed Ağa Şahtahtı arasında fikir ayrılığı oluşmaya başlar. Ömer Faik Bey yenilikçi yazılarıyla öne çıksa da Muhammed Ağa daha çok gelenekçiydi. Ömer Faik Bey bu konuda şöyle yazıyordu: “Tüm bunlara rağmen o bensiz, ben de onsuz olamıyordum. Çünkü sabahından akşamına kadar bedava çalışacak birisini bulamayacaktı.”

Ömer Faik Bey’in mücadelesinin en temel gayelerinden biri de Türkçenin korunmasıdır. Türk milletinin varlığını Türk dilinin korunmasında gören Ömer Faik bu konuyu şöyle açıklıyordu: “Bir milletin yaşaması dilledir. Dil yoksa, millet de yoktur. Ben inanmıyorum ki, dilini sevmeyen biri milletini sevsin. Çünkü dil milletin yegâne nişanı, millet sevgisinin birinci alametidir.”

Maddi sıkıntılar çeken Muhammed Ağa Şahtahtı’nın “Şark-ı Rus” gazetesi satılığa çıkardığını öğrenen Ömer Faik Bey bu matbaanın yabancıların eline geçmemesi için derhal harekete geçti. Muhammed Ağa Şahtahtı’nın gazeteyi kendisine satmayacağını bildiği için Azerbaycanlı ceditçi Celil Mehmetkuluzade ile anlaşarak onun üzerinden gazeteye talip olur. Yakın arkadaşı olan Azerbaycanlı bir tüccardan borç alarak gazeteyi ve matbaayı 1905 yılında Celil Mehmetkuluzade adına satın alır. İlk iş olarak matbaanın adı “Gayret” (haysiyet, ar, namus) olarak değiştirilir. Bu matbaadan çıkan ilk kitap yine Ömer Faik Numanzade’ye ait olan “Daveti-neşri-asare” kitabıydı. Kitap ülkede cereyan eden siyasi-toplumsal olayların etkisinde yazılmıştır. Ömer Faik Bey bu eserinde şöyle yazıyordu: “Bizim için istifade ve ilerleme kapısı şimdilik topla, tüfekle, dinamitle açılamaz. Biz bugün her kuvvetin, her ricanın, her fikrin anası ve kökü olan eğitim ve matbuat olduğunu bilmeliyiz. Eğitim ve kültürün günümüzdeki ilk aracı, en güçlü yayıncısı kitap ve gazetelerdir, matbuattır. Bir “Tercüman” 30 milyonluk halkın (Rus esaretinde bulunan Türkleri kastediyor) ihtiyacı karşılayamaz. Rusya’da Ruslardan sonra sayı çokluğumuza göre, bize 5-10 tane değil, 100 matbaa, 1-2 iki değil en az 15-20 tane gazete ve dergi gerekir.” Bundan sonra Ömer Faik Bey, Celil Mehmetkuluzade ile beraber Türk ve İslam dünyasını derinden etkileyen ve ekol haline dönüşecek olan meşhur “Molla Nasreddin” dergisini çıkarmaya başladılar. Derginin ilk 500 sayısını basımında işçiler çalışsalar da sonraki 500 sayısında maddi zorluklardan dolayı makinenin başına bizzat Ömer Faik ve Celil Mehmetkuluzade geçmişti. Dergiyle ilgili Ömer Faik Bey şöyle yazıyordu: “Dergiye olan rağbet yalnız ve yalnızca geniş halk kitlesi tarafından idi. Beylerden, zenginlerden, din adamlarından etek etek küfür, lanet ve tehdit mektupları alıyorduk. Dergi üst sınıf tarafından lanetlendi ve nefret edildi, işçiler olarak adlandırılan alt sınıf tarafından ise saygı yükseliyordu. Birinin incinmesi ve üzülmesi oranında diğerinin sevincini artırıyordu.”

Ömer Faik beyin faaliyetleri Rus hükümetini rahatsız etmiş olacak ki hemen arkasından baskı, sindirme, aramaları ve hapis cezaları geldi. Fakat hiçbir ceza ve baskı Ömer Faik Numanzade’yi yolundan döndüremiyordu. Bu zor zamanlarında bile irşad yoluna devam ediyordu. “Molla Nasrettin” dergisinin bir sayısında Ömer Faik Bey kendisini de içerisine katarak şunları yazıyordu: “Eğer özgür yaşamak istiyorsak, delikanlı gençlerimizi feda etmeliyiz. Fedakârlık yaptıktan sonra ağlayıp uzun süre yas tutarak kendimizi yormamalıyız. Tekrar kurban vermemeliyiz, yeter ki, hürriyet halkın kanıyla kazandığı helal malı olsun. Eğer oturup beklersek ve boş konuşmalarla kafamızı karıştırırsak hürriyet kelimesi dilimizde kalsa bile onun faydası olmayacaktır.”

1906-1917 yıllar arasında gazetecilik ve eğitim faaliyetlerine devam eden Ömer Faik Bey, Rusya’daki devrim sonrası yeniden vatanı Ahıska’ya dönerek milleti için mücadeleye atılmıştır. Kafkasya’daki Türklerin katliam ile yüzleşeceğini görerek Osmanlı Devleti'nden bölgeye ordu göndermesini isteyerek Türkiye’ye gelir. Ömer Faik Bey’in isteği sadece ordu göndermekle kalmıyordu, Ahıska’nın kurtuluşunu ancak Osmanlı’ya ilhak olmakta görüyordu. Böylece bir hasret bitecekti. Ancak Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılması ve Kafkasya’daki ordusunu geri çekmesi sonucunda Ahıska Türkleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Bu durum karşısında hemen harekete geçen Ömer Faik Numanzade 29 Ekim 1918 yılında Ahıska Geçici Hükümetini kurarak ilk başkanlığını da kendisi üstlendi. Böylece Gürcüler başta olmakla birlikte diğer yabancı devletleri bir müddet de olsa Ahıska’dan uzak tutup katliamı önledi. Fakat bölgeyi işgal eden Gürcistan ilk iş olarak Ömer Faik Numanzade’yi cezalandırdı. Ağır hapis hayatında her türlü işkenceye maruz kalan Ömer Faik Bey ile hapishanede görüşen Ahmet Cevat şunları yazıyordu: “Ben bu hakareti sadece Ömer Faik’e değil milletime yapılmış hesap ettiğimden, Gürcü milletinin dostluğunu kalbimde tutarak, Gürcistan hükümetine kalem arkadaşlarım adına itiraz ediyorum. Ömer Faik sadece Ahıska’nın değil, bütün milletin hadimidir.”

Hapisten çıktıktan sonra 1919 yılında Bakü’ye gelen Ömer Faik Bey Azerbaycan Cumhuriyeti’nde memurluk, eğitim ve yazarlık faaliyetine devam etmiştir.

Sovyet işgali sonrasında da büyük bir potansiyele sahip olan Ömer Faik Bey’den özellikle eğitim faaliyetlerinde de yararlanılmıştır. Daha önceleri de öğretmen yetiştirilmesi ve ders kitaplarının hazırlanması meselelerinde de aktif görev alan Ömer Faik Bey, Sovyet zamanında da bu faaliyetlerine devam etmiş ve 1927 yılında emekliye ayrılmıştır. Fakat 1937 yılında Sovyetlerin başlattığı “Büyük Temizlik” katliamının kurbanlarından birisi de Ömer Faik Numanzade olmuştur. Ömer Faik Bey Ahıska’da baba evindeyken “Türkiye lehine casusluk faaliyeti yürüttüğü” ve “Sovyet hakimiyeti aleyhine kurulmuş devrim karşıtı milliyetçi teşkilatın başkanlık” iddiası ile tutuklanarak 10 Ekim 1937 tarihinde kurşuna dizilmiştir.

Ömer Faik Numanzade’nin eserlerini inceleyen Azerbaycan Millî Şairi Bahtiyar Vahapzade şunları söylüyor: “Satırlar arasında vatan ve millet için, onun geleceği için alışıp yanan bir yürek gördüm. Bu yürek Mirze Celillerin, Sabirlerin, Hadilerin yüreği ile bir atar.”

Ömer Faik Numanzade kendisi Ahıska Türkü olsa da ortak Türk düşünce ve kültür hayatına büyük katkılar sağlamıştır. Özellikle hayatının büyük bir kısmı Azerbaycan ile bağlı olan bu millet fedaisini Azerbaycan bağrına basmış ve hiç kimse onu Azerbaycan’dan ayrı görmemişti. Hatta 2022 yılında Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in imzaladığı karar ile Ömer Faik Numanzade’nin doğumunun 150. yılı devlet seviyesinde kutlanmıştır.

Ömer Faik Bey şehit eden zihniyet ondan ve fikirlerinden tamamen kurtulacaklarını düşünmüşlerdir. Fakat, Ömer Faik Numanzade ve arkadaşlarının ektiği tohum yok olmamış aksine yıllar sonra yeşererek bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’ni doğurmuştu. Türk Milleti ve Türk dili var olduğu müddetçe Ömer Faik Numanzade ve arkadaşları her zaman var olacaktır.