Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti; çok şükür bugün dünyada özgür şekilde yaşayan Türkler var. Bu devletlerde rahat şekilde Türküm diyebiliyoruz. Ama Türkiye’yi çıkarsak bir zamanlar şuan Doğu Türkistan’da olduğu gibi “Türküm” demek, milli değerleri ve milli sembolleri dile getirmek veya taşımak bile ölüm demekti. Bunu yaptıkları için birçok aydınımız Sovyetler birliği zamanında kurşuna dizildi. Ahmed Cevad şiirinde ay-yıldız dediği için katledildi. Ancak buna rağmen aynı Ahmed Cevad:
Çoktandır ayrı düştüm
Üç boyalı bayraktan.
A dostlar, ben yoruldum,
Bu gizli ağlamaktan
demekten de kendini alamıyordu. O insanlar Türklüklerini haykırdıkları için yok edilseler de milletinin gönlünde ebedi olarak var olacaklar.
Aynı yıllarda bazı aydınlarda var ki açıktan söyleyemeseler de Türklük ve bayrak sevgilerini ürettikleri eserlere gizlediler ve o eserlere öyle bir can verdiler ki, eserleri memleketin en uç noktalarına kadar ulaşıp halk türküleri seviyesine ulaştı. O noktadan sonra o eserler artık sahibinin değil topyekun milletin oldu.
Bugün o eserlerden birisinden bahsedeceğim. Esere geçmeden önce sahibinden söz etmek istiyorum. Eserin sahibinin gerçek adı İsfendiyar Cavanşirov olsa da Azerbaycan’da kimse onu bu adla tanımaz. Hatta bu yazıyı yazarken bile ben üstadın gerçek ismi nedir diye hayatını inceledim. Azerbaycan’ın yetiştirdiği bu güzide insan tüm dünyada Han Şuşinski adıyla tanınır. Olağanüstü bir sese sahip olan Han, Karabağ Hanlarıyla akrabalık bağlarına sahiptir. Ömrünü Azerbaycan müziğine veren Han Şuşunski, 18 Mart 1979 tarihinde vefat ettiğinde Azerbaycan milli müziğine ve Karabağ müzik ekolüne ait birçok eser bıraktı. Ama hiç şüphesiz onun en çok bilinen eseri “Şuşa’nın Dağları”dır. 1930’lu yıllarda yazılan bu eserin, söz ve bestesi yine Han’a aittir. Eser Azerbaycan halkı tarafından o kadar sevilmiştir ki, bir noktadan sonra millet bunu Azerbaycan halk türküsü olarak kabullenmiştir. Eser geleneksel Azerbaycan milli müziği olan muğam şeklinde söylenmiştir. Lafı fazla uzatmadan ilk önce “Şuşa’nın Dağları” sözlerini yazayım sonra eser ile ilgili bilgileri aktarayım. Eserin sözleri şöyle:
Şuşa’nın dağları başı dumanlı,
Kırmızı koftalı yaşıl tumanlı,
Derdinden ölmeye çokdu gümanlı.
Ay kız, bu ne kaş göz, bu ne tel,
Ölerem derdinden, onu bil,
Danışmasan da balam, barı gül.
Şuşada akşamlar yanar ulduzlar,
Onlardan gözeldi gelinler, kızlar,
Oturup yol üste yarını gözler.
Ay kız, bu ne kaş göz, bu ne tel,
Ölerem derdinden, onu bil,
Danışmasan da balam, barı gül.
Şuşa’nın her yandan gelir sorağı,
Terife layıktır İsa bulağı,
Dağları, bağları, kızlar oylağı.
Ay kız, bu ne kaş göz, bu ne tel,
Ölerem derdinden, onu bil,
Danışmasan da balam, barı gül.
Sözleri bu şekildedir. Ancak eserin orijinal şekli “Şuşa’nın dağları başı dumanlı” olsa da sonradan Moskova’nın sansürüne takılmış ve “Sovyet ülkesinde dağların başı dumanlı olamaz” diye ilk türküye onay çıkmamıştır. Sonrasında Han, bunu “Şuşa’nın dağları değil dumanlı” şeklinde değiştirmiştir. Fakat günümüzde orijinal şekliyle okunmaktadır. Gelelim asıl meseleye. Bazı kişiler bunun sıradan bir eser olmadığını ve eserde anlamı gizlenmiş başka şeyler olduğunu söylüyor. Bunu söyleyenler arasında bizzat Han’ın öz kızı da var. Gerçekten de eser dikkatli şekilde incelendiğinde türkünün Şuşa’dan çok daha büyük anlamları olduğu hissediliyor.
Türkünün ilk bölümünde Han: “Şuşa’nın dağları başı dumanlı, kırmızı koftalı (kazaklı, hırkalı) yeşil tumanlı (etekli)” sözleriyle o zamanlar yasak olan Azerbaycan bayrağının renklerini yani mavi, kırmızı ve yeşil rengi ifade ediyor. Hemen arkasından “Derdinden ölmeye çoktu gümanlı (arzu, istek). Ay kız, bu ne kaş göz, bu ne tel (kahkül), ölerem derdinden, onu bil, danışmasan (konuşmasan) da balam, bari gül.” sözlerini söylüyor. Buradaki kaş ve göz ifadeleri de bayraktaki ay-yıldızı temsil ediyor. Yine sözlerin ikinci kısmında yer alan “Oturup yol üste (üstünde) yarını gözler (bekler). Ay kız, bu ne kaş göz, bu ne tel” diye devam ediyor. Burada da yol üstünde oturulup beklenen yar muhtemelen Kafkas İslam Ordusu ve üç renksiz kaş ve göz de ay-yıldız yani Türk bayrağıdır.
Bu söylediklerimiz yüzde yüz böyledir diyemeyiz elbette ama hem Han’ın ailesi, hem yaşantısı hem onu tanıyanlar hem de türkünün yazılma tarihine bakınca bunun doğruluk payı daha da artıyor.
Her halükarda eser gönüllere işleyen muhteşem bir çalışmadır. Siz de bu eseri bizzat Han’dan dinlemek isterseniz internetten “XanŞuşinski - Şuşa’nın dağları” diye aratabilirsiniz. İyi dinlemeler.