Resulullah (s.a.s) İstanbul ile ilgili meşhur hadisinde şöyle buyuruyor: “İstanbul elbette fetholunacaktır; onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir!”
Allah Resulü’nün (s.a.s) bu müjdesine mazhar olmak isteyen nice komutanlar defalarca İstanbul’u kuşatsa da, fetih ancak 1453 senesinde Osmanlı Sultanı Fatih Sultan Mehmed Han ve onun askerlerine nasip olacaktı. Peygamber (s.a.s) müjdesine sahip olmak isteyen Fatih'in askerleri, canlarını dişine takarak İstanbul’un fethi için kanlarının son damlasına kadar savaşıp gazi veya şehit olmuşlardır. Bu kahraman askerlerin ebedi istirahatgâhları olan şehitliklerin bazıları günümüze kadar gelmiştir. Bunlardan birisi de On Sekiz Sekbanlar Şehitliği’dir. Fetih sırasında savaşarak şehit olan on sekiz sekban askeri bizzat Fatih Sultan Mehmed Han’ın emriyle şehit olduğu yere defnedilir. O vakitten sonra orası “On Sekiz Sekbanlar Şehitliği” diye anılır. Şehitliğin kitabesinde “Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleriyle maan teşrif buyurup bu mahalde şehiden vefat eden on sekiz nefer Sekban Aleyhirrahmetivelgufrani Hazretlerinin ruhu pür fütuhlarına el fatiha” diye yazmaktadır. Şehitlikte ismi bilinen tek şehit, Sekbanlar Kethudası Hızır oğlu Hamza’dır. Peki, “sekban” nedir?
“Sekban” sözü, Farsça “köpek bakıcısı” anlamına gelen “seg” ve “ban” kelimelerinin birleştirilmiş şeklidir. Savaşçılığıyla bilinen Türk milleti, bu özelliğini koruyabilmek için sık sık savaş talimi olarak sayılan ava çıkarlardı. Av denilince de ilk akla gelen av köpekleridir. İşte bu av köpeklerinin yetiştiricileri “sekban” diye bilinirdi. Daha sonra Osmanlı Devleti bu kişileri yeniçeri ocağına alarak bunlardan yeni bir askeri birlik oluşturmuştu. Yeniçeri Ocağı’na dahil edilen Sekban birliğinin komutanı sekbanbaşı, yeniçeri ağasından sonra ocaktaki ikinci kişiydi. Osmanlı merkez ve taşra kuvvetlerinin de bir kısmını oluşturan sekbanların görev tanımına padişahın avlarında yanında bulunmak, savaşlarda yeniçeriler ile birlikte iştirak etmek, yine yeniçeriler ile birlikte zaman zaman şehrin asayişini sağlamak ve ölen padişahın naşının kontrol edilmesi gibi farklı hizmetler dahildi.
Şehzadebaşı Camisi'nin tam karşısında bulunan On Sekiz Sekbanlar Şehitliği, sonraları bakımsız duruma düşmüş ve atıl vaziyette kalmıştı. Konuyla ilgili 1934 yılında Hüseyin Nihal Atsız, Orkun Dergisi’nin 8. sayısında “İstanbul’un Fetih Yılına Ait Bir Mezar Taşı” başlıklı bir yazı kaleme almıştır. Yazı aynen şu şekildedir:
“İstanbul’u zapteden Türk askerlerinden 18 kahramanın taşlarını saklayan bir mezarlık bakımsızlıktan yok olmak üzere. İstanbul’da, Şehzadebaşı'nda, Şehzadebaşı Polis Merkezi yanında On Sekiz Sekbanlar Sokağı adında bir sokak var. Bakımsız ve tozlu olan bu sokakta küçük bir mezarlık var. Duvarının bir kısmı yıkılmış ve içini otlar bürümüş olmasına rağmen duvar kitabesiyle içindeki mezar taşlarından bir tanesi sağlam kalmıştır. Şimdiye kadar kimsenin dikkatini celbetmeyen bu mezar İstanbul’un en eski mezarıdır. Üzerinde İstanbul fethinin hicri tarihi olan 857 tarihi vardır. Duvardaki kitabe yüksek olduğu için fotoğrafını almak mümkün olmadı. Mezarlığın içinde iki tane lahit varsa da birisinin taşı kalmamıştır. Öteki Sekban Kethüdası Hızır Oğlu Hamza’ya aittir. Bununla beraber mezar taşındaki Kethüda-yi şüheda-yi Sekban sözlerinden Hızır Oğlu Hamza’nın mutlaka umum Sekban Kethüdası olduğu manasını çıkarmak doğru değildir. Bu söz, orada şehit düşen sekbanların kumandanı, yahut en kahramanı manasına da gelebilir. İsmet Paşa’nın bir müddet önce eski eserleri korumak hususunda vilayetlere gönderdiği tamim dolayısıyla eski eserler encümeninin ve İstanbul valisinin dikkatini çekerim. Bu mezarlık derhal mükemmelen tamir olunarak abide haline getirilmelidir. Çünkü bundan 480 yıl önce şehit düşen Türk kahramanlarına ait olduktan başka, İstanbul’un en eski Türk eseri de budur. Kitabenin ve mezarın yazıları fazla aşınmamış olduğu için bundan bir iki asır önce tamir olunduğuna hükmolunabilirse de, bu onların tarihi değerini küçültmez. Bilakis atalarımızın milli mefahire bizden daha saygılı davrandıklarını gösterir. Bu mezarlık, yakında yüksek adlarına bir abide dikilecek olan 16 Mart Şehitleri meydanından 100 adım kadar uzaktadır. Burası için en çok 500 lira yeter. Bu hususta Milli Türk Talebe Birliği’nin de nazarı dikkatini çekerim. Eğer hükümet kendilerine Çanakkale abidesi için izin vermemek hususundaki inadında devam ederse, hiç olmazsa burasını tamir edip milli vazifelerini başka bir sahada itmam etsinler.”
Atsız’ın dikkat çeken bu yazısından bir müddet sonra şehitlik belediye tarafından yeniden restore edilmiştir.
Eğer yolunuz On Sekiz Sekbanlar Şehitliği’ne düşerse, bu toprakları bize vatan yapan şehitlerimize bir Fatiha’yı çok görmeyiniz…