Geçenlerde Konya’da Fatime isimli bir arkadaşımızla konuşurken mesele tarih dersi ve tarih şuuruna geldi. Fatime’nin tarih konusundaki soruları ve bu bilincin gerekliliği bana eski bir anımı hatırlattı. Birkaç yıl önce, şu an önemli bir görevde bulunan yakın arkadaş çevremden bir tarihçi ile samimi bir sohbetimizde bu konu açılmıştı. Ancak o biraz sitemkârdı. Tarih yerine mühendisliğe yönelmenin, devlete ve millete bu yönde hayırlı katkı sağlamanın daha önemli olduğunu söylüyordu.
Tarihçilerin işinin yalnızca moral vermek olduğunu belirten arkadaşıma karşı çıkarak, onu böyle düşündüren şeyin bile tarih şuuru olduğunu ifade ettim. Bu hikâyeyi Fatime’ye de olduğu gibi anlattım. Çok verimli geçen bu sohbetin konusunu buraya da taşımak istedim. Peki, tarih ve tarih şuuru neden önemli?
Bu konuda ünlü Osmanlı tarihçilerinden Mustafa Naima şunları söylemektedir:
“Tarih, herkes için faydalı bir ilimdir. Âlimlerin zekâsını geliştirir, akıllı insanları uyararak basiretlerini açar, halkı geçmişin olaylarıyla tanıştırır ve seçkin kişileri gizli hakikatlere ulaştırır. Bu sınırsız denizin derinliklerine hâkim olanlar, her türlü gerçeği ve zamanın değişimiyle birlikte ortaya çıkan olayların sırlarını öğrenirler. Böylece, eski milletlerin nasıl değiştiğini ve hangi sebeplerle dağılıp yok olduklarını kavrarlar.
Bu sayede, olayları karşılaştırıp analiz ederek yalnızca soyut sözlere inanmaz, yanıltıcı söylemlere ve hurafelere kapılmazlar. Bilinmeyeni bilinenle kıyaslayarak, olmayanı mevcut olaylardan çıkarımla değerlendirir ve uzun deneyimler sonucu bir işin başından sonuna nasıl gelişeceğini kavrayabilirler.”
Yine Türk-İslam fikriyatının önderlerinden merhum Seyit Ahmet Arvasi Hoca da tarih hakkında şunları yazmıştı:
“Yine tarihten öğreniyoruz ki, kendi kültür ve medeniyetine sahip çıkan, kendi millî zevkini korumasını bilen bir kavim, vatanını ve devletini uzun müddet kaybetse bile er geç yeniden silkinip ayağa kalkabilmektedir. Fakat tarih, kendi kültür ve medeniyet değerlerini kaybetmiş, kendi millî zevk ve estetiğine yabancı düşmüş bir milletin yeniden dirildiğinden söz etmemektedir.”
Buna destek mahiyetinde Cemil Meriç de şu ifadeyi kullanmıştır:
“Haçlıların en büyük zaferi, tarih kitaplarımızdır.”
Tüm bunları dikkate alarak millî ve manevî değerlerimize sahip çıkma konusunda tarih şuurunun önemli bir yere sahip olduğunu söyleyebiliriz. Tarih bilincinin eksikliği, milletler için büyük felaketlere yol açabilir. Nitekim tarihten aldığımız tecrübeler, bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır.
Ne kadar yetişmiş mühendisiniz, fizikçiniz, kimyacınız, mimarınız, doktorunuz olursa olsun; eğer tarih şuuru ve millî-manevî değerlere bağlılık yoksa, bu bir süre sonra millet için tehlikeye bile dönüşebilir. Cengiz Aytmatov’un “Mankurt” hikâyesinde de dile getirdiği gibi, eğer bir evlat hafızasını kaybeder ve şuurunu başkalarının kontrolüne bırakırsa, sahip olduğu el kabiliyeti yalnızca bir beceri olmaktan çıkar; o kabiliyet, kendi milletini yok etmek için de kullanılabilir. İşte bunun önüne geçecek en büyük önlem, tarih ilmidir.
Millet olarak tarih ilmine sahip çıkmazsak, tarih şuurumuzla birlikte önemli bir mihenk taşını da kaybederiz. Bunun sonucunda millî ve manevî şuurumuzu yitirme tehlikesi doğar ki bu, bir millet için en büyük felaketlerden biridir.
Millet olarak var olabilmemiz için tarihimize ve tarih şuurumuza sahip çıkalım. Aksi halde bedeli çok ağır olur.