Senan Kazımoğlu

Tüm yazıları
...

GÖZLERİ GERÇEĞE KÖR, FİTNEYE AÇIK

Senan Kazımoğlu

Uzun süredir Türkiye'de gözlemlediğim bir mesele var. O da Türk kamuoyunu etkileyen güçlerin, Türk'e ve Türk ile ilgili her şeye karşı olmalarıdır. Buna en büyük örneklerden birisi de yakın zamanda yaşandı.

Malum, kısa süre önce farklı tarihlerde Türk devletlerinden Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni tanıma ve büyükelçilik atama yönünde karar aldı. Elbette bu, her bir Türk evladı gibi beni de üzdü. Bunun savunulacak, haklı gösterilecek, "ama" denilecek hiçbir tarafı yok. Biz de bu anlamda "ama" demiyoruz zaten.

Ancak benim dikkat çekmek istediğim nokta, sanki pusuda hazır bekleyen Türk düşmanlarıdır. Bu haberden sonra, başladılar sosyal medya üzerinden yaygara koparmaya. Bugüne kadar Türkiye’yi Kıbrıs’ta işgalci gören bu yapılar, bir anda dönüp en büyük Türk sevici oldular. Aniden Kıbrıs sevgileri yükselen bu yapılar, Türk devletlerine öyle bir saldırdılar ki, Allah korusun o devletler Türkiye ile savaşsa ancak bu kadar yaygara kopardı.

Bazıları da bunu göstererek, Türk dünyası birliğinin bir hayal olduğu safsatasını tekrar etmeye başladılar. Bu kişilerin biraz üzerine gidince, kendilerine "Türk" demekten bile çekinenler olduğunu görüyoruz. Yani anlayacağınız, mesele bağdan üzüm koparmak değil; bağcıyı dövmek.

Şu an Türk dünyası, kemoterapi alan bir insan gibidir. Bu devletlerin üzerinden Sovyetler gibi bir kanser geçti. Elbette onun zehirlerini temizleyelim derken bazen faydalı yapıları da yok ediyoruz. Ama inanıyorum ki bir gün Türk devletleri bu hatalarından dönecektir.

Fakat yine söylüyorum: Yazımın amacı asla Türk devletlerinin yaptıklarını aklamak değil, bundan istifade eden Türk düşmanlarına dikkat çekmektir. Bunların ne kadar samimiyetsiz olduklarının bir ispatı da Azerbaycan meselesinde yaşandı.

Bu yapılar, diğer Türk devletlerinin Kuzey Kıbrıs konusunda Azerbaycan’ın da aynı tepkiyi vermesini bekliyorlardı. Ancak Azerbaycan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti meselesinde duruşunu hiç bozmadı. Aksine, 9 Nisan tarihinde Bakü’de yapılan Uluslararası Forum’da konuşan Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev şunları söyledi:

"Azerbaycan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Türk Devletleri Teşkilatı'nda gözlemci statüsü almasında aktif rol oynadı. Biz bu konuyu aktif şekilde savunan ülkelerdeniz. Cumhurbaşkanı Tatar, teşkilatın Şuşa şehrindeki gayriresmî zirve toplantısına davet edildi ve oraya katıldı. Kuzey Kıbrıs'ın bayrağı da orada dalgalanıyordu."

Konuşmalarına devam eden Aliyev:

“Biz her zaman kardeşlerimizin yanındayız. Bizim politikamız her zaman net oldu. Bizim bu alanda herhangi başka bir gündemimiz yok. Biz sadece kardeşlerimize nasıl yardım edebileceğimiz hakkında düşünüyoruz ki, onlar kendi devletlerini koruyup sürdürebilsinler. Onlar buna tarih ve eylemleri bakımından layıktırlar.” diye ifade etti.

Zamanında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, BM’nin hazırladığı Annan Planı’na “evet”, Rum Kesimi’nin ise “hayır” dediğine de vurgu yapan Aliyev, şunları söyledi:

“Bakın, ne oldu? Yunan Kıbrıs'ı Avrupa Birliği'ne üye kabul edildi. Bu, adil midir? Yani, bu, çifte standardın bariz örneğiydi ve siyasetçiler bu konu hakkında konuşmak istemiyorlar. Yani, onlar başlarını ağrıtmak istemiyorlar ve bu konuda konuşsalar, onlara baş ağrısından başka da sorunlar oluşabilir. Bu yüzden Kuzey Kıbrıs’taki kardeşlerimizi emin etmek istiyorum: Biz her zaman sizinle olacağız ki, ülkeniz bağımsız devlet olarak kurulsun ve uluslararası toplum tarafından tanınsın.”

Kıbrıs meselesi dışında, Gazze’de İsrail tarafından yapılan askerî operasyonların durdurulması ve Suriye’de Esad rejiminin devrilmesinden sonra Türkiye’nin güney sınırında barışın sağlanması ile Türkiye’nin güvenliğinin temin edilmesi konularında da açıklamalarda bulundu.

Bu haberlerden sonra, ben bugün Türk basınında Azerbaycan ile ilgili güzel haberler beklerken, sabahın ilk ışıklarıyla beraber yine o kara güruhun faaliyete geçtiğini gördüm. Bu kadar olumlu haberin yanında, sadece siyasi bir soruya verilen “Türkiye bizim müttefikimizdir. İsrail de dostumuz. Türkiye ve İsrail’in karşı karşıya gelmesini istemiyorum.” cevabından sonra, söylenen her şeyin üzeri çizilip buradan tüm Azerbaycan’a ve Azerbaycan Türklerine yeniden saldırmaya başladılar.

Fakat ne ondan önce Aliyev’in Gazze ile ilgili söyledikleri, ne Türkiye’nin ulusal güvenliğine verdiği önem, ne de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ilgili söyledikleri konuşuldu. Türk devletlerinin Rum Kesimi’ni tanıma meselesini gündemin en başına oturtanlar, Azerbaycan’ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne verdiği desteğin üzerini kapattılar.

Sonuç olarak, bu yapıların bizden olmadığı belli. Bunların tüm derdi fitne saçmak. Elbette onlar kendi düşmanlıklarını yapıyor. Buradaki esas mesele ise onların ektiği fitne tohumuna karşı bizim ne yaptığımızdır. Bu yazıdaki amacım, onların yaptıkları değil; onların hilelerine karşı önlem almamız ve bu planlara karşı dikkatli olunması gerektiğini bildirmektir. Gerisi sizin takdirinizde.