Birkaç gün önce, Azerbaycanlı siyaset bilimci ve Türkiye mezunu Araz Aslanlı Hocanın bir yazısına denk geldim. Hocayı uzun süredir takip ettiğim için, çalıştığı konulardaki hâkimiyeti ve bilgisine hayranlık duyuyorum. Azerbaycan’daki Türkiye ekolünün ileri gelenlerinden biri olan hocanın bu yazısı, hislerimize ve düşüncelerimize tercüman olduğu için sizlerle paylaşmak istedim.
Araz Hoca'nın yazısı, “Azerbaycan, Rusya olmadan bir şey yapamaz” diyenlere yönelik bir eleştiri niteliği taşıyor. Hoca, bu söyleme şiddetle karşı çıkarak, bu düşüncenin, söyleyen kişi ister Rus yanlısı isterse Rus karşıtı olsun, genelde Rusya’nın çıkarlarına hizmet ettiğini ifade ediyor. Araz Hoca, bu tür söylemlerin özellikle 44 Günlük Karabağ Savaşı sırasında sıkça dile getirildiğini ve 10 Kasım 2020 tarihinde imzalanan ateşkes anlaşmasından sonra daha da arttığını belirtiyor.
Savaşın ilk günlerinde, “Putin bir şey söylediği an savaş duracak” ya da “Her şey boş; topraklar kurtarılamayacak” diyenlerin, ateşkes sonrası “Rus ordusu girdi ve artık çıkmaz” gibi söylemlerle bu propagandayı sürdürdüğüne dikkat çekiyor. Hoca, emperyal güçlerin girdikleri yerden çıkmak istemediğini ancak dünya genelindeki gelişmelerin ve mevcut şartların onları bunu yapmak zorunda bırakabileceğini vurguluyor. Rus ordusunun geçmişte Afganistan’dan ve 1993 yılında Azerbaycan’dan çıkmak zorunda kalmasını buna örnek olarak gösteriyor. Nitekim 10 Kasım 2020 tarihli anlaşmadan üç yıl sonra Rus ordusunun Azerbaycan’ı terk etmek zorunda kaldığını da hatırlatıyor.
Genel olarak, Azerbaycan’ın “Rusya’nın izni olmadan hiçbir şey yapamaz” şeklindeki propagandasını sömürge zihniyetine bağlayan Hoca, bunu dile getirenlerin ruhlarındaki aşağılık kompleksine işaret ederek, bu tür söylemlerin şehitlerin ruhuna da saygısızlık olduğunu ifade ediyor.
Azerbaycan’ın Karabağ zaferinde Türkiye’nin manevi ve diplomatik desteğinin önemine değinen Araz Hoca, bu yardımın Azerbaycan’ın elini güçlendirdiğini belirtiyor. Tarihten de örnekler vererek, eski Sovyet coğrafyasında toplum ve devlet anlamında bağımsızlığı en çok isteyen, bu yolda en çok bedel ödeyen halkın Azerbaycan Türkleri olduğunu ifade ediyor. Tüm acılara ve zorluklara rağmen Azerbaycan’ın hedeflerinden sapmadığını ve birçok enerji anlaşmasını Rusya ve İran’ın tüm tehdit ve baskılarına rağmen gerçekleştirdiğini anlatıyor.
Araz Hoca, savaş devam ederken Rusya ve İran’ın Ermenistan’a açıkça destek verdiğini de vurguluyor. Ayrıca Azerbaycan’ın Batı’nın tüm baskılarına rağmen, Rusya ve İran’a karşı yapılan planların bir parçası olmadığını da özenle belirtiyor. Bu durumun, Azerbaycan’ın Washington ve Brüksel’den yönetilmediğini gösterdiğini ifade eden Hoca, bunun “Azerbaycan, Rusya’nın isteğiyle hareket ediyor” iddiasında bulunanları rahatsız ettiğini söylüyor. Batı yanlısı kişilere göre, Azerbaycan’ın bağımsızlığının yalnızca Batı’nın emirlerine uymak anlamına geldiğini belirtiyor.
Bu propagandanın, bilerek ya da bilmeyerek, Rusya’ya fayda sağladığını belirten Araz Hoca, “Biz kendimiz hiçbir şey yapamayız” ya da “Rusya ne isterse o olur” gibi söylemlerle bağımsızlık ve bağımsız politikayla elde edilen başarıların küçümsendiğini ifade ediyor.
Yazısında Atatürk’ün bu konudaki yaklaşımına da değinen Hoca şunları söylüyor:
“Atatürk milliyetçiliğini geri kalmış ülke milliyetçiliğinden ayıran ana noktalardan biri buydu. Geri kalmış ülke milliyetçileri, başarısızlıklar üzerine kurulu mağduriyet ve şikâyet politikasına öncelik verirlerdi (bu çok kolaydır: sonuç elde etmek yerine şikâyet et ve sürekli başkalarını suçla). Atatürk ise farklı güçler arasında manevra yaparak, aynı zamanda iç birliği ve akıllı strateji ile hedeflerine ulaşmayı seçmişti (bu daha zordur, çünkü sorumluluğu üstlenebilmek, ustalığa sahip olmak ve risk almak gerektirir).”
Yazıyı, Araz Hoca’nın sonuç kısmıyla bitirelim:
“Sonuç olarak, Batı’yı, Doğu’yu, Kuzey’i, Güney’i, herhangi bir ülkeyi sevip sevmemek sizin işinizdir. Ama uzun yıllar boyunca imparatorluklar tarafından ezilen, bağımsızlık bilinci yeni yeni şekillenen bir toplumun, bir devletin zor bir bölgede, büyük güçlere rağmen elde ettiklerini küçümsemek, sonuçları mutlaka başka merkezlerin adına yazmaya çalışmak, sürekli olarak aşağılık ve küçüklük kompleksi propagandası yapmak ne objektiftir, ne de faydalıdır.”