1980’lerin ikinci yarısında Sovyet rejiminin çatlamaya başladığı ve çok yakında çökeceği konuşulmaya başlamıştı. 1985 yılında Sovyetler Birliği’nin başına geçen Mihail Gorbaçov, rejimi yeniden ayağa kaldırmak veya biraz daha yaşatmak (bazılarına göre ise yıkmak) adına her şeyi mübah gören bir zihniyetle birtakım uygulamalara yöneldi. Ancak bu uygulamalar, Sovyetleri ayakta tutmak yerine çöküşünü daha da hızlandırdı. Bu süreçte Sovyetler Birliği esaretindeki halklar da kendilerine göre siyaset geliştirmeye başladılar. Buna örnek olarak Kazak Türklerini gösterebiliriz.
Sovyetler Birliği’nin ilk yıllarında, özellikle Stalin rejimi altında inim inim inleyen Kazak Türklüğü, kıtlık yıllarında da çok fazla insanını kaybetmişti. Bunca acıdan sonra, 1964 yılında Kazakistan’ın başına Dinmuhammed Kunayev adında bir Kazak Türkü atandı. Kazakistan Komünist Partisi Birinci Sekreteri olarak göreve başlayan Kunayev, halkının acılarını unutturacak nitelikte çalışmalara imza attı. Komünist olmasına ve rejime bağlılığına rağmen, ülkesi Kazakistan’a duyduğu sevgi, onu halkına faydalı olacak projelere sevk etti. Özellikle Kazak kültürünü yaşatmaya çalışması, Kazak Türklüğüne biraz da olsa nefes aldırdı.
Bunu fark eden Gorbaçov, 1986 yılının Aralık ayında, kendisine karşı olabilecek bu lideri görevden alarak yerine Kazakistan ve Kazak kültürüyle hiçbir ilgisi olmayan Kolbin adında bir Rus’u atadı. İşte o an, yıllardır bastırılan halk öfkesinin dışa vurduğu andı. O gece Kazak Türkleri bir karar vermek zorundaydı: Ya rejimin halkı aşağılayan dayatmalarına boyun eğip köle olacaklar ya da onurları için başkaldıracaklardı. Özgürlük özlemini iliklerine kadar hisseden bozkırın asıl evlatları, direnişi seçtiler.
Kazak Türkçesinde “Jeltoksan” olarak adlandırılan, aralık ayının 16’sında başlayan halk direnişi, dalga dalga yayılmaya başladı ve o zamanki başkent Almatı sokaklarında binlerce kişi Sovyet rejimine başkaldırdı. 16 Aralık 1986’da başlayan bu olaylar, tarihe Jeltoksan Olayları olarak geçti. Protestoların en şiddetli olduğu gün ise 17 Aralık’tı. Özellikle gençlerin çoğunlukta olduğu gösteriler, Almatı ile sınırlı kalmayarak Kazakistan’ın diğer şehirlerine de yayıldı.
Yaşananlardan paniğe kapılan Sovyet rejimi, Kazakistan’a adeta ordu yığmaya başladı. Özel eğitimli on binlerce Sovyet asker ve polisi, 18 Aralık 1986’da silahsız ve barışçıl şekilde eylem yapan halkın üzerine ağır makineli silahlarla ateş açtı. Gözü dönmüş Kızıl Ordu askerleri, 200’den fazla kişiyi katletti. Bazı kaynaklarda, bu sayının 1.000’e yaklaştığı da düşünülüyor. Ardından, geniş çaplı tutuklamalar başladı. Sovyetler, haklarını arayan insanları, aynı 20 Ocak 1990 Bakü katliamında olduğu gibi, “başıbozuk serseriler” olarak lanse etti. Bu katliamdan, Sovyet rejimi altındaki ülkeler bile ancak bir ay sonra haberdar olabildi. Dünya ise bu vahşeti, Kazakistan Milletvekili Muhtar Şahanov’un 1989 yılında Sovyetler Birliği Meclisi’nde yetkililerden izinsiz yaptığı konuşma sayesinde öğrendi.
Sovyet rejiminin çöküşü sırasında ülkeler birer birer bağımsızlıklarını ilan ederken, Kazak Türkleri de o günü sabırla bekledi. 16 Aralık 1991 tarihinde Jeltoksan şehitlerini ebediyen unutmamak adına Kazakistan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı tüm dünyaya ilan edildi.
Günümüzde, Sovyet Birliği’nin yıkılmasında Baltık ülkelerindeki gösterilerin etkisi sıkça dile getirilse de Kazak Türklerinin Jeltoksan direnişi onlardan çok daha önce gerçekleşmiş ve rejimin temellerini sarsan bir olay olmuştur.
Bugün bağımsızlıklarının 33. yıldönümünü kutlayan Kazakistan var oldukça, 16 Jeltoksan ve Jeltoksan şehitleri asla unutulmayacaktır!
Bağımsızlığınız daim olsun özgür bozkırın asil evlatları.