Senan Kazımoğlu

Tüm yazıları
...

AZERBAYCAN’DA KİMLİK VE DİL ÜZERİNE

Senan Kazımoğlu

Tarihin herhangi bir dönemine bakacak olursak Türkiye ve Azerbaycan’ın yakınlığı sıradan bir coğrafi yakınlık olmadığı ortaya çıkıyor. Türkiye ve Azerbaycan arasındaki bu yakınlığı sadece “kardeşlik" ile ifade etmek eksik kalır düşüncesindeyim. Türkiye ve Azerbaycan’ın kardeş olduğu da zaten aşikardır. Yani bugün Türkiye veya Azerbaycan’da yaşayanlar “Ben Türkiye’yi/Azerbaycan’ı kardeş görmüyorum” diyorsa cahil değilse büyük ihtimalle farklı bir niyet taşıyordur. Çünkü zamanında Türkistan'dan Anadolu’ya geçip devletler kuranlar ilk önce Azerbaycan’a uğrayıp öyle geçmişler. Yani kardeşlerden birisi Anadolu’ya geçerken, diğer kardeş Azerbaycan’da kök salıp orayı imar etmiştir. Bu sebepten yüzyıllardır ayrı devletlerde, ayrı rejimlerde yaşamamıza rağmen ortak kültürümüzü ve değerlerimizi yaşatarak günümüze kadar getirip çıkarabilmişiz. Tabii bunu yaparken de birbirimizi etkilemiş ve tarihi süreçte sosyal ve siyasi yapımızı buna göre şekillendirmişiz. Bu günümüzde bile böyledir. Türkiye’de herhangi bir konuda çıkan tartışma mutlaka Azerbaycan’ı da etkileyip, Azerbaycan’da da tartışma konusu olabiliyor. Buna örnek olarak son günlerde Türkiye’de tartışılan kimlik meselesini gösterebiliriz.

Malum şu an Türkiye’de ısıtılıp ısıtılıp önümüze getirilen millet anlamında “Türkiyeli” kavramı var. Normalde Türkiye bu meseleyi çoktan halletse de ara sıra yeniden nabız yokluyorlar. Çok şükür bugüne kadar her seferinde boy ölçülerini alıp oturtuldular. Fakat ara ara yokluyorlar. Aynı tartışmanın etkisi şu an Azerbaycan’da da yaşanıyor. Her ne kadar Azerbaycan’da bu konunun tartışılması eski olsa da yeniden gündeme gelmeye başladı.

Tarihe bakacak olursak, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurucuları olan o kurucu heyet, yani Azerbaycan adını ilk defa devlet olarak kullananlar, 1918 yılında devleti kurarken milletin adını “Türk” diye isimlendirmiş, devletin resmi diline de “Türkçe” demiştir. Hatta devlet 1920 yılında Bolşevikler tarafından yıkılsa bile Sovyet rejimi içerisinde 1930'lu yıllara kadar resmi belgelerde milliyet “Türk”, dil de “Türkçe” diye yazılıyordu. Fakat Sovyetlerin emperyalist politikaları neticesinde bizi Türk Dünyasıyla birleştirecek olan ortak adımızı ve dilimizi elimizden alarak bölgenin ismini millet adı olarak bize sunmaya çalıştı. Tabii ki kendini Türk olarak görenler bu tuzağa pek fazla düşmedi. Bu zamanlarda Sovyet zulmü o noktaya ulaştı ki “Türk’üm” demek sürgün hatta kurşuna dizilmeye eş değer oldu. Karabağ’daki Ermeniler bile bizden “Hay es? Türk es?" (Ermenice “Ermeni misin? Türk müsün?”) diye sorarken biz Türk es dediğimiz halde kendi aramızda bize zorla “Azerbaycanlı” dedirttiler. Dilimiz ise "Azerbaycan dili" oldu. Artık neredeyse “Türk” ve “Türkçe” kelimeleri unutulur olmuştu. Fakat unutmayanlar vardı. İşte o yiğitler gizlice bu adı yaşatarak teşkilatlandılar. Hapis, baskı ve zulüm görmelerine rağmen davalarından dönmediler. O yiğitlerin arasında mücadelesiyle öne çıkan kişi ise Türk Dünyasının yakından tanıdığı Elbufez Elçibey’di. Elçibey, kendi anlatımıyla doğduğu andan itibaren annesinden ve dayılarından Türk olduğunu öğrenmiş, hatta evraklardaki “Türk” yazısını da okumuştu. Fakat 9. sınıftayken (o zamanlar okul 10. sınıfa kadardı) Sovyetlerin beyin yıkama ve propagandasından sonra kendini Azerbaycanlı zannettim diye söylüyor Elçibey. Üniversite 2. sınıfa kadar da öyle bildim diye de devam ediyor. Ancak arkadaşlarımızla uzun tartışmalar sonucunda Sovyetlerin bizi kandırdığını anlayıp Türk olduğunu öğrendiğinden bahsediyor. Kendi deyimiyle “3 yıl Azerbaycanlı oldum ben” diyordu Elçibey. İşte bu yiğit, Azerbaycan Bağımsızlık Hareketi'nin başına geçerek 18 Ekim 1991 yılında Azerbaycan’ı uzun bir aradan sonra yeniden bağımsızlığına kavuşturdu. Bağımsızlığını kazanan Azerbaycan, kendisini 1918 yılında kurulup 1920 yılında Ruslar tarafından işgal edilen Azerbaycan Cumhuriyeti'nin varisi olduğunu ilan etti. Dolayısıyla bu onun değerlerini de üzerine aldığının göstergesiydi.

Rus yanlısı Ayaz Mütellibov’dan sonra Azerbaycan’ın ikinci cumhurbaşkanı seçilen Elçibey’in ilk icraatlarından birisi Azerbaycan’ın kimliği meselesi oldu. Elçibey’in aldığı karar ile Azerbaycan Cumhuriyeti’nin resmi dili "Türk dili" olarak belirlendi. Doğal olarak da millet yıllar sonra kendi Türk adına kavuştu.

Bunu hazmedemeyen iç ve dış düşmanlar harekete geçerek Azerbaycan’da etnik karışıklık çıkarmaya çalıştılar. Bu karışıklıklar ile geçen süreçte, 1995 yılındaki Azerbaycan Anayasa referandumu sonucunda “Azerbaycanlı” ve “Azerbaycan dili” kavramlarına geri dönüldü. Biz bunun siyasi bir adım olduğunu biliyoruz. Fakat milli kimlik ve dilin adını belirleyen yazılar değil, tarihin süzgecinden gelerek kendini şekillendiren bizatihi milletin kendisidir. Bugün kendisini “Azerbaycanlı”, dilini de “Azerbaycan dili” görenler bile gerçekte bunun kökünün “Türk” ve “Türk dili” olduğunun farkındalar.

Konuyla ilgili olduğu için Bahtiyar Vahapzade’nin şiiriyle yazıyı noktalayalım:

 

Sübutdur (ispat), delildir, aklın kıblesi,
Değişebilirsen adımı ancak.
Canım çıkana dek kalbimin sesi,
“Ben Türk'üm” gerçeğini fısıldayacak.