Medeniyetlerin beşiği olan Anadolu toprakları, eski zamanlarda birçok medeniyetin doğup yine aynı şekilde birçok medeniyetin de yok olduğu topraklardır. Dünyada bilinen ilk mabet olan Göbeklitepe bu coğrafyadadır, tarihe malum olan ilk şehir hayatı Çatalhöyük yine yurttadır. Medeniyetlere ve milletlere beşik olmakla birlikte aynı zamanda mezar da olan bu topraklarda sadece bir millet ayakta kalabilmiş ve geçtiği zorlu safhalara rağmen Anadolu’da kalıcı olmayı başarmıştır. Bu topraklarla helal ve temiz şekilde mayalanan millet, 1071 yılında Malazgirt Zaferi’yle Anadolu’daki varlığını ebedileştiren Türk milletidir.
Türk milletinin bu topraklara kök salmasının en önemli sebeplerinden birisi de Anadolu’da iman ile beraber yaktığı medeniyet ışığıdır. Medeniyet demek ilim demek, ilim demek de kitap demektir. Kurduğu medeniyeti ilime ve kitaba dayandırmayan hiçbir millet varlığını sürdürememiş ve tarihin tozlu sayfalarında yok olup gitmiştir. Bunu idrak eden Türk milleti, Anadolu’yu fethettikten hemen sonra ilim ve irfan ışığında kendi köklerini bu topraklara salmaya başlamıştır.
İlim demek kitap demektir dedik; peki düşündünüz mü, Anadolu’yu vatan yapan Selçuklu zamanında ilimin kaynağı olan kitapların dili hangi dildi? Kitaplar hangi dilde yazılır, hangi dilde okunurdu? Kısacası ilmin dili hangisiydi?
Bu sorulara, maalesef göğsümüzü gere gere “Türkçe” diyemiyoruz. Türkçe bu konuda yeterli bir dil olsa da dönemin bilim dili olarak tüm İslam Dünyası’nda olduğu gibi Selçuklular da Arapça ve Farsça’yı tercih etmişlerdir. Bu sebepten o dönemlerde yazılan kitapların dili Arapça ve Farsça idi. Bununla birlikte bazı Türk ilim adamları eserlerini Türkçe olarak da kaleme alabilmişlerdir. Buna misal olarak bu yazıda size Anadolu’nun ilk Türkçe eserinden söz edeceğim.
Türkçe’nin bilim dili olduğunu ispat edercesine Anadolu’da Türkçe ilk ilmi eseri hazırlayan kişi, Harezmli olduğu düşünülen doktor Hekim Bereket’ti. Hekim Bereket doktor olduğuna göre bahsi geçen eser de İbn-i Sina’nın El-Kanun fi’t-Tıb isimli kitabından yararlanılarak hazırlanan bir tıp kitabıdır.
Tuhfe-i Mübarizi adındaki Türkçe eser, kitaptaki mukaddimeye göre ilk defa Lubabü’n Nuhab ismiyle Arapça yazılmış, daha sonra Farsça’ya çevrilmiştir. Kitap, sonrasında Dânişmendli Emir Mübarüzi’d-Din Halifet Gazi’nin ricasıyla Türkçe’ye çevrilmiştir. Prof. Dr. Mikail Bayram’a göre eser, Anadolu’daki bilinen ilk Türkçe kitaptır.
Hekim Bereket, Emir Halifet Gazi’nin Türkçeye olan ilgisini görerek Hülasa der İlm-i Tıb adlı Türkçe ikinci bir kitabını emire sunmuştur.
Dânişmend emirlerinden olan Halifet Gazi, Dânişmendlilerin yıkılmasından sonra Anadolu Selçuklu Devleti’nin en önemli devlet adamlarından biri olmuştur. Bir dönem Selçuklu’nun Amasya ve Erzurum valiliğini de yapan Emir Halifet Gazi, 1232 yılında Gürcüler üzerine yapılan bir seferde şehit düşmüş ve Amasya’daki türbesine defnedilmiştir. İlime çok önem veren Emir Halifet’in Amasya’da bulunan ve kitabesine göre sağlığında kendisi tarafından 1209 yılında yaptırılan bir medresesi vardır. Bu medresenin baş müderrislerinden birinin Hekim Bereket olduğu düşünülmektedir. Hem medresenin yapım tarihi hem de vefat bilgileri dikkate alındığında Anadolu’daki ilk Türkçe eserin 1200’lerin başında yazıldığı anlaşılmaktadır.
Hekim Bereket’e ait olduğu bilinen Tuhfe-i Mübarizi ve Hülasa der İlm-i Tıb ile yine Bereket’e ait olduğu düşünülen Tabiatname eserleri birlikte ciltlenmiş hâlde günümüze kadar ulaşmıştır. Bu ciltlerin bir nüshası Fransa Millî Kütüphanesi’nde 171 numarasıyla kayıtlıyken, diğeri Konya’daki İzzet Koyunoğlu Müzesi Kütüphanesi’nde 12049 numarasıyla kayıtlıdır.