Senan Kazımoğlu

Tüm yazıları
...

9 YİĞİT VE ÇANAKKALE’NİN HATIRLANAN RUHU

Senan Kazımoğlu

Çanakkale, “Hasta Adam” zannedilip yok olacakları düşünülen bir milletin yeniden diriliş destanıdır. Düşmanı Çanakkale’den geçirmeyerek dünya savaşının süresini uzatan ve bize “Hasta Adam” adını veren Rus Çarlığı’nın yıkılmasına vesile olan savaştır Çanakkale. Yedi düvele karşı imkansızlıklar içinde iman gücüyle kazanılan bir zaferdir Çanakkale. Dünyanın en güçlü ordularının toplanarak geçemediği bir muharebedir Çanakkale. Kanlarıyla bütün cihana meydan okuyan Çanakkale şehitlerinin, bir zamanlar unutturulmaya çalışıldığını ve bu oyunu 9 yiğit vatan evladının bozduğunu biliyor musunuz? Anlatalım.

Ben bir Azerbaycan Türküyüm. Azerbaycan’da doğdum ve orada büyüdüm. Türkiye ile olan tanışıklığım televizyon ve kitaplar üzerinden oldu. Bu sebeple Türkiye’de yaşanan birçok olayı sonradan öğreniyorum. Çanakkale de bu olaylardan biri. Yanlış anlaşılmasın, Çanakkale Savaşı’nı bilirim, ancak savaş sonrası şehitlerin unutturulmaya çalışılması ve tüm bunlara rağmen Türk milliyetçisi birkaç dertli vatan evladının uğraşları sonucunda Çanakkale şehitlerimizi yeniden hatırladığımızı, Ali Kerem arkadaşımızdan öğrendim. Hatta Ali Kerem, bununla ilgili bana “Çanakkale’ye Yürüyüş” diye bir kitap önerdi. O zaman kitabı temin etmiştim, fakat maalesef uzun bir süre okuma imkânım olmamıştı. Geçenlerde kitaplığıma bakarken gözüm kitaba ilişti ve hemen okumaya başladım. Bugün Türk çocuklarına, farklı etiketlerle uzak tutulmaya çalışılan insanlar arasında olan o 9 kişi, Çanakkale şehitlerini Türk milletine yeniden hatırlatmaya çalışırken, günümüzde Çanakkale edebiyatı yapanlar, onların adını bile anmıyorlar. Ancak bu gençler bin bir zorlukla Çanakkale’yi yaşamak ve anlatmak isterken, bugün Çanakkale edebiyatı yapan zihniyetler ya korkularından sinmiş ya da daha beteri, o gençlere karşı durarak engellemek istemişlerdi. Peki, o zamanlar Çanakkale’ye ne olmuştu?

Kitaptan öğrendiğimize göre, Çanakkale’ye katılan ve bize düşman safta yer alan İngilizler, Fransızlar ve Anzaklar, Çanakkale’ye gelerek kendi ölüleri için ihtişamlı mezar ve anıtlar yaptırırken, sahipsiz Türk askerlerinin bırakın anıtını, düzensiz gelişi güzel yapılan mezarlarındaki kemikleri bile dışarıda çürümeye terk edilmiş ve ilgisiz bırakılmıştı. Ayrıca belli dönemlerde batılılar Çanakkale’ye gelerek kendi ölülerini ve anıtlarını birer birer ziyaret ederken, bizimkiler yarımadaya çıkmaya dahi tenezzül etmeyip uzaktan gemiyle geçerken selamlamak ile yetiniyorlardı. İşte bu utanca kayıtsız kalamayan 9 kişi, İstanbul’da toplanarak Çanakkale savaşı ve şehitlerini anmak adına bir yürüyüş başlattılar. Hüseyin Nihal Atsız’ın başını çektiği grup, emekli yüzbaşı Naci Akıncı ve oğlu Nuri Akıncı, tarih öğrencisi Bedriye Sabit, Atsız’ın kardeşi, yazar ve dava adamı olan Nejdet Sançar, coğrafya öğrencisi Musavver Ünlüsü, lise öğrencisi Fethi Tevetoğlu, Atsız’ın eşi ve lise öğretmeni Mehpare Taşduman ve sonradan Millî Eğitim Bakanlığı da yapacak olan Tevfik Celal’den oluşuyordu.

3 Ağustos 1933 yılında, İstanbul’dan hareket eden bir vapurla sabah karşı Çanakkale’ye ulaşan kafile, burada öğlene kadar bekleyip motorla Kilitbahir’e çıktılar. Sırasıyla yaya olarak savaşın yapıldığı cepheleri, Türk askerlerinin mezarlarını, yıkık dökük anıtları; kısaca savaşın yaşandığı her köşe bucağı karış karış gezdiler. Kilitbahir’den Seddülbahir’e, oradan gezerek 2. gün Tepeköy ve Kirte’ye geldiler. Buradan da hareket ederek 3. gün Obüs Bataryası anıtını, Mustafa Bey’in mezarını, Davut Bey çiftliğini ziyaret ettiler. Daha sonra 4. gün Kabatepe ve Kanlısırt üzerinden Mehmet Çavuş anıtına ulaşan kafile, buradan Arıburnu’na geçerek Conkbayırı’na ulaştı. 5. gün Hayati Efendi’nin mezarını ziyaret eden grup, Büyük Anafartalar köyüne ulaşıp ertesi gün de Kurucudere köyü üzerinden Maydos’a (Eceabat) uğrayıp tekrardan Kilitbahir’e döndüler. Buradan hareket eden grubun 12 Ağustos’ta İstanbul’a geri dönmesiyle sefer tamamlandı. Kitabı okumayan arkadaşlarımız olabileceğinden, sefer sırasında ve sonrasında yaşananlar hakkında detaylı bilgi vermedim, ancak mutlaka bu kitap okunarak o ruhla Çanakkale’nin gezilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Kafile İstanbul’a döndükten sonra, tüm yaşananların yazıya aktarılması toplum içinde büyük bir infiale neden oldu. Bilhassa gençler arasında. Özellikle şehitlere yapılan ilgisizlik ve anıt sıkıntısından dolayı, hatta bir ara gençler arasında para toplanması bile kararlaştırıldı. Ancak sonradan başbakan olacak olan Recep Peker, “sonu kötü olur” diyerek gençleri tehdit etmişti.

İlk yürüyüşten ve yazılan yazılardan sonra her geçen yıl Çanakkale’ye ilgi daha da arttı. Hatta öyle bir noktaya geldi ki, artık hükümet yetkilileri bu işi ellerine alarak kendi gözetimlerinde yapılmasını istemiş, ancak bu işi ellerine yüzlerine bulaştırarak tarihe “Kadeş Rezaleti” diye geçen bir utanç sebep olmuşlardı.

Sonuç olarak, o 9 kişinin yaptığı bu ziyaret, toplumun Çanakkale’yi yeniden hatırlamasına vesile oldu. Şu an ne Çanakkale’nin yiğitleri ne de o 9 kişi hayatta, fakat o kahramanların bize bıraktığı vatan ve onları bize yeniden anlatanların hatıraları var. Bu yazıya uygun gelecek son söz Mehmet Akif Ersoy’un şu mısralarıdır:

“Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.”