Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Tüm yazıları
...

Konuşulan Türkçe

Yazar hakkında bilgi henüz girilmedi.

Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Benim çocukluğumda güzel konuşan insanlara “Spiker gibi konuşuyor!” denirdi.

Gerçekten o vakitler çok iyi konuşan spikerler vardı.

Şimdi bazı spikerleri, muhabirleri dinlerken hayal kırıklığına uğruyorum.

Türkçemizin derdi çok! Ama dert edinenler çok değil!

İki meseleyi yazacağım.

Birincisi dilimizdeki vurgu meselesi. Sanıyorum bu, okullarda öğretilmiyor, hiç önemsenmiyor.

Bütün dillerde vurgu önemli bir konudur. Türkçemizde de öyle. Dilimiz hafif vurgulu bir dildir ama bir takım vurgu kuralları vardır. Bu kurallar mutlaka okullarda öğretilmelidir. Aksi takdirde ortalıkta garip bir Türkçe konuşan insanlar gün geçtikçe artacaktır.

İstiklâl Marşımızın “Ulusun korkma, nasıl böyle bir imanı boğar” mısrasındaki “ulusun”u doğru vurgulayamayan, kelimeye “yücesin, büyüksün” anlamı verecek şekilde vurguyu ikinci heceye koyan nesiller Âkif’in kemiklerini sızlatmaz mı?

Mesleği “konuşma” olan kişilerin ise Türkçe’yi nasıl konuşacağını bilmemeleri hoş görülecek bir durum değildir.

Dilimizde vurgu genellikle son hecededir. Fakat istisnaları vardır.

Yer adlarında, coğrafî adlarda vurgu hemen daima ilk hecededir. İzmir, Ankara, Bursa, Dicle, Meriç, Ilgaz, Asya, Avrupa…  Üç heceli yer isimlerinde çoğunlukla vurgu orta heceye kayar: İstanbul, Kütahya, Balıkesir, Edirne… Kurallar ve istisnalar emek verilip öğrenilmelidir. Eğitimli kişi anadilini düzgün konuşmalıdır.  Konuşamıyorsa, üniversite mezunu biri için bu en hafif tabirle ayıptır.

Spikerlerimizin yaptığı berbat bir vurgu hatası var. Yukarıda saydığım coğrafî isimleri doğru telâffuz ediyorlar; fakat onların kulağı tırmalayan, hoş görülemeyecek yanlışları dilimizdeki “yazılışı aynı, anlamı farklı” kelimelerde ortaya çıkıyor. Aynı kelime hem yer adı, yani özel isim, hem cins isim olduğu durumlarda vurgu büyük önem kazanır. Bunun farkında değiller!

Dilimizde böyle kelimeler var.

Bodrum… Spikerlerimiz “Bodrum katlarını su bastı.” haberini verirken

Muğla’nın ilçesi, turizm başkentimizden bahseder gibi telâffuz ediyorlar: Bodrum katlarını su bastı. Vurguyu ilk heceye koyarak. “Hafta sonu Bodrum’a gideceğim. “ der gibi.

Ordu… “Ordu birlikleri…” derken, demeleri gerekirken Karadeniz’deki Ordu ilimiz gibi söylüyorlar, vurgu yine ilk hecede.

Bazen tersi de oluyor. Şehrin adını söylerken, cins isimmiş gibi vurguyu son heceye yüklüyorlar.

Mersin balığı derken, “Evlerinin önü mersin…” derken ve Mersin şehrimizden bahsederken aynı telâffuzu yapamazsınız!

Kurtuluş semti, Kurtuluş Savaşı…

Halkalı istasyonu, halka şeker….

Bebek sahili, yeni doğmuş bebek

Afyon ili, afyon üretimi…

Kartal metrosu, kanadı kırık kartal

Mısır cumhurbaşkanı, mısır hasadı

Aydın dağları, aydın bir insan

Farkı farkediyor musunuz? Spikerlerimiz arasında farketmeyenler var.

Spikerlerden yola çıktım ama, bu vurgu meselesini bilmeyenler arasında “başkaları” da bulunuyor. Hep göz önünde olan başkaları!

İkinci mesele, uzun hece, uzun a. Uzun olması gerekenler uzatılmıyor, ne hikmetse kısa olması gerekenler uzatılıyor! Çünkü şapka işareti kaldırıldı diye bir kanaat oluştu. Sorun Türk Dil Kurumu’na, yok öyle bir şey! Şapka işareti olmayınca insanlarımız uzun heceyi öğrenemiyor, anlayamıyor. Evet, Türkçe’nin aslında uzun ses yoktur, ama Arapça ve Farsça’dan dilimize uzun sesli kelimeler girmiş, Türkçeleşmiş, asırlardır kullanılmakta. Kısa ses ve uzun sesi bir işaretle halletmişiz. Adet=sayı. Âdet=gelenek, görenek

Yine spikerlerimiz, sonra ünvanı profesör olan, gazeteci olan, milletvekili olan konuşmacılar… dilleri, azınlık Türkçesi ile konuşan bazı vatandaşlarımız gibi uzun heceye dönmüyor! “Bazı” dedim, zira azınlıklar arasında da çok iyi Türkçe konuşanlar var. 

Meclis kürsüsünde yemin etmeye çıkan milletvekillerimizin “laiklik” kelimesini doğru söyleyememeleri üzücüdür. Birbiriyle ilgisi olmayan iki kelime, “laiklik” ile “lâyık olmak” telâffuzda hep karıştırılmaktadır. Bunu öğrenmek bu kadar zor mudur? Dilimiz bu kadar bir dikkati hak etmiyor mu?

Devlet kurumu TRT’de yayınlanan Payitaht dizisinde bari doğru Türkçe duysaydık!  “Halil Halit” denmesinden bir Allah’ın kulu danışman rahatsız olmadı mı kaç yıldır?  Halil Halit aşağı, Halil Halit yukarı… Halit! Kısacık bir a sesi. İkinci Abdülhamid’in ağzına yakışıyor mu?! Bu isim “Hâlit”tir. O TRT ki, Türkçe’yi güzel konuşanlar oradan yetişmişti.

Ne yazık ki, Hâlit Ziya Uşaklıgil de, Hâlide Edip Adıvar da kısa a ile söyleniyor.

Öte yandan futbol konuşulurken hâkem” diyenden geçilmez,râkip”leriniz vardır!!

Öyleyse eğitim şarttır!

Son günlerin en sevindirici Türkçe olayı,  “hijyen”in “temizlik” demek olduğunu anladık!

Bir de “buton’un “ düğme” demek olduğunu anlarsak…