Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Tüm yazıları
...

HAYAT DEVAM EDİYOR

Yazar hakkında bilgi henüz girilmedi.

Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Dünyanın en acımasız lâfı budur: Hayat devam ediyor.

Ama doğrudur, öyledir.

Eskisi gibi olmasa da ateşin düştüğü yerlerde bile hayat devam eder.

Hayat üzerinize abanır ve yaşamaya devam edersiniz.

Çok büyük, inanamayacağımız kadar büyük bir deprem felâketi yaşadık. Amerika’da yaşayan biz Türkler, depremi yaşayan 11 ilimizin halkı hariç, Türkiye’deki vatandaşlarımızdan çok önce duyduk haberi. Akşamdı, oturuyorduk. Haber ekranlara düştü. O dakikadan itibaren her şey değişti. Hâlâ da düzelmedi.

Canlar gitti, canlar yandı… Tarif edilemez acılar… Yıllarca da devam edecek. Bedenî acılar, ruhî travmalar, ekonomik zorluklar… Yahya Kemal’in çok başka bir sebeple söylediği 1918 şiirindeki “Ölenler öldü, kalanlarla muzdarip kaldık” mısrası aklıma geliyor. Fakat hayatı devam ettiren kalanlardır. Ege’de yaşayan büyüklerimden duyardım. 1939 Erzincan depreminden sonra yıllarca ve yıllarca oralara çoluk çocuk perperişan aileler gelir, “Erzincan depreminden kurtulduk biz.” diyerek yardım isterlermiş. Artık devletimiz çok daha güçlü. Ümit ediyoruz ki, sosyal ve ekonomik toparlanma daha çabuk olacaktır. Yine de bu büyük felâket ülkemize her açıdan büyük bir yıkım getirmiştir. Acı hikâyeler uzun yıllar devam edecektir. Bütün bir ülke olarak uzun yıllar bu âfetin hatıraları, ıstırapları, sıkıntıları ile yaşayacağız.

Âfetten üç gün sonra siyasîlerin hallerini, tavırlarını, konuşmalarını duyunca anladım zaten, hayat devam ediyor!

Enkaz arasında televizyon çalanları, araba lastiği çalanları, bürolardan bilgisayar, telefon çalanları, altın takı yürütenleri, yol kesenleri görünce bir kere daha anladım, hayat devam ediyor!

Çekişmeleri, dedikoduları, kavgaları, fahiş kira artışlarını gördükçe… Evet, hayat devam ediyor!

Yavaş yavaş televizyon programları, reklamlar, diziler kaldığı yerden başladı.

6 Şubat 2023 tarihinden itibaren olup bitenleri ekran başında sadece seyreden bizlerin unutması bile kolay olmayacak. İçinde yaşayanlar için neyi nasıl diyeceğimi bilemiyorum. Başınız sağ olsun demek ne basit bir söz!

Fakat her şeye rağmen insanın en önemli özelliklerinden biri unutmaktır. Unutmak hem zayıflığımız hem üstünlüğümüzdür. Unutmasak, unutamasak yaşayamazdık, hayatı devam ettiremezdik. Nitekim büyük felâketlerden sonra unutamadıkları için ruh sağlığını, akıl sağlığını kaybedenler, hatta intihar edenler görülür.

Yalnız unutulmaması gereken gerçekler olduğunu da unutmamak lâzımdır! Bu acıyı, bu felâketi, “yaşayanlara” mümkün mertebe unutturmak devletin görevidir. Ama devlet kendisi de unutursa -ki daha öncekileri unutmuş görünüyor- bu unutkanlık yeni felâketler olarak başımıza çökecektir.

Bu kara günlerden benim unutamayacağım ne var diye düşündüğümde, aklıma önce hep Necip Fâzıl’ı mısraları gelecek:

Müdür bey dert dinler, bugün mâruzat!
“Çatık kaş… Hükûmet dedikleri zat!”

Gözlerimin önünde bazı görüntülerle, bir karabasan gibi… Müdür Bey neden çatık kaşlıdır ki? En yetkili isim, en güçlü kişi kendileri değil midir? Başka herkes onun altında, onun emrindedir. Ne derse olmaktadır? Öyleyse neden öfkelidir? Mâruzat, şikâyet dinlediğinde neden hoşlanmaz? Güç zehirlenmesi mi, yoksa korkuyu bastırma mı? Müdür Beyler…

Habertürk televizyonundan Mehmet Akif Ersoy’un depremin ikinci gününde (8 Şubat) Hatay’ı anlatırken dediklerini unutamayacağım: “Hatay tamamen hayalet kentti. Telefonun ışığıyla yürüdüm. İki tarafımda yıkılmış binalar var. Binaların arasından bağıranları duydum. Arama kurtarma, yardım ekibi 2 kilometre boyunca yoktu. Hiç kimse yoktu. Tek başıma elimde valizimle yürüdüm. Utanarak, ayaklarımın ucuna basarak yürüdüm. Benim yürüdüğümü enkazdakiler duymasınlar, umutlanmasınlar diye.” İliklerime kadar ürpererek aklıma gelecek.

Enkaz arasındaki 04.17’de durmuş saat fotoğraflarını hiç unutamayacağım.

Enkaz altında can veren kızının elini bırakmadan orada oturan babayı…

Külüstür arabasına yorganını, döşeğini yüklemiş, üzerine de Türk bayrağı asmış, Türkiye yoluna düşmüş Azerbaycanlı Server’i.

Memleketin her yerinden insanımızın seferber oluşunu.

Akıllara zarar çadır satışını….

Bir çadırın kapısının önüne konmuş çiçek saksısını…

Sonra o çocukları…. 

Enkaz altından çıkarılan o dünyalar güzeli, akıllı, gayretli çocuklar, çocuklar… Ey müdür beyler!.. Kaşlarınızı çatıp kükremeyi bırakın! Öyle evler yapın ki, bir daha çocuklar enkaz altında kalmasın!

Enkaz haline gelmiş sanayi sitesindeki bir iş yerinin duvarına iri harflerle yazılmış cümle: “Çay koy ustam, yeniden başlıyoruz.”