Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Tüm yazıları
...

AHLÂK NEDİR?

Yazar hakkında bilgi henüz girilmedi.

Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Bu yazıyı dış ticaretle, gıda ihracatı ile ilgili bakanlıklara ve bağlı birimlere, gıda ihracatı ile uğraşan şirketlere açık mektup olarak yazıyorum.

Çok üzgün, kızgın, gücenmiş, utanmış, hayal kırıklığına uğramış olarak yazıyorum.

“Ahlâk nedir?” diye düşünüyorum.

Bir markette salamura üzüm yaprağı arıyordum. Yıllardan beri kullandığım, Amerika’daki bütün Türk kadınlarının bildiği, California’dan gelen tanıdık markanın yanında bir başka marka daha vardı. Baktım, sevinçle gördüm ki “Product of Turkey” yazıyor. Türk malı! İlk defa gördüğüm bir marka. Ötekisi bildiğimiz, güvendiğimiz marka, ama olsun, Türk malı olan da satılmış olsun! Her ikisinden de birer kavanoz aldım.

Önce bizimkini açtım. Büyük bir hayal kırıklığı. Yaprakların sağlam olanını bulmak zor. Parça bölük, delik deşik, yarım, kahverengi lekelerle dolu, kart… Ben üzüm asmalarını tanımayan biri değilim. Hem de çok yakından bilirim. Bu kadar hasarlı yaprağı bir araya getirebilmek özel bir gayret ister! Bu yapraklar salamura yapmak üzere zaten toplanmaz, bunları koyunlar bile beğenip yemez. Memleketimizde pazarlarda, manavlarda satışa sunulan yaprakların hepsi pırıl pırıl, lekesiz, yırtıksız, hatta neredeyse aynı boydadırlar. O halde bu kavanoza doldurulan yapraklar, bu kadar berbat yapraklar memleketimin neresinden bulundu? Nerenin bağından, bahçesinden, hangi çeşit üzümden bu kadar sert ve hastalıklı yaprak bir araya getirilebildi? Bunları kim topladı? Kim kavanoza doldurdu? Hem toplarken en ufak bir dikkat gösterilmemiş, koparılıp toprağa atılacak, gübre olacak, lekeli, delik, kartlaşmış yapraklar toplanmış; hem de salamura işlemi son derece özensiz, hoyratça yapılmış, kavanoza adeta tıkılmış yaprakların yarısından fazlası da o aşamada yırtılmış, parçalanmış. Bu işlemleri yapan şirketin bir denetleyicisi yok mu?

Bu markayı Türkiye piyasasında hiç görmedim. Belli ki sadece yurtdışına çalışan bir firma.

Bu nasıl bir ticaret ahlâkıdır? “Nasıl olsa yurtdışına gidecek, körolasıca gâvurlar, ne anlarlar?” diye mi bu kadar utanç verici bir ürünü ihraç ediyorsunuz? Bu üründen kazanılan para helâl midir şimdi?

Sorumlu kimdir? Toplayanlar mı? Toplatanlar mı? Fabrikada işleyenler mi? Denetimden sorumlu olup denetlemeyenler mi? Hepsi mi? Aslında geçen sene de aynı şey başıma geldi. Yine Türk malı (başka bir marka) asma yaprağı kavanozunu, o zaman Türk marketinden almıştım, yine benzer bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Bu defa Amerikan marketinden gururla satın aldığım, “Türk malına güvenmeliyim, satıldığını göstermeliyim” diye aldığım ürün de bana aynı utancı yaşattı. Hatta daha fazlasını. Çünkü bu defa kavanozun yarıdan çok fazlası kullanılmayacak halde ve aldığım markette bunu Türk olmayan müşterilerin de satın alma ihtimali yüksek. Kavanozun içindeki perişanlığı görünce “Nereden gelmiş bu?” deyip baktıklarında… Türk malı!

Türkiye’den gelen her ürün böyle ayıplı değil, hayır… Fakat böyle olanlar çıkıyor ve salamura yaprak hile yapmaya, müşteriyi kandırmaya çok müsait bir üründür, kavanoza basılır, rafa konur ve ancak evde açtığınız zaman anlarsınız ne mal olduğunu.

California üzümü yaprağından yapılan öteki kavanozu açtım; tek tek kontrol ettim, bir tek ama bir tek yırtık, delik, lekeli yaprak bulamadım! Öfkem, utancım, bir kat daha arttı.

Ahlâk nedir Allah aşkına? Yaptığın işi hilesiz, hurdasız, yalansız, temiz, iyi niyetle yapmak ahlâk cümlesinden değil midir? İşine güven duyulan bir insan olmak, markasına güvenilen bir şirket olmak ahlâk cümlesinden değil midir? İnsanları kandırmamak ahlâk değil midir? Sana emanet edilen bir işi baştan savmadan, savsaklamadan, dosdoğru yapmak ahlâk değil midir? İş hayatında dürüst olmak ahlâk değil midir? İnsanları hayal kırıklığına uğratmayacak iş veya ürün ortaya koymak ahlâk değil midir? Parayı helâlinden kazanmak ahlâk değil midir? Sorumluluk sahibi olmak ahlâk değil midir? Herkes ahlâkî değerlerden söz ediyor. İş namusu diye bir şey yok mudur? Herkes namustan söz ediyor.

Ayıplı mal konusu vardı geçenlerde. Hatta düşünmüştüm ki, “ayıplı mal” ifadesi doğru mu? Hasarlı, hatalı, kusurlu, arızalı, bozuk mal demek daha doğru değil mi? “Ayıp kelimesi insana mahsus değil midir, mal ayıplı olur mu?” demiştim. Bu salamura üzüm yaprağı kavanozunu gördükten sonra ifadenin tam da doğru olduğunu düşünüyorum. Bu bir ayıplı mal! Mal dediğiniz insanın imal ettiği ürün olduğuna göre, aslında ayıplı olan, evet, insandır. Bu kavanozdaki yaprakları toplayan, toplatan, işleten, denetlemeyen, denetlemeden imzaları atan, mühürleri basan, sorumluluktan kaçan, asma bahçesinden gümrük kapısına kadar… Ayıplıdır!

Ne yazık ki bu ayıbın utancını ta burada yaşıyorum.