Yazar hakkında bilgi henüz girilmedi.
Bir dili sonradan öğrenmek, bütün labirentleriyle, bütün güzellikleriyle, bütün cilveleri, sırlarıyla öğrenmek hiç kolay değil!
Şimdi açıklayın bakalım anadili Türkçe olmayan birine “nikâh kıymak” ne demek?
Birkaç gün önce bir düğündeydim, biraz geç kalan bir arkadaşım soruyordu: “Nikâh kıyıldı mı?”
Arkadaşım Türk. “Az önce kıyıldı.” dedim. Ama “nikâhı kıyacak” olan memur Amerikalı. Nikâh İngilizce kıyılacak! Ve Amerika’da bu işe “wedding ceremony” diyorlar: Düğün töreni. Seremoni pek çok tören için kullanılan genel bir kelime, nikâha mahsus bir anlamı yok.
O sırada “kıymak” fiili aklıma düştü.
Yabancıyı bırakın, kendimiz anlayabiliyor muyuz? Nikâh kıymak, nikâh neden kıyılır? Memurun birkaç söz söyleyip, gelin ve damadın “evet”lerini alıp imzaların atılması işlemi neden “kıymak”tır? Arapça nikâh kelimesine neden Türkçe “kıymak” fiilini getirmişiz? Meselâ, “nikâh yapmak” dememişiz?
Kıymak ilginç bir fiil. İlk akla gelen anlamı öldürmek, cana kastetmek, “canına kıydı.” deriz. Kendi canına kıydıysa intihar, başkasının canına kıydıysa cinayet olur. Fatih’e ait olduğu düşünülen bir beyit vardır, ki ölümünde kasıt olduğu, öldürüldüğü şüphesini kuvvetlendirir:
Dedi niçün bana kıydı tabipler
Boyadılar ciğeri canı kana
Nazım Hikmet, ‘Bulutlar Adam Öldürmesin’ şiirinde “Analara kıymayın efendiler… Çocuklara kıymayın efendiler…” der. İkinci Dünya Savaşı’nın felâketlerini, özellikle mantar biçimli bulutla gelen atom bombası ölümlerini hatırlatır. Analara, çocuklara, ya da kimin gücü kime yetiyorsa, kıymaktan hiçbir zaman vazgeçilmemiştir.
Sonra, kelimenin, bu ilk anlamındaki “öldürmek” olmaksızın, “zarar vermek, eziyet etmek, zulmetmek, merhametsiz davranmak” mânâları vardır. Meselâ, yaşına uygun olmayan işte çalışan bir çocuk gördüğümüzde ailesine şöyle çıkışabiliriz: “Nasıl kıyıyorsunuz bu çocuğa, daha çok küçük….”
Meselâ, İstanbul Borsası yerine “Borsa İstanbul” demek, İstanbul Kanalı yerine “Kanal İstanbul” demek, YPG yahut PYD terör örgütlerini, IMF’yi, hatta yerli malı televizyon kanalı olan NTV’yi, Türkçe alfabeye göre değil de, İngilizce alfabeye göre seslendirmek… ve benzeri bütün yabancı dil özentileri Türkçe’ye kıymaktır! Kıymayın efendiler!
Sonu gelmez, şiddeti düşmez iktidar kavgaları, bitmez tükenmez ağız dalaşları, kutuplaşmalar, döndürülen karanlık organize işler, bu “organizelerden” habersizmiş gibi tavırlar, birbirine karışan at izleri it izleri, denizlerde, karalarda içine battığımız, mideleri bulandıran maddî-manevî, hakikî-mecâzi pislikler, kirler… Türkiye’ye kıymaktır. Kıymayın efendiler!
On yedinci yüzyıl halk şairi Gevherî demiş ki:
Âriftir efendim hûbların şahı
Mâil olduğumu duyar mı bilmem.
Her dem kalbimde o yârimin âhı
Bu tatlı canıma kıyar mı bilmem.
Bu “tatlı cana kıyma”da vurup öldürmek anlamından ziyade zulmetmek, eziyet çektirmek anlamı var gibi gelir bana. Şairlerin dili keskindir. Divan şiirinde sevgili tarafından, sevgilinin bakışı, gözü kaşı tarafından “canına kıyılan” şair çoktur. Hepsi gerçekten öldürülmüş olsaydı. Edebiyatımız şairsiz, şiirsiz kalırdı!
Kelimenin bu anlamından yapılmış “kıyım” ise haksızlığa uğratma demektir: Memur kıyımı. Memurların haksız yere görevine son vermek.
Sonra… Gözden çıkarmak, feda etmek, esirgememek. “Parasına kıydı, aldı.” Söz konusu her ne ise, parasını harcamaktan kaçınmadı, satın aldı. Veya: “O güzelim üzüm bağına kıydı, kökledi, geçti.”
Fiili olumsuz kullanırsak “kıyamamak” dersek, kelime tam tersi bir mânâ kazanır: Esirgemek, feda edememek… “Parasına kıyamadı.” Yani, parasını harcamayı göze alamadı. “Yeni ayakkabısını giymeye kıyamamış.” Bu olumsuz şeklin biraz daha farklı, çekinmek, sakınmak, incitmekten korkmak, gönlü razı olmamak anlamları vardır: “Uyandırmaya kıyamadım.” Ne diyor, beste ve güfte Zeki Müren’e ait kürdilihicazkâr şarkıda: “Koklamaya kıyamam, benim güzel manolyam.”
Bu anlamı Karacaoğlan’da da buluruz:
Dostun bahçesin yad eller dolmuş,
Gülünü toplarken fidanın kırmış,
Şurda bir kötünün koynuna girmiş,
O benim sevmeye kıyamadığım.
İlginç fiilimiz “midesi kazınmak, çok acıkmak anlamında” da karşımıza çıkar: İçim kıyıldı.
Yemek destanında Sefil Selimî der ki:
Barbunya, enginar, imambayıldı
Yaşlıyım, acıktım, midem kıyıldı
Nohut, yahni, türlü, güveçte oldu
Armut, misket elma, yenir bu yemek.
Yemek deyince mutfakta da bu kelime vardır: İnce ince doğramak. “Maydanozları, soğanları kıyın…”
“İri kıyım” deyince elbette sebzeler değil, insanlar anlaşılır ama, “hayli yapılı, enine boyuna” insanlar anlaşıldığına göre herhalde mutfaktaki anlamdan hareket edilmiştir. İnce değil, iri kesim…
Tabiî bir de “kıyma” var! Köfte yaptığımız…
Hepsi tamam da nikâh neden kıyılır, onu hâlâ çözemedim!