Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Tüm yazıları
...

Genç yarışmacının verdiği ders

Yazar hakkında bilgi henüz girilmedi.

Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Televizyondaki ‘Kim Milyoner Olmak İster’ isimli yarışma programında geçenlerde genç bir adam yarıştı. Ankara köylerinden birinden gelmiş. Konuşkan, rahat, sempatik, güler yüzlü, yeni evli; Arkada karısı oturuyordu. Program gereği onunla da konuşuldu. Yirmili yaşlarda çok sevimli bir çiftler. Genç adam çok iyi bir yarışma çıkarmadı. Gerçi, üniversite mezunu, yüksek lisanslı nicelerinden kat kat daha iyiydi ama…

Belki çok iyi bir yarışma çıkarmadı ama anlayana çok iyi bir ders verdi!

“Tarım ve hayvancılıkla uğraşıyorum.” dedi. 70 adet büyükbaş hayvanı varmış. Baba mesleği imiş. Babası köyde kalmasına taraftar değilmiş, “Git, ya oku, ya şehirde iş bul” demiş. O da “Gitmeyeceğim, burada kalacağım” deyip işlerin başına geçmiş. Sık sık işini ne kadar çok sevdiğini söyledi. Severek yaptığını. “Devletten hibe desteği almadan hayvanlarımı çoğalttım.” dedi. “İşimi sevdiğim için üstüne düştüm, nasıl çoğaltabilirim diye kafa yordum.” dedi. “Sevmeden, sadece para için yapılsa zor iş, ama ben işimi seviyorum.” dedi. Hayvancılık yanında toprağı ekip biçiyor. Köydeki yüz gençten üçü köyde kalmış, diğerleri şehre göçmüş. Rakam tam dediği gibi olmayabilir ama anlıyoruz ki köydeki gençlerin gözü şehirde. İş bulsalar da bulmasalar da.

Mecburî eğitimini bitirmiş çalışma çağındaki genç nüfusumuzun yarısı bu yarışmacı gibi olsa Türkiye’yi kimse tutamaz! (Öteki yarısı da yüksek tahsille kazanılan bir meslek edinecek.) Üretiyor, üretmekten de memnun. Zevkle üretiyor. Yaptığı işi seviyor karısı da öyle. İkisi beraber memlekete katma değer sağlıyorlar. Memleketin yapı taşı onlar. Kendileri ile çevreleri ile barışıklar. Devlet bize el atsın dedikleri yok! Diploma aldım filan okuldan, iş istiyorum dedikleri yok!

Memlekette şahit olduğum durumlar aklıma geldi. Meselâ… Ege’de bir tarla-bahçe sahibi, gündelikçi arıyor. Çapa, dikim, ot temizleme vs. işleri için. Beldenin kahvesinde gençler oturmakta. Biliyor ki hepsi işsiz. “Bana eleman lâzım, gündelik şu kadar. Öğle yemeğini de vereceğim. İkindi de çay da var. Kimler gelir?” Gençlerin hiçbiri oralı olmuyor. Şu kadar dediği fiyatı az bulduklarını söylüyorlar. Kendi istedikleri, o fiyattan 30-40 lira daha fazla. Tarla sahibi “Ben bu kadar verebiliyorum, siz bende çalışırken istediğiniz ücreti veren bir başkasını bulursanız hemen benim işi bırakın, ona gidin. Bu durumda da tam gündeliğinizi vereceğim. Teklifim burada hiçbir şey kazanmadan oturmaktan daha kârlı değil mi?” Kimse yerinden kalkmıyor. Omuz silkiyorlar. Kahvede pineklemeye, veresiye çaylarını yudumlamaya, şehirden iş soruşturmaya devam ediyorlar.

Bu anlayış ve davranış biçimini nasıl kırabiliriz? İnsanlarımızın gözünü illâ ki şehre dikmelerinin önüne nasıl geçebiliriz? İnsanlarımızın içine işlemiş bir “Git şehre kendini kurtar!” anlayışı var. Şehre kapağı atmak! Bu anlayış ile işi olsun olmasın şehirlere yığılma yaşanıyor. Hâlbuki şehir her hâl ü kârda kendini kurtarma yeri değildir. Şehirde işsiz, mesleksiz bir insanın hayatı aynı durumda köyde yaşayan insandan çok daha çetindir. İnsanlarımız toprağı terk edip şehre göçünce tarımda, hayvancılıkta sınıfta kaldık. Şehirdeki nohut oda bakla sofa betonarmelerin içinde yurtdışından gelecek etleri, mercimekleri beklemeye başladık. Siyasîlerimiz de biber, patlıcan, soğan fiyatları üzerinden birbirlerine ve vatandaşa ayar çekmekle, seçim öncesini kurtarmakla meşgul.

Yarışmacı genç adam bir şey daha söyledi. ‘Kim Milyoner Olmak İster’ programının başvuru formunda ‘mesleğinizi yazın’ hanesinde çiftçilik yokmuş. O yüzden, kendi mesleğini bulamayınca çaresiz ‘çalışmıyorum’ maddesini tıklamış! “Buradan bu eksiği haber veriyorum.” dedi. Gözünden mi kaçtı, gerçekten öyle mi diye internette başvuru formunu bulup kontrol ettim. Gerçekten yok! O kadar meslek sıralanmış, çiftçilik yok! Beachboy, bellboy, miço, perfüzyonist, barista var, çiftçilik yok! ‘Tarım işleri’ diye bir madde yok, ‘ziraat’ diye bir madde yok! ‘Hayvancılık’ diye bir madde yok! Şaşırdım kaldım. Demek ki ‘büyüklerimiz’ çiftçiliği, hayvancılığı meslekten saymıyor. Çiftçilik meslekten sayılmadığı için olsa gerek, yüz ölçümü beşte birimiz kadar ülkelerden tohum alıyoruz; coğrafyamızın kadim ürünleri buğday, mercimek, nohut ithal ediyoruz. Hayvancılık meslekten sayılmadığı için olsa gerek, yüzümüz kızarmadan et ithal ediyoruz! Demek ki çiftçilik, hayvancılık meslekten sayılmadığı için insanlar şehirlere kapağı atıyor.

Halk -özellikle gençler- nezdinde de, devlet katında da bu anlayışın değişmesi için çalışmak şarttır.

Yarışmacı 7500 lira kazanarak köyüne döndü ve anlayanlar için paha biçilmez bir ders verdi!