Yazar hakkında bilgi henüz girilmedi.
Gündemde bir kelime çok fazla yazılır, konuşulur oldu mu, o kelimeyi alıp didiklemeden edemiyorum. Bu da bir huy!
Bugünlerin kelimesi: Gaz.
Bugünlerde ekonomi ve siyaset gündemimizi işgal eden gaz, benim de zihnimi işgal etti. (İnşallah son keşif yüzümüzü güldürür; bu yoldaki çalışmalara, çabalara, emeklere müteşekkiriz.)
Muhterem, Grekçe “khaos” kelimesinden Flaman diline geçmiş, Flamanca’da kh sesi g ile karşılanırmış. Khaos olmuş gaos. Khaos, Grekçe’de “boşluk, dipsiz uçurum, yerküreyi saran, sisi pusu, bulutları ile kasvetli atmosfer tabakası” anlamlarında. Ayrıca, Yunan mitolojisine bakacak olursak, dünya “düzen” demektir ve Khaos dünyadan, düzenden önce var olan ilk tanrıçadır; orayı karıştırmayalım! Kelime 1600’lerde, “atmosferik havadan başka, ona benzer bir şeyler” olduğunu keşfeden Hollandalı kimyager J.B. Van Helmont tarafından bilim lügatine dahil edilmiş. Bütün dillere geçmiş.
O gün bugündür gaz… Maddenin üç halinden sıvı veya katı olmayanı.
Gaz deyince akla ilk gelenler nedir? Karbondioksit, karbonmonoksit, azot, helyum, oksijen, hidrojen, metan, etan, propan, bütan…
Veya, bu ara bizim aklımıza ilk gelen, doğal gaz... Bu ara “gaz” dendi mi doğal gaz… Yukarıda sayılan gazların karışımından oluşmuş fosil kaynaklı yanıcı bir gaz.
Amerikan İngilizcesinde gaz=gas (gasoline’den kısaltma) benzin demektir.
Özbekistan’da su istemiştik, garson sordu: “Gazlangan mı, gazlanmagan mı?”
Gözünü sevdiğim Türkçe!
Daha önce Azerbaycan tecrübemiz olduğu için şaşırmadık. Azerbaycan’da “Gazlı mı, gazsız mı?” diye sormuşlardı, şaşkınlığı o zaman yaşamıştık. Biz “Gazlı mı?” deyince gazoz demek istiyor galiba diye yorumlamıştık. Hayır, öyle değil! Gazlı yahut gazlangan su, içine insan eliyle karbondioksit gazı ilâve edilmiş su. Türkiye Türkçesinde “soda” deriz. Bizim bildiğimiz “gazoz”dur, tatlandırılmışı. Onu da Fransızca yoluyla almışız, “gazlı su” demek, o da aynı kökten gelir. “Gazı kaçmış” gazoz bir şeye benzemez.
Ameliyathâne masalarına yatıp kalkmış olanlar bilir. Ameliyat bitip de odanıza getirildiğinizde doktorların gelip gidip sorduğu ilk sorudur: “Gaz çıkardınız mı?” Ameliyat olan hasta gaz çıkardıysa doktorlar oh derler, ameliyat sonrası normalleşmenin ilk adımıdır bu. Vücuttan çıkan, çıkabilen gaz mühimdir, sağlık işaretidir, iç organların çalıştığının delilidir.
Hastane odaları bir yana, bu “sağlık işareti”ni olur olmaz yerde çıkarmak elbette hoş karşılanmaz. Kuru fasulyeli, bulgur pilavlı fıkraların meşhur konusudur. Bazı yiyecekler gaz yapmalarıyla bilinir.
Bebeklerin gaz çıkarması da sağlıklı olmaları için şarttır. Yeni annelere bebeğin gazını nasıl çıkaracağı öğretilir.
Bebek veya yetişkin, midedeki gaz insanı rahatsız eder, dışarı çıkması, çıkarılması gerekir.
Cinsine göre bazen gazın bulunması iyidir, bazen bulunmaması.
Yirminci asrın başlarında köylülerimiz ihtiyaçları olan her şeyi kendileri üretir, çarşıdan para verip üç şey satın alırlarmış: Gaz, tuz… Hayır “bez” değil! Onu da kendileri dokuyordu, evlerde dokuma tezgâhları vardı. Üçüncüsü de toz şeker. Onların gazı, gazyağı, kerosen. Adına “gaz” demeyi münasip görmüşüz ama gaz halinde değil, sıvı yakıt. Evlerde gaz ocakları vardı, gaz lâmbaları, fenerleri yanardı.
Türkülerimizdeki gaz budur:
Akşam oldu yakamadım gazımı,
Kadir Mevlâm böyle yazmış yazımı
Mahpushâne içinde yanıyor gazlar,
Bayramdan bayrama çalınır sazlar
Ve Nazım Hikmet Kuvva-yi Milliye dönemini anlatırken:
………….
Mücevher gibi uzak ve erişilmezdi şeker
erimiş altın pahasında gazyağı
ve namuslu, çalışkan, fakir İstanbullular
sidiklerini yaktılar 5 numara lâmbalarında.
Yedikleri mısır koçanıydı ve arpa
ve süpürge tohumu
ve çöp gibi kaldı çocukların boynu.
…………..
60’lı, 70’li yıllarda İstanbul’da bazı evlerde “havagazı” vardı. Kömürden imal edilen gaz yakıt.
Medeniyet geliştikçe gazlar da çeşitlendi. En popülerlerinden biri, biber gazı. Bir çeşit savunma ve sindirme silahı. Protesto meydanlarının vazgeçilmezi!
Hardal gazı vardır, hardalın lezzetine inat, kimyasal silah olarak kullanılan çok zehirli, korkunç bir gazdır. Sarin gazı da aynı kategoridedir.
Gülme gazı derler bir gaz vardır, nitröz oksit, ameliyat masasına yattığınızda anestezi uzmanı önce bunu dayar burnunuza. Rahatlar, gevşersiniz.
Gaz odası akla Hitler’i getirir.
Gaz maskesi, takana ürkütücü bir görüntü verse de hayat kurtarır.
Gaz beton hava gözenekli hafif bir beton çeşididir ki son yılların gözde yapı malzemesidir.
Köşe başındaki seyyar tezgâhında bir adam yıllardır “Çakmaklara gaz!” diye bağırır.
Deyim zengini dilimiz gaz kelimesinin de yakasına yapışmış.
Gaza basmak, bir işi hızlandırmak yahut kaçmak. Motorlu taşıtlardan, gaz pedalından mülhem.
Gaz vermek, birini coşturmak, teşvik etmek, dolduruşa getirmek.
Gaza gelmek, gaza getirmek coşmak yahut coşturmak, olmayacak gibi görünen işlere yönelmek veya yöneltmek. Motivasyonun artması.
Gazını almak, öfkenin, hiddetin hafifletilmesi, muhatabın sesinin kesilmesi, sakinleştirilmesi. Tıpkı midedeki gazın çıkarılıp rahatlanması gibi.
Hepimiz zaman zaman birilerine gaz veririz ya da kendimiz gaza geliriz.
Siyaset hayatında da gaz vermeler, gaza getirmeler, gaz almalar sık görülür.
Gazın kendisine ihtiyacımız büyük, deyimler de olmazsa olmazımız!
Bir de “tam gaz” vardır. Çok sevdiğimiz bir ifadedir. Söz konusu işin yolunda ve son sürat gittiğini, engele takılmadan hızla ilerlediğini anlatır. Gazete arşivlerini tarıyorum. O kadar çok “tam gaz”ımız var ki! Aklınıza gelebilecek her iş sahası için “tam gaz” başlığı atılmış. Her şey, herkes tam gaz gidiyor!
Biz bu “gaz”ı seviyoruz vesselâm!
Bir de “gazlı bez” vardır ama o gaz bu gaz değildir!