Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Tüm yazıları
...

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsünün Sözünü Çözümleme Denemesi

Yazar hakkında bilgi henüz girilmedi.

Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Balıklı Rum hastanesinde yangın çıktı. Çok şükür can kaybı olmadan söndürüldü.

Yangının çıktığı sıralarda Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın açıklama yaptı.

“….. Sebebi henüz tespit edilemeyen bir nedenden dolayı bu tarihî hastanede yangın meydana geldi. Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla olaya derhal müdahale edildi…”

“Sebebi henüz tespit edilemeyen nedenden dolayı” ifadesi Türkçe açısından kusurludur. Sebep-neden… Doğru ifade “Henüz tespit edilemeyen bir sebepten dolayı…” olmalıydı. Neyse galiba irticâli bir konuşmaydı, olacak o kadar! Sayın sözcünün konuşmasında çözümlenmesi gereken lâfın orası değil! “Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla olaya müdahale edildi.” cümlesi. Tabiî ki herkesin aklına aynı soru geldi: Cumhurbaşkanının talimatı olmasa müdahale edilmeyecek miydi? İtfaiye ekipleri bir yangına müdâhale etmek için cumhurbaşkanı talimatı mı bekliyor artık? Yeni dönemde usûl bu mudur?

Zannetmiyorum. Emin değilim elbette, ama bunun mümkün olmadığını düşünüyorum. Sonuçta bir “insan” olan cumhurbaşkanının mesaisi, enerjisi memlekette gün içinde nerede yangın çıktı, takip edip talimat vermeye yetmez, görevi de değildir.

Mehmet Âkif’in Hazret-i Ömer’in dilinden yazdığı mısraları bilirsiniz:

Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu

Gelir de adl-i ilâhi sorar Ömer’den onu.

Öyledir de bu o demek değildir! Bu beyitte -ki devamındaki mısralar da ibretliktir- Âkif devlet yöneticisinin “adaletine” vurgu yapar. Başkan, ülkenin ve insanlarının güvenliğinden sorumludur. Vatandaşlar can, mal, imtihan, iş, meslek, tayin, sağlık, geçim… Her konuda kendilerini güven içinde hissetmelidir; haklarının yenmeyeceğinden, haksızlığa uğramayacaklarından, güçlünün elinde ezilmeyeceklerinden, hukukun işlediğinden emin olmalıdır.  Cumhurbaşkanı bu ortamı sağlamakla yükümlüdür. Bunu da her olaya bilfiil müdahale ederek değil, kurumları hakkıyla, adaletle işleterek sağlar. Halkın zihninde “soru işaretleri” oluşmasına fırsat vermez. Halkın zihninde soru işaretleri dönüp duruyorsa, demek ki bu konulardan “emin” değildir, devran kurttan yana dönmektedir.

Yoksa memlekette çıkan yangınlara “söndürün!” talimatı vermek cumhurbaşkanının işi değildir! Her ilde, ilçede belediyelere bağlı olarak çalışan itfaiye teşkilâtları vardır. Çok büyük yangınlarda komşu belediyelerden takviye itfaiye ekipleri de gelebilir. Yangınlara müdahale etmek için Külliye’den gelecek talimatı beklemezler, bekleyemezler. Yangın bu! Alevler talimat mı bekler?

Peki İbrahim Kalın neden öyle dedi? Bir ihtimal: Siyaset. Yangın gibi, -hem de İstanbul’da, İBBnin yetki alanında olan yerdeki bir yangın-, öncelikle itfaiye teşkilâtlarını ve belediyeleri ilgilendiren bu olay üzerine yaptığı açıklamada, cumhurbaşkanının adını anarak, talimatından bahsederek yaklaşan seçimlere hazırlık yapma gayreti. Konu ne olursa olsun, cumhurbaşkanının adını anmak şarttır, siyasî bîat bunu gerektirir, düşüncesi.

Fakat bence burada şuuraltı devreye girdi. İlk örnek değil zaten. Ülke genelinde yapılan işlerde bu ifadeyi sık duyar olduk: “Cumhurbaşkanının talimatıyla…” Çevre düzenlemeleri, peyzaj çalışmaları için talimatlar; incelemeler, soruşturmalar için talimatlar; ucuz et satışları talimatı, başıboş köpekler talimatı, Metaverse’in araştırılması talimatı… Her gün buna benzer, cumhurbaşkanı talimatları. Bu kadar sorumluluk bir insana yüklenir mi? Türkiye Cumhuriyeti kurumları olan, kurumları yerleşmiş, kökleşmiş bir devlet değil miydi? O halde neden böyle oldu? Cumhurbaşkanı “Benden talimat almadan adım atmayacaksınız” mı diyor? Eğer böyleyse de -yani bize mahsus “tek elden” bir cumhurbaşkanlığı sistemi söz konusuysa şayet-, bunun yangınları bile kapsadığını sanmam.

O halde… İbrahim Kalın’da şuuraltı devreye girdi. “Talimat” konusunun yangınları bile kapsadığını sanmıyorum ama kelimenin şuuraltına yerleştiğini düşünüyorum. Diller ve düşünceler bu ibareye o kadar alıştı ki, yangın gibi bir olayda bile sayın sözcü öyle deyiverdi. Cumhurbaşkanından talimat gelmeden bir şey yapılamaz, o ne derse odur, inancı yüreklere işlemiş! Yüreği, ciğeri geçmiş, şuuraltına inmiş! Gayriihtiyari dile döküldü! Eminim kendisi de sonradan söylediklerinin ne kadar abes olduğunu fark etmiştir. Mantıksız olduğunu, ayıp olduğunu, kara mizah olduğunu… İnşallah fark etmiştir.

Fark etmediyse o da başka bir vak’a!