Yazar hakkında bilgi henüz girilmedi.
Televizyondaki yarışma programında bir soru sorulmuştu:
“Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek.” mısrası kime aittir?
Dört seçenek… Dört padişah adı.
Yarışmacı bilemedi, telefonla joker hakkını kullanmak istedi. Jokerlerinden biri edebiyat öğretmeni! Aman ne iyi! Bu kadar tevafuk olamaz! Telefonla edebiyat öğretmenine bağlanıldı, soru okundu, dört seçenek okundu. O da ne? Edebiyat öğretmeni cevabı bilemedi!
Seçenekler olmasa, yarışma heyecanı diyeceğim, isim bir anda akla gelmeyebilir, insanoğlu bazen akşam yediğini unutuyor diyeceğim ama bu yarışmada önünüzde dört cevap seçeneği olduğuna göre yarışma heyecanının hükmü kalmaz ki… İnsan dört cevabı görünce doğruyu hatırlar! Biliyorsa hatırlar!
Gençlerimizin edebiyatla, şiirle, romanla pek başları hoş değil! Ben iktisat fakültesi bitirip de Amerika’ya lisansüstü eğitime gelen, İstanbul’u ne kadar özlediğinden dem vurduğunda ve ben Aziz İstanbul şiirinden birkaç mısra okuduğumda “Çok güzel abla. Sen mi yazdın bunu?” diyen genç bilirim. Ama bir edebiyat öğretmeninin Yavuz Sultan Selim’in en meşhur mısrasını bilmesi gerekmez miydi? Tekrar söylüyorum, dört seçenek olmasa, heyecanlandı, telâştan bilemedi deyip mâzur görecektim.
Gençlere zorla şiir sevdiremeyiz. Ama acaba şiiri tanıtıyor muyuz? İnsanlar bilmedikleri şeyleri sevmezler. Öğretmenler, müfredat, Millî Eğitim Bakanlığı yeterince tanıtmıyorsa, tanıtamıyorsa görevini yapmıyor sayılır. Eğitimciler görevini yapmazsa öğrenciler mâzurdur.
Elimde yetki olsa liselerdeki edebiyat derslerinin haftada bir ders saatini ‘Berceste’ dersi yapardım. Türküler Türk milletinin felsefesidir deriz ya, bercesteler de öyledir.
Nedir berceste? Bu Farsça kelimenin sözlük manası “seçme, seçilmiş, değeri yüksek” demek. Edebiyattaki manası, zahmetsizce hatıra geliveren, kolayca ezberlenen, kuvvetli, hikmetli, derin, en güzel mısra. Daha ziyade ‘berceste mısra’ olarak geçer ama beyit de olabilir. Klasik şiirimizde “beyit” çoğu zaman kendi içinde anlam bütünlüğü olan bir yapıdır. Meselâ Muhibbî’nin (Kanunî): “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” mısrası berceste mısradır; ama bu mısranın yer aldığı beyit de bercestenin ta kendisidir ve beraber öğretilmeli, söylenmelidir:
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.
Veya Bâki’nin: “Bâki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş” mısrası bercestedir amma beyit olarak söylemek mânâyı daha da kuvvetli kılar:
Âvâzeyi bu âleme Dâvud gibi sal,
Bâki kalan bu kubbede bir hoş sedâ imiş.
Ziya Paşa başlı başına bir berceste şairidir:
Sâdık görünür kisvede erbâb-ı hıyânet
Mürşid sanılır vehlede ashâb-ı dalâlet
Hainler suretlerine bakınca sâdık insanlarmış gibi görünür; yanlış yolda gidenler, sapkınlar ilk önceleri mürşid sanılır. Yalan mı?
Bir tane de Nev’i’den:
Geldimse n’ola ben şuâra bezmine âhir,
Âdet budur âhirde gelir bezme ekâbir.
Şairler meclisine sonradan geldimse de zararı mı var; âdet budur zaten, büyükler, kıymetliler meclise sonradan gelir. “Ağdalı” denen onaltıncı yüzyıl dili!
Gençlerimiz Dîvan Şiiri deyince korkuyor, hele aruz deyince tüyleri diken diken oluyor. Anlamak kaabil değil! Acaba sevdirecek usullerle öğretemez mi olduk? Berceste dersi liselilere Dîvan Şiiri’ni sevdirecek bir yol olabilir diye düşünüyorum. Kısa ve öz.
Koca Ragıp Paşa ne kadar emin, bakar mısınız:
Eğer maksûd eser ise mısra-ı berceste kâfidir.
Aceb hayretteyim ben sedd-i İskender husûsunda.
Maksat dünyada eser bırakmaksa, berceste mısra yeterlidir; İskender o devâsâ seddi niye yapmış şaşıyorum. (Sedd-i İskender efsanelere karışmış bir sed, Çin Seddi olabilir diyenler de var. İskender Büyük İskender mi, Zülkarneyn mi o da belli değil. Klasik şiirimizde bu isimde pek çok eser yazılmış. Paşa’nın kastettiği belki de, Ali Şîr Nevâi’nin 7000 beyitlik İskendernâme’si).
Bütün eski paşalarımız da şairmiş! Esat Muhlis Paşa’nın verdiği ders de bütün çağlarda geçerli:
Mey gibi her bir harâmın sekri olsaydı eğer
Ol zaman mâlum olurdu mest kim huşyâr kim
İçki içen sarhoş olunca anlıyoruz ki haram işlemiş! Ya öteki haramlar? İşlendiğinde sarhoşluk yapmayan, yapmadığı için de toplumun farkına varamadığı haramlar… Onlar da sarhoşluk yapsaydı anlardık toplumda kim haram üzre, kim helâl üzre gidiyor. (Paşa, toplumda açığa çıkmayan çok haramların işlendiği gerçeğine dokunuvermiş).
Bercesteler Dîvan şiiri geleneğinin seçilmiş, imbikten süzülmüş mısralarıdır. Dîvan şiirini sevmeseler bile hiç değilse bu mısralarla tanışmak gençlerimizi sığlıktan, yavanlıktan, ufuksuzluktan, ruhsuzluktan, basitlikten, kabalıktan kurtaracaktır diye düşünüyorum. Daha güzel konuşacaklardır, daha düzgün yazacaklardır. Türkçe bilgileri artacaktır. Bir sürü kelime öğreneceklerdir. Hem medeniyetimizin düşünce ve duygu dünyasını tanıyacaklar, hem Türkçe’nin lezzetine varacaklardır.
Yine yarışmalarda şahit oluyoruz, “mehtap” kelimesinin anlamını bilemeyen üniversiteliler var! Vah ki ne vah! Bırakın Dîvan Şiiri’ni, Yahya Kemal’den:
Âheste çek kürekleri mehtâb uyanmasın
Bir âlem-i hayale dalan âb uyanmasın
mısralarını duymuş öğrenmiş olsalardı o soruyu bilirlerdi. Berceste Dîvan şiiri geleneğinden gelen bir kelime olsa da Dîvan şiirinin mısralarıyla sınırlı değildir. Ahmet Hâşim’in “Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz” mısrası da bercestedir meselâ. Halk şiiri, tasavvuf ve modern şiirimizden de bu mertebeyi haketmiş mısralar pek çoktur. Karacaoğlan’ın “İlleri var bizim ile benzemez” mısrası da bercestedir, basit ve sade görünür ama üzerine kaç sayfa yazı yazılır?! Yunus’un:
Yaradılanı hoş gördük,
Yaradandan ötürü
mısraları da bercestedir, üzerine kitaplar yazılır. Özdemir Âsaf’ın:
Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu,
Birinciliği beyaza verdiler.
mısraları da, Ahmet Muhip Dranas’ın “Hoyrattır bu akşamüstüler daima” mısrası da bercestedir. Her biri birer hayat dersidir. Şiir düz yazıdan daha güçlüdür. Bercesteler en güçlüsüdür.
Ahmet Ârif”ten “Hasretinden prangalar eskittim.”
Atilla İlhan’dan “Ne kadınlar sevdim zaten yoktular”
Orhan Veli’den “Kelle fiyatına hürriyet, esirlik bedava!”
Şiir formuna girmiş bu hayat derslerini bilmek, birkaçını ezberinde bulundurmak, yazılarında, konuşmalarında kullanmak, bunlarla düşünmek gençlerin dünyasına zenginlik, derinlik, lisanlarına güç kazandırmaz mı? Bir milletin duygu ve düşünce dünyasının aynası olan bütün bu mısralardan bîhaber olarak insan nasıl mutlu olur?
Çok başka bir devrin insanı gibi mi konuşuyorum?
Geç bunları anam babam geç,
Geç bunları bir kalem...
mi diyor biri bana, Orhan Veli’nin dilinden?
İşte bir berceste daha!