Uzun yıllar Ermenistan işgaline maruz kalan, Azerbaycan’ın Yukarı Karabağ Bölgesi’nde 31 Mart tarihinde yapılan sözde parlamento ve başkanlık seçimleriyle ilgili neler söylemek istersiniz?
Azerbaycan topraklarının uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Ermenilerce işgal altında tutulması, tüm dünya ülkeleri tarafından bilinen bir gerçektir. 30 Nisan 1993 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Elçibey’in isteği üzerine toplandı. Ermenilerin, Kelbecer ve Azerbaycan’ın işgal edilmiş diğer bölgelerinden kayıtsız şartsız çıkmasını talep eden 822 sayılı karar konsey tarafından kabul edildi. Yani bu karara göre; Ermenistan ordusu Kelbecer’i (Kelbecer Nisan ayında işgal edilmişti ve o zaman hatırlarsanız Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ebülfez Elçibey Türkiye’den, sivilleri oradan zayiatsız çıkarmak için iki tane helikopter istemişti ama Türkiye’nin o zamanki Başbakanı Süleyman Demirel buna kesinlikle izin vermemişti) ve işgal ettikleri diğer bölgelerden çekilecekti. Bu kararda -bunun dışında 3 tane başka karar daha var- Ermenilerin işgalci olduğu açıkça görülmektedir.
Ne yazık ki, Ermenilerin çekilme süreci tamamlanmadan Azerbaycan’da bir darbe gerçekleştirildi ve milli Cumhurbaşkanımız Ebülfez Elçibey iktidardan indirildi. O iktidardan indirildikten sonra da bu karar uygulanmadı.
Ermeniler sadece işgal ettikleri Dağlık-Karabağ Bölgesi ile ne yazık ki tatmin olmadılar ve Azerbaycan’ın Karabağ dışındaki diğer bölgelerini de işgal ettiler. Bu işgalleri arkalarında Rusya gibi büyük bir destek sayesinde gerçekleştirdiler. Azerbaycan o dönemlerde düzenli milli ordusu olmadığı için, arkasında büyük bir destek olmadığı için işgale uğradı.
Ermeniler şimdi ise ikinci merhaleye geçtiler. Gayeleri Karabağ’ın artık bir devlet olarak bütün dünya tarafından tanınmasıdır. Bunu birçok koldan yürütüyorlar. Mesela; Dağlık-Karabağ’ın başında bulunan işgalci liderler zaman zaman Amerika’ya gidiyor ve oralardaki üniversitelerde, sivil toplum örgütlerinde görüşmeler yapıyorlar. Bu tür tutumlarla Dağlık-Karabağ’ın bir devlet olarak bütün dünya tarafından tanınması için uğraşıyorlar. Son olarak da 31 Mart 2020 tarihinde Dağlık-Karabağ’da bu gayeye hizmet eden bir seçim gerçekleştirdiler. Bu seçimin de 31 Mart’a denk gelmesi düşündürücü. Çünkü 31 Mart 1918’de Ermeniler, sizin de bildiğiniz üzere Azerbaycan Türklerine karşı Bakü’de bir soykırım yaptı. Neyse ki o zaman Kafkas İslam Ordusu, Nuri Paşa (Killigil) komutanlığında Azerbaycan’a yardıma geldi ve çok daha büyük felaketler önlendi. Bu sebeple bu tarihi seçtiler. Sonuçta pazar gününe denk gelmiyor. Kendilerince tarihî bir mesaj vermeye çalışıyorlar.
Ermenistan’ın haksız amaçları doğrultusunda, uluslararası hukuka tamamen aykırı olan bu tutumuna yönelik Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’ndan sözde seçimlerin tanınmadığı açıklaması yapıldı. Diğer Türk Cumhuriyetleri’nden veya dünyadan benzer açıklamalar geldi mi, herhangi bir tepki mevcut mu?
Bu seçimler tabii ki yasal değildir ve uluslararası hukuk açısından bağlayıcılığı yoktur. Bu seçimlerin tanınmaması ile ilgili Azerbaycan Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti ve İran İslam Cumhuriyeti açıklama yaptılar. Aynı zamanda Birleşmiş Milletlerden de seçimin geçersiz olduğu ve sonuçlarının tanınmayacağı yönünde açıklama geldi.
Ermeniler de yaptıkları seçimin gayrı yasal olduğunu çok iyi biliyorlar. Onların şöyle bir felsefesi var: “Bugün yalan da olsa yaz, yazdığın yazıdır. Yarın o yazdıkların tarihe dönüşecektir.” Bu felsefeyle seçimleri kendi kendilerine gerçekleştirmiş oldular. Bu seçimleri tabii ki kabul etmiyoruz ancak maalesef Azerbaycan Devleti yapması gerekenleri, üzerine düşeni yapmamıştır.
Bugüne kadar Azerbaycan Devleti, barışçıl yollardan bu işin çözülmesi için Ermenistan tarafıyla Cumhurbaşkanları düzeyinde olsun Dışişleri Bakanları düzeyinde olsun birçok görüşmede bulunmuş fakat sonuç alamamıştır. Ama ben onları çok iyi tanıdığım için bunu net olarak söyleyebilirim ki o işgal altında olan topraklarımızın işgalden kurtarılması tek bir yolu vardır, o da güç kullanarak onları oradan çıkarmaktır. Aksi takdirde onların anlayacağı yoktur çünkü onlar zordan anlarlar. Onlar, psikolojik ve sosyolojik olarak böyle bir topluluktur.
2016 yılında Azerbaycan Devleti, Nisan ayının ikisi ile beşi arasında topraklarımızı işgalden kurtarmak için Dağlık-Karabağ bölgesinde bir savaş gerçekleştirdi. Aslında bu savaşın yapılabilmesinin siyasi nedenleri de var çünkü Rusya’nın bazı istekleri vardı. Ermenistan Rusya’ya başkaldırmıştı o dönemlerde. Ruslar da hem Ermenileri dize getirmek, tekrar onlara yerini göstermek hem de Azerbaycan ordusunun gücünü test etmek amacıyla Azerbaycan’a böyle bir imkân tanıdı. 3 günlük bir savaş yaşandı. Rus askerî uzmanların Ermeniler için oluşturduğu ve “Azerbaycan ordusu burayı 2 aydan önce geçemez” dediği istihkâmları, bizim ordumuz 2 saat içerisinde yerle bir etti. Ardından da Ermeni tarafı çok ciddi bir şok yaşadı. Ermeniler, asker-sivil kaçmaya başlarken Azerbaycan tarafında çok müthiş bir şahlanış yaşandı. Bizim polislerimiz gençlerin savaş bölgesine gitmesinin önünü kesmekte zorlanıyordu. Ermenistan tarafında ise polis, gençlerin yurtdışını kaçışını engellemekte zorlanıyordu. Hatta orada bir rüşvet mekanizması devreye girmişti ve Ermeni gençleri Ermeni polisine 2000-3000 dolar rüşvet vererek yurtdışına kaçıyorlardı. Çünkü kalırlarsa savaşa götürüleceklerini biliyorlardı. Bu korkunun asıl sebebi Ermenilerin içerisindeki tarihten gelen Türk fobisidir. Onun için sadece Elçibey’in, Azerbaycan’ın başında bulunduğu 1992-1993 yılları arasında Ermenistan’dan 500.000 Ermeni göç etti. Çünkü şöyle bir düşünce oluşmuştu: “Elçibey, Türkiye ile Azerbaycan’ın birleştirecek ve Türkler hepimizi burada yok edecek.” Bu yüzden kaçıyorlardı ve hatta Dağlık-Karabağ’da, savaş başladığında toplamda 170.000 Ermeni vardı. Elçibey’in iktidarda olduğu bir sene içerisinde 100 binden çoğu göç etti. Sonra Ermeni Devleti baktı ki orada Ermeni kalmayacak; göçün önüne geçmek için hemen orada özel polis birlikleri oluşturdu. Nisan 2016’da böyle bir paniğe kapılmışlardı. Bizim tarafımızda da çok müthiş bir zafer havası oluşmuştu ki maalesef yine Moskova müdahale etti ve Putin savaşı durdurdu. Ne yazık ki bizim Cumhurbaşkanımız İlham Aliyev, o tarihî fırsatı kaçırdı. Hem kendisini tarihimize Karabağ’ın fatihi olarak geçirme şansını kaybetti hem de Azerbaycan topraklarını işgalden kurtarma şansını kaçırdı. Eğer Putin’i 3 gün daha oyalayabilseydi şimdi Karabağ işgalden kurtarılmış olurdu.
Ermenistan’ın işgali altındaki Türk toprağı Yukarı Karabağ Bölgesi hakkında Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yapması gerekenler nelerdir? Bu süreç nasıl sona erecektir?
Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki bu problem yeni bir problem değil. Ermenistan’ın bir devlet olarak Kafkaslarda kurulması çok derin bir aklın ve uzun süreli stratejik bir planın sonucudur. Temelleri 1854 yılında atılmıştır. O dönemde dünya devi olan Çarlık Rusya, Büyük Britanya, Fransa ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu bir araya gelerek Mukaddes Dörtlü adı altında bir birlik oluşturmuşlardı ve o birliğin aldığı karar doğrultusunda Kafkaslarda bir Ermeni devleti kurulacaktı. Çünkü o zamanlarda Kafkasların yüzde doksanı Türk ve Müslümandı, ayrıca Gürcüler de Türkçe konuşuyorlardı. Gürcü çarlarının toplantılarını Türkçe yaptıklarına dair belgeler vardır.
Ermenistan Devleti, işte bu karar sonucunda 1918 yılında Kafkaslardaki Türk varlığının içerisinde, büyük devletlere destek olmak için Türk toprakları üzerinde anlaşmayla kurulan bir devlettir. O topraklar aslında Ermenistan’a 100 yıllığına kiraya verilmiştir ve 9000 kilometrekare toprak üzerinde devlet kurma hakkı tanınmıştır. Bunun karşılığında birtakım şartlar ortaya konmuştur. Bu şartlardan bir tanesi de Osmanlı’ya karşı toprak iddiasından ve Türklere karşı yaptıkları soykırım girişimlerinden, savaşlardan vazgeçecekler. Ne yazık ki Ermeniler bu şartların tamamını ihlal etmişlerdir.
Aslında bizim, devlet olarak bugün bu şartları ihlal ettiklerinden dolayı Erivan’ın tamamını geri isteme hakkımız vardır. Ermenistan aslında bir devlet olarak Türk birliğini coğrafi olarak engelleme amacına hizmet ediyor. Türkiye ile Azerbaycan arasında bugün hançer gibi saplanmış Ermenistan vardır. Siz Türkiye’den kalkıp arabayla Azerbaycan’a gidemiyorsunuz çünkü karayolu bağlantımız yok. Mecburen ya Gürcistan üzerinden geçiyorsunuz ya da İran üzerinden geçiyoruz. 1854’lerde Kafkaslarda bir Ermeni Devleti kurulması kararı alındığı zaman da bugünkü İran tamamen Türk Devleti’ydi. Ne yazık ki orası da 1924 yılında Türklerin elinden alındı. Bugün de Ermenistan’ı destekleyen en büyük devletlerden biri Rusya’nın yanında -Müslüman olmasına rağmen- İran’dır.
Azerbaycan’ın yapması gereken tek bir şey vardır. Bir devlet olarak Azerbaycan, topraklarını işgalden kurtarmak için milleti topyekûn seferber etmeli, tüm gücünü oraya yönlendirmeli ve topraklarını kısa sürede işgalden kurtarması gerekmektedir.
Tabii bunları söylediğiniz zaman Rus faktörünü öne sürüyorlar ama şunu söylemem gerekir ki; Azerbaycan’ın 1941-45 Rus-Alman Savaşı’na -o dönem Azerbaycan’ın nüfusu 3 milyondur- gönderdiği savaşçı sayısı 650.000’dir. Bugün Azerbaycan’ın sadece kuzeyde yaşayan nüfusu 10 milyondur ve bir seferberlik durumunda Azerbaycan’ın en az 1.5 milyon savaşçısı çıkar. Dağlık-Karabağ’da ve Ermenistan’da kalan toplam Hay (Ermeni) sayısı 1.5 milyonu bile geçmiyor çünkü çoğu göç etmiş. Onun için Azerbaycan böyle bir seferberlik yaptığı durumda dahi Ermeniler ayaklarını denk alacak ve işin ciddiyetini anlayacaklardır. Bunun için Azerbaycan’ın başında tam bağımsız, milli irade sahibi bir iktidarın olması şarttır. Böyle bir irade sahibi, Mustafa Kemal Atatürk gibi Ebülfez Elçibey gibi liderlerimiz, bağımsızlıktan yana milli kadrolarımız olduğunda bizim Dağlık-Karabağ’ı işgalden kurtarmamız çok da zor değil. Bugün artık Azerbaycan’ın elinde güçlü silahları ve düzenli bir ordusu var. Azerbaycan halkı da artık kendi topraklarına dönmek ve işgalden kurtarmak istiyor. Halkın iradesi de böyleyken bizim halkın iradesini temsil edecek bir iktidara ihtiyacımız var. Tabii ki bizim yanımızda en büyük destekçimiz, güvendiğimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti var.
Biz mutlaka topraklarımızı işgalden kurtaracağız. Tabii ki bunun zamanlaması iktidarın yapacağı daha doğrusu milli bir iktidarın yapacağı plana bağlıdır ve er geç mutlaka topraklarımızı işgalden kurtarılacaktır. Buna inancımız tamdır. Ne Azerbaycan o günkü Azerbaycan ne de Türkiye o günkü Türkiye. Bizim haklılık payımız da bizi başarıya götürecek en büyük nedenlerdendir. Mutlaka Azerbaycan ile Türkiye’yi birbirinden ayıran, hançer gibi saplanmış o 40 kilometrelik bölgeyi temizlememiz ve karayolu bağlantısını sağlamamız gerekir.
Genç Azerbaycan Devleti, Elçibey’i kaybetmekle aslında ne kaybetmiş oldu?
Bu soruya Türkiye’nin Bakü Büyükelçiliği’nde 6 sene Basın Müşavirliği yapmış Turgut Er Beyefendinin “Azatlıktan Tiranlığa” kitabının 93. sayfasında yazdığı bir bölümle cevap vermek istiyorum: “Azerbaycan’da Elçibey’in Cumhurbaşkanlığı görevine seçilmesi Türkiye ve Türk Dünyası için büyük bir şanstı. Azerbaycan ile kurulacak güçlü bir beraberlik; Kuzey Kafkaslar, Kazakistan, Türkmenistan, Afganistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan gibi Türkistan ülkeleri ile de kurulabilecekti. Atılan nutuklardaki gibi Adriyatik’ten Çin Denizi’ne kadar Türkçe konuşarak gidilebilecek ve dolayısıyla 21. asır Türk asrı olacaktı. Türk Dünyası’ndaki gelişmeler, Arap dünyasındaki gibi yaşanmayacaktı. Uluslararası alanlarda her türlü faaliyet yapılacak, bu çalışmalarda Türk dünyası birlik ve beraberlik içerisinde hareket edecek ve büyük bir güç birliği ortaya çıkacaktı. Ona göre de dünya ülkeleri bundan etkilenecekti. Özetle dünyada her alanda Türkler söz sahibi olacaktı. Güney Kafkaslarda Ermenistan, şimdiki gibi başta Rusya ve ABD olmak üzere Batılı ülkelerle ve İran’ı da arkasına alarak çıbanbaşı olamayacaktı. Azerbaycan’ın topraklarını haksız yere işgal edemeyecekti. 20-30 yıl içinde Türkiye’nin kuzeydoğusunda Türkiye’den sonra dünyada ikinci büyük Türk devleti oluşacaktı. Azerbaycan’daki hayat tarzı ve gerçek bir demokratik yapı Gürcistan’ı, Ermenistan’ı, Osedya’yı, İnguşistan’ı, Kaberdino Balkar’ı, Karatay Çerkezi’ni, Çeçenistan’ı, Dağıstan’ı ve hatta Kırım Türkleri ile Kazan, Don ve Volga boylarındaki Türk topluluklarını da etkileyecekti. Rusya’nın etki alanından çıkan bu topluluklar ve otonomi Cumhuriyetler tam bağımsız olacaklardı. Türkistan’ın çeşitli ülkelerinde dağıtılmış Ahıska Türkleri, Türkiye ile Gürcistan arasındaki yurtlarına döneceklerdi. Güney Azerbaycan’da yaşayan 35 milyonun üzerindeki Azerbaycanlı Türkler ya Kuzey Azerbaycan ile birleşecekler ya da bağımsız bir Türk devleti kuracaklardı. Burada o zamanki Rusya’nın Bakü Büyükelçisi olan Valter Şoniya’nın çektiği telgrafı hatırlatmak istiyorum. Elçibey’in Cumhurbaşkanı olduğu ilk 6 ayın sonunda Moskova’ya yazdığı rapor vardı. Bu raporda diyor ki: “Eğer Elçibey 3 sene daha iktidarda kalırsa;
1-) Türkiye ordusu gibi bir ordu kuracak (Elçibey, Azerbaycan ordusunun kurulmasını Türk Paşalara emanet etmişti. Bundan dolayı böyle diyor Rus büyükelçisi)
2-) Çok güçlü bir ekonomiye sahip olacaktı (Elçibey iktidara geldiği zaman Azerbaycan’ın ödenmemiş 4 aylık memur maaşlarını ödeyecek gücü yoktu ve Elçibey sadece ilk 6 ayda hem 4 aylık borçları ödedi hem öğretmen maaşlarını 3 kat arttırdı hem de normal maaşları iki katına üzerinde arttırdı. Azerbaycan’ın bütçesine 4 ton altın ve 100 milyon dolarlık döviz biriktirdi ki daha o zaman doğalgazımızı ve petrolümüzü yurtdışına bugünkü gibi satamıyorduk)
3-) Azerbaycan tam bağımsız olacak, çevresindeki ülkelere örnek teşkil edecek ve sonunda Ruslar Kafkasları tamamen kaybedecekler. Acil önlem alınmalı.” Bu rapor Elçibey’in iktidarda kalacağı takdirde neler olabileceği ile ilgili en güzel ipucudur diye düşünüyorum.