1-) Mahsa Amini'nin ölümü ile başlayan gösteriler bugün İran’ın genelinde de hâlâ devam etmekte. Protestolar Güney Azerbaycan bölgesinde nasıl bir noktaya geldi, Güney Azerbaycan Türkleri gösterilerden nasıl etkileniyor? Bu vakte kadar olan süreçten bahsedebilir misiniz?
Söz konusu, ayaklanma ve Kürt topluluğu olduğunda meselenin târihî köklerine değinmeden geçmek, meselenin anlaşılmasını zorlaştırır. Pehlevi döneminde “Kürdistan” olarak resmî statü verilmiş eyalet, aslında târihî Azerbaycan topraklarına aittir. Mahsa (Jina) Amini, Kürdistan eyaletinin Sakız şehrinde doğmuş Surani topluluğuna mensuptur. Kökeni Irak’ın kuzey bölgesinden göç etmiş göçmenlere aittir.
Ahlak polisi tarafından gözaltına alınan Mahsa Amini’nin, 16 Eylül’de (25 Şehriver) beyin ve kalp krizi sebebiyle öldüğü belirtilmiş ve Mahsa Amini, 17 Eylül (26 Şehriver) tarihinde yakınları tarafından doğduğu Sakız şehrinin Ayçı mezarlığına defnedilmiştir. Görüldüğü gibi defnedildiği mezarlığın da adı özbeöz Türkçe olmuştur. O bölge 150 yıl öncesine kadar Türk yurduydu. Ancak bugün o bölgede kürtçülük üzerinden, açık şekilde Türk düşmanlığı yapılmaktadır.
Evet, şimdi konuya gelebiliriz; esasen PKK, YPG, PYD, PJAK ve diğer silahlı örgütlerin ve birçoğunun da terör örgütü olarak tanınan parti ve örgütlerin saha öncülüğünde Jen, Jiyan, Azadi (Kadın, Yaşam, Özgürlük) şiarları ile başlatılan siyasi süreç hâlâ bitmiş değildir.
İran’da iki aydır devam eden ayaklanmalar hâlâ bitmiş sayılmaz. Kürdistan denilen eyalet başta olmak üzere Belucistan, Huzistan (Al-ahvaz), Bahtiyari bölgesi, Tahran ve ara sıra diğer bölgelerde de devam etmektedir. Oldukça az insanın katılımına rağmen olayların şiddeti oldukça yüksektir.
Devlet henüz baskıcı yüzünü göstermemiştir, devam ederse devletin baskıcı yüzüyle karşılaşabilirler. Düne kadar esasen polis, kısmen de “Besici” denilen koruyucu kesim müdahil olmuştur. Dün gece Azerbaycan’ın târihî adıyla Soğukbulak/Savcı Bulak şehrinde -Pehlevi döneminde adı değiştirilerek “Mahabad” yapılan- Komele, Demokrat ve diğer Kürt grupları adına silahlı eylemlerde bulunan; İran tarafından terör grupları olarak bilinen örgüt yanlılarının çıkarmış oldukları isyanın durdurulmasına yönelik Surani kökenli Mangurı boyunun öncülüğünde, Devrim Muhafızları Ordusunun kısmen katılımı görülmüştür.
Azerbaycanlılar başta olmak üzere bir bütün olarak İran Türkleri, İran’ın her bir eyaletinde yerel halk olarak yaşadıkları ve çeşitli fikrî, içtimâî ve siyasî cereyanlarda yer aldıkları için ister istemez bu ayaklanmalarda zarar gören unsur olmuştur. Hem İran İslam Cumhuriyeti’nin yanlısı olarak hem de karşıtı olarak şehit düşenlerin birçoğunun Türk olduğu görülmektedir. Hem nizam yanlısı hem de nizam karşıtı olduklarından, esas unsur olarak öne çıkmaktadır.
Yeri gelmişken bu olaylarda hayatını kaybedenlere Allah-u Teâlâ’dan rahmet, ailelerine sabır ve yaralılara acil şifalar dilerim. Suçsuz tutukluların bir an önce bırakılmasını talep ederim.
2-) Güney Azerbaycan Millî Uyanış Hareketi Partisi Başkanı Mahmutali Çehreganlı, yapılan protestoları Güney Azerbaycan'ın bağımsızlık kıvılcımı olarak nitelendiriyor. Yapılan protestolarda İran Türklerinin talepleri neler? Siz bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Maalesef bu soydaşımızın ciddiye alınacak bir tarafı kalmamış. Her gün saf değişen, nerde durduğunu çoğu zaman anlamayan, daha sonra anlamadığını itiraf edip, çabucak yer ve saf değiştiren, siyasî tarih düşüncesinden yoksun, rüzgarlarla dalgalanan, siyasî cihetten güvenilmez bir soydaşımızdır. Bunun için onun nerde durup durmaması önemli değildir. Bizim bu kutsal davamıza ne istediğini düzgün şekilde anlayan, taş kadar sabırlı, kurt kadar cesur, ciddî ve güvenilir şahsiyetler lazımdır. Üzülerek söylemem lazımdır ki, bu adam, ona verilen bütün primleri ve tanınmış şansları kontrolsüz hırsından, saygısızlığından ve meseleye hâkim olmamasından dolayı kaybetti. En iyisi, primleri veren ve şansları tanıyanlar tarafından verilecek yeni kararı beklemesi... Oturup, bize ve genel olarak uğrunda mücadele ettiğimiz davaya vermiş olduğu yıkıcı zararları, soğukkanlı bir şekilde düşünmesi gereklidir.
Olaylara gelelim; evet, bu olaylar oldukça ciddiye alınması gerekmektedir. İran’da bu olaylar niçin baş verdi? Kesin bir dille söyleyebilirim ki masada kazanamayacaklarını anlayanların, sokağı karıştırmakla yeniden masada kazanma hayallerini kurdukları içindir.
Masada kaybetmiş olanlar kim? Dahili faktör olarak İran İslam Cumhuriyeti’nin kurucusu Ayetullah Humeyni’nin torunu Seyit Hasan Humeyni, Haşimi Rafsancani ailesi, Muhammed Hatemi, Mehdi Kerrubi, Hüseyin Musevi’lerin başını çektikleri sözde Reformist kesim.
Reformist kesimin esasen fikrî ve siyasî çizgisi nedir? Avrasya karşıtı ve tamamen Batı eksenli bir siyâset takip ederler. Bütün toplumsal, kültürel, siyasî, iktisadî ve güvenlik sorunlarının Batı ile kurulacak üst düzey iyi ilişkiler sonucunda çözüleceğini savunurlar. Ulus-devlet anlayışına göre Türk ve Türklüğü tamamen red ve inkâr ederek yapay Pers kimliğini esas alırlar. İslam değerleri, esasına göre devlet kuruculuğunun mümkün olmayacağına ve yeniden Pehlevi dönemi Pers düşünce sistemi esasında Batı eksenli seküler ulus-devlet kuruculuğuna dönüşü esas alırlar.
Olayların arkasındaki dış faktör kim? ABD başta olmak üzere İngiltere, İsrail ve diğer yakın müttefikleri. Bunlarla beraber İİC’nin terör örgütü olarak tanıdığı İran Halk Mücahitleri, Rıza Pehlevi çevresi, LGBT ve diğer muhalif gruplar.
Ülkedeki bu olayların asıl profesyonel saha elemanları kim? Bölgesel anlamda Belucistan, Al-ahvaz vb. bölgelerde birçok grupların adını sayabiliriz ancak Kürdistan eyaleti için en önemlileri İran Kürt Komele Partisi, İran Kürdistan Demokrat Partisi (İKDP), Parti Azadi Kürdistan (PAK). Ülke çapında çok da etkin olmayan ancak şiddet kabiliyeti yüksek olan İran Halk Mücahitleri, Rıza Pehlevi’nin çevresi, LGBT ağırlıklı marjinal ve reformist kesim gibi gruplardır. Bu gruplar, halkın devlete karşı olan haklı itirazlarını yönetmek istiyorlar. Bu muhalif ve kısmen bölücü grupların başını çekenler, esasen 1990’lara kadar Moskova’ya namaz kılan, Sovyetler dağıldıktan sonra ise ABD neoliberalizmine karşı olmayan Avrupa Sosyal Demokratlarını örnek alan sol seküler kesim ve 1980’lerde Ayetullah Humeyni’nin etrafında birleşen muhafazakâr sol radikal İslamcılar teşkil eder. Ayaklanmalardaki katılımcıların ezici çoğunluğunu yeni nesil oluşturmaktadır. İşin en tehlikeli tarafı da budur. Bu grupların siyâsi ideolojileri, esasen ABD neoliberalizmini ve neoliberalizme karşı olmayan Avrupa sosyal demokratlarını örnek alan seküler devlet kuruculuğudur. Esas ortak tarafları, İran Türklerinin asıl kurucu unsur olduğunu görmezden gelmek, Türk kimliğinin inkârı veya küçük bir azınlık muamelesine tabî tutulmasının yanı sıra yapay Pers kimliğinin esas alınması, İslami değerler esasında devlet kuruculuğunun mümkün olmayışına olan inançları ve Batı medeniyetinin benimsenmesidir.
Biz “İran Türklüğü” olarak bu durumu nasıl değerlendiriyoruz, sorusuna gelelim; Azerbaycan başta olmak üzere bir bütün olarak İran Türklüğünü temsilen meydanda olan birçok dava arkadaşımızın, protestoların başında Tebriz’de yapmış oldukları toplantı sonucunda gelinmiş olan esas karar şu yönde olmuştur: Fikrî ve siyasî bir cereyan olarak Azerbaycan ve bir bütün olarak İran Türklerinin millî hakları uğrunda mücadele eden fikirdaşların ilk öncelikle millî câmianın kendisini muhafaza etmesi. Çünkü halkın devlete karşı olan haklı itirazlarını yönetmekte iddialı olan taraflarda yukarıda da değinildiği gibi İran Türklerinin aslî kurucu unsur olduğunu görmezden gelmek, Türk kimliğinin inkârı veya küçük bir azınlık muamelesine tabî tutulmasının yanı sıra yapay Pers kimliğinin esas alınması fikri hâkimdir. Ülkedeki Türk ve Türklüğü inkâr ve reddeden, Türk topraklarında sözde Kürdistan kurmak isteyen agresif ve silahlı kesimlerin mevcut olması, iç savaşa zemin hazırlamak gibi projelerin ön planda olduğu göz önüne alınarak bu karara gelinmiştir. Diğer önemli bir mesele de Azerbaycan başta olmakla bir bütün olarak İran Türklerinin millî meselesinin sadece mevcut nizamın ortadan kalkmasıyla çözülecek bir mesele olmamasıdır. Azerbaycan ve bir bütün olarak Türklerin millî meselesinin çözüme kavuşturulması, mevcut nizamın ortadan kaldırılması veya alternatif bir nizamın kurulmasından ziyade sosyopolitik ağırlıklı düşünsel olarak toplumsal ve siyasal devlet yapılanmasına bağlı bir mesele olmasıdır.
Şahsen açık ve net bir şekilde söylüyorum. Mevcut durumda Azerbaycanlılar başta olmak üzere bir bütün olarak İran Türkleri için mevcut rejimden daha tehlikeli olan, bu gruplarla eş zamanlı beraber yürümenin Türkler için asla ve asla olumlu bir getirisi olmaz. İran İslam Cumhuriyeti’nin ortadan kalkacağı, ülkenin dağılacağı yönündeki iddiaların hiçbir doğruluğu yoktur. İran, Avrasya yönlü uzun vadeli devlet stratejisini seçmiş ve oldukça güçlü bir konumdan uygulamaya geçmiştir.
Mevcut gerçekleri objektif biçimde görmek ve ona göre hareket etmek akıllı ve ileriyi gören bir siyasetçinin esas gayesidir. Bu tahrik edici yalanlar, tereddüt içinde olanların kurban gibi kullanılmasına hizmet eden provokasyondur. Buna ancak ve ancak hissî, romantik aşamada bulunan duygusal kesim inanır. Bir de bu duruma taraf olanlar inanmak ister. Biz soğukkanlı bir şekilde bu durumu ve süreci takip edip, kendi toplumsal gücümüzü muhafaza ederek, gerçekçilikten uzaklaşmadan ve menfaatlerimizin yüksek olduğu bir strateji etrafında birleşerek teşkilatlanmayı esas almalıyız. İran İslam Cumhuriyeti ne dağılacak ne de ortadan kalkacaktır. Ancak içeriden gerçekleşecek bir değişimi görebiliriz. Azerbaycanlılar başta olmak üzere bir bütün olarak İran Türklüğünün ülkedeki geleceği bu iç değişimde ne kadar etkin konumda olacağına bağlıdır. Büyük ihtimal gelecekte baş verecek olan sistem içi değişim sürecinde İran Türkleri için en büyük tehlikenin, eli silahlı Kürt terör örgütleri (bölgesel anlamda) ve sözde Reformistler (ülke çapında) olduğunu asla unutmamak gereklidir. İran Türklüğü dağıtıcı değil, mahiyet itibarıyla kurucu ve kapsayıcıdır. İhyacılık Doktrinine göre, belirlemiş olduğu siyâsî ve medenî talepleri de gayet net ve açıktır.
1. İran’da tarihî Azerbaycan Eyâletinin yetkilerinin anayasal düzeyde yeniden modern biçimde ihya edilmesi,
2. Türkçe’nin ülkedeki tarihî statüsünün yeniden ihya edilmesiyle Türkçe’nin Fars dili ile beraber resmî, hukukî statü kazanması ve devlet dili olarak kabul edilmesi,
Ek: Ülke çapında Resmî Devlet dilinin (Türkçe) ve/veya dillerinin (Türkçe ve Farsça) ve yöresel, bölgesel dillerin hangi düzeyde tanınmasının referandum yoluyla belirlenmesine açık mesafede durulması,
3. Ülkedeki bütün azınlıkların yöresel ve bölgesel haklarının resmen tanınması,
4. Türk kimliğinin, devlet kimliğinin en önemli birer parçası olarak yeniden ihya edilmesi,
5. İnsan Hakları Uluslararası BİLL’e dayalı ferdî hak ve özgürlüklerin resmen tanınması,
6. Serbest iktisat çerçevesinde sosyal devlet anlayışının esas alınması,
7. Dış siyasette ülke ve devletin târihî misyonu gereği Türk Dünyası’nın önemli bir parçası olarak yeniden vücut bulmasıdır.
Bu prensipler, Azerbaycan ve bir bütün olarak İran Türkleri için en esas medenî ve siyasî stratejidir.
3-) Devam eden olayları bugünden değerlendirdiğinizde protestoların sonunu nasıl görüyorsunuz? Güney Azerbaycan Türkleri ve Türk milletinin devam eden protestolardan tutumu ne olmalı?
Bir kere protestoların ciddî bir sonuç doğuracağını asla düşünmüyorum. Ancak oldukça önemli bir sürecin başlangıç noktası gibi kayda değer bir olay olarak değerlendiriyorum. Bu son iki ayda baş gösteren olaylar, sistem içi değişim ve evrilme sürecini kaçınılmaz bir ıslahat olarak muhafazakâr toplum açısından da bir gereksinim olarak kabulünü sağlamış olacaktır. Başörtüsü zorunluluğu, önemini büyük oranda kaybetmek üzeredir. Zamanla birçok ferdî hak ve özgürlüklerle ilgili sorunlar sessizce çözüme kavuşur. Ancak İran’daki toplumsal, ekonomik, siyasal, en önemlisi devlet stratejisinin, devlet kimliğinin ve azınlıkların hak ve hukuklarının nasıl ve hangi düzeyde, hangi yönde çözüme kavuşturulması meselesi en önemli mesele olarak karşımıza çıkmaktadır.
Burada da bizim açımızdan en önemli iki sorun mevcuttur: Biri ülke çapında diğeri ise yöresel ve bölgesel çapta. Ülke çapındaki sorun Türk ve Türklüğü hedef tahtasına oturtan, yapay Pers kimliğini devlet kuruculuğunda esas alan Batı eksenli Reformistlerdir. Parantez içinde şunu da söyleyelim ki, muhafazakâr, dindar Avrasyacılar arasında da geniş biçimde Türk karşıtı yapay Pers kimliğini esas alan etkin kesim de mevcuttur. Ancak bunlarla baş edebileceğimiz kanısındayım. İkincisi ise İran Türklüğünün esas kalesi olan Azerbaycan’ın Tahran’daki olaylardan uzak tutulması, kendisiyle meşgul edilmesi ve ayrılıkçı şiarlarla tecride mahkûm edilmesi amacıyla Kürt adına iddialı olan terör örgütlerinin Azerbaycan bölgesine yönelik kışkırtıcı hareketlerinin devamlı şekilde demokrasi ve özgürlükçü adı altında hayata geçirilmesidir. Başka bir ifade ile ülke çapında değişikliklerin başında durmayı amaçlayan Türk karşıtı reformistlerin, Tahran’da hâkim olmak için Türklüğün esas kalesi olan Azerbaycan’ı Kürtçülerle meşgul etme stratejisini maharetli bir şekilde bize karşı kullanmasıdır. Tabi bu sadece yurt içi bir proje değil, yurt dışından da büyük destek almaktadır.
Son iki ayda gerçekleşen olaylarda ülke çapında birçok soydaşımızın hayatını kaybetmesi ve tutuklanması söz konusudur. Ancak Türk düşünce sistemine dayalı fikir, daha çok kendisini muhafaza etmeyi tercih etmiştir. Olayları günümüz açısından değerlendirdiğimizde Tebriz’in vermiş olduğu kararın ne kadar isabetli ve düzgün olduğunu görüyoruz. Tebriz, Urmu ve diğer bazı bölgelerde baş veren protestolara baktığımızda da bunun etkisini görmekteyiz. Tebriz’deki protestoların başını esasen Azad Üniversitesinin Tıp Fakültesi öğrencileri çekmiştir. Bilindiği üzere İran’da Tıp Fakültelerine öğrenci alımlarının %60’ı devlet denetimindedir. Eski Devlet Başkanı Hasan Ruhani döneminde alınmış olan karara göre Tebriz Tıp fakültelerine Kürt kökenli öğrenci alınır. Bu gerçekleşen olaylarda da Kürt kökenli öğrenciler yönetici konumdadırlar. Batı Azerbaycan’daki protestoları ise esasen Komole, İKDP ve diğer Kürtçü örgütler yönetmeye çalışmışlardır. Buna göre de son olaylarda nadiren Türkçe millî sloganlara rastlıyoruz. Maalesef içimizde milliyetçi geçinenlerin bu olayları Azerbaycan Millî Hareketi olarak lanse etmesi içler acısıdır. Milliyetçi câmiada ortak kararı dinlemeyen, protestolara mutlak katılmayı gaye edinen bazı arkadaşlarımız mevcuttur. Benim bunlara da saygım vardır. Ancak oldukça az oldukları için bir sonuç vermesi beklenilemez.
Bizim, ülke çapında oyun kuran sözde reformistlerin ve bölgesel çapta bizi kendisiyle uğraştırmak isteyen Kürtçü terör örgütlerinin ağına düşmememiz gerekmektedir. Reformistler ve genel olarak muhalefet, bizi bir taraftan Kürtçüler adına mevcut olan silahlı gruplarla tehdit edip, ayrılıkçı söylemlerin ardından koşmaya itmekle, ülke çapındaki siyasî süreçlerden, tecride sürüklemek istiyor. Bu oyuna asla ve asla gelmememiz gerekmektedir. Bizi buna itenler, büyük çoğunlukla yönlendirilmiş kişiler ve meseleyi kavramaktan aciz olanlardır. Kürtçü gruplar, siyâsî faaliyet ve terör eylemlerini kısmen yurtları sayılabilecek Kürdistan eyaletinin (daha çok eyaletin güney, merkez ve batı bölgeleri), İlam ve Kirmanşah illerinde değil de neden Azerbaycan bölgesine yönetmişlerdir? Bu örgütler Batı Azerbaycan, Kuzey ve Kuzey Doğu Kürdistan eyaletinin Türk kökenli bölgelerinde niçin kışkırtıcı eylemler tertip etmektedirler? Batı Azerbaycan ve diğer Türk kökenli halkların yaşadığı bölgelerdeki Kürtçü terör eylemleri mutlaka susturulmalı ve etkisizleştirilmelidir.
Azerbaycan ve bir bütün olarak İran Türklüğünün kimlik davasını esas alan cereyanla diğer muhalif cereyanlar arasındaki bir fark da devlete yönelik olan yaklaşımlarıdır. İran İslam Cumhuriyeti’ne yönelik muhalefet, olaylara bakışımız açısından farklılık göstermektedir. Bizim, rejime karşı muhalif tavrımız Türk ve Türklüğün yok sayılması, asli kurucu unsur olan Türklerin azınlık muamelesine tabî tutulması, Türk dilinin resmî hukukî statüden yoksun olması ve Azerbaycan’ın istenilen açıdan ayrımcı siyasete tabî tutulması ve yoksul bırakılmasıdır. Bu prensipler ise muhalefetin İran İslam Cumhuriyeti ile paylaştığı ve ortak olduğu esas meseledir. Bu durum böyle olduğu halde biz neden kendi insanlarımızı başka örgütlerin eline bırakalım? Türklüğe yapılan haksızlıkları bir hak olarak gören muhalefet var olduğu müddetçe bizim esas muhalefet olmamız zordur. Ya biz etkisizleştirilmeliyiz ya onlar ya da zamanla bir ortak yol bulunmalıdır. Diğer taraftan son olaylar bir şeyi de gösterdi ki, bu muhalefet, İslam ve İslamî değerleri hedef almaktan çekinmemiştir. Bu tür yaklaşımların Türk câmiası tarafından kabul edileceğini hiç düşünmüyorum. Bazı marjinal gruplar bu tür eylemlerden yana olabilir, ancak toplumun omurgasını oluşturan muhafazakâr kesim tarafından hiç hoş karşılanmaz. Azerbaycan başta olmak üzere, bir bütün olarak İran Türklüğünün savunduğu ferdî hak ve özgürlüklerin toplumsal adalet esasında olduğu da bilinmektedir. Toplumsal adalet esasında ferdî hak ve özgürlükleri talep etmektedir.
4-) Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Türk Devletleri Teşkilatı Devlet Başkanları 9. Zirvesi’nde yaptığı konuşmada, Güney Azerbaycan Türklerinin haklarının korunmasını vurguladı. Siz Aliyev’in bu sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a mürâcaat ederek, İran’ın Türk Devletleri Teşkilatı’na resmen davet edilmesi hususunda defalarca ricada bulundum. İran’da Türklerin aslî kurucu unsur olduğu göz önünde bulundurularak bu davetin yapılması biz İran Türkleri için doğru ve düzgün bir destek olurdu. Ancak bu durum ne Türkiye’deki resmî yetkililer tarafından ne can Azerbaycan ne de diğer bir kardeş Türk devletinin yetkilileri tarafından yapılmamıştır. Bu iyiliği bize ve bölgemizdeki barışın sürekliliği adına çok görmüşlerdir. Ancak Sayın İlham Aliyev’in Türk Devletleri Teşkilatı Devlet Başkanları 9. Zirvesi’nde yaptığı konuşmada 40 milyon Azerbaycanlı soydaşımızın kendi dilinde eğitimden mahrum olduğunu gündeme taşıması ve onlara destek vermeye hazır olduğunu beyan etmesi bizi oldukça çok sevindirdi. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’den kendi adıma ve temsil ettiğim fikir adına teşekkür ederim. Cumhurbaşkanı Aliyev’in kendi tabiri ile söylersem, biz Azerbaycanlılar dağıtıcı değil, mahiyet itibariyle kurucu ve kapsayıcı bir medeniyetin sahipleriyiz ve Kafkasya ile İran’ın aslî kurucu unsuru olarak tarihî misyonumuzu üstlenmeliyiz.
Ona göre de kışkırtıcı ve konjonktürel yaklaşımlardan uzak durularak İran’daki 40 milyon Türk’ün hak ve hukuklarının aşağıdaki şekilde gündeme taşınması, gündemde tutulması ve Azerbaycan’ın birer devlet siyasetine çevrilmesi önemle arz edilmektedir. Türkiye ve diğer Türk devletleri de İran Türklerine bu yönde yaklaşmaları önemle arz edilmektedir.
1. İran, Türk Devletleri Teşkilatı tarafından Türk Birliğine davet edilmelidir.
2. İran’da târihî Azerbaycan eyaletinin târihî yetkilerini anayasal düzeyde yeniden modern biçimde ihya edilmelidir.
3. Türkçe’nin ülkedeki târihî statüsünün yeniden ihya edilmesiyle Türkçe’nin Fars dili ile beraber resmî, hukukî statü kazanması ve devlet dili olarak kabul edilmesi esas alınmalıdır.