İran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin ahlak polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra ölmesiyle başlayan eylemler günden güne büyüyor. İran, geçen yıl su kıtlığı nedeniyle çıkan sokak çatışmalarından bu yana yine şiddetli eylemlerle sarsılıyor. Yaşanan olayların sebepleri neler ve olaylar hangi seviyeye kadar ilerleyebilir?
22 yaşındaki Mahsa Amini (Mehsa Emini), 13 Eylül 2022 (22 Şehriver 1401) tarihinde Tahran’da Mir Damad Metrosu’nun çıkışında ahlak polisi tarafından toplumsal ilkelere uygun olmayan giysileri esas alınarak, ahlak polisinin ahlaki eğitim merkezine götürüldüğü belirtilmiştir. 16 Eylül’de (25 Şehriver) beyin ve kalp krizi sebebiyle öldüğü belirtilmiştir. 17 Eylül (26 Şehriver) tarihinde yakınları tarafından, doğduğu Sakız Şehrinin Ayçı Mezarlığına defnedilmiştir.
Merhum Mehsa Emini kimdir sorusuna yanıt olarak; O, kökeni Irak Soranilerinden olan, daha sonra İran’ın Güney Azerbaycan bölgesinin Sakız kentine göç etmiş Sorani bir Kürt ailesine mensuptur. Aile ismi Jina Emini olarak bilinmektedir.
Sosyal medyada göze çarpan birçok videolarda da görüldüğü gibi, Kürtçülük propagandasının etkisi altında büyüdüğü tespit edilmektedir. Yakın aile mensuplarından birkaç kişinin eli silahlı Kürtçü KOMELE teşkilatına mensup olduğu fikirleri yayılmaktadır. Hatta kendisinin son aylarda KOMOLE kampında olduğunu gösteren birkaç fotoğraf bile yayınlanmıştır ancak bu fotoğrafların doğruluğu uzman teşhisine muhtaçtır.
17 Eylül (26 Şehriver) akşamından başlayan eylemlere gelelim. Eylemler ilk başta Sakız ve Tahran’da başlayıp sonraları ise İran’ın birçok il ve ilçelerine yayılmıştır. Bugün dokuzuncu gününe gelindiği sokak yürüyüşleri oldukça azalmıştır.
Evvelsi gün Cuma namazından sonra Nizam yanlıları, önemli il ve ilçelerde Nizam karşıtı eylemlere karşı Nizam’dan yana geniş yürüyüşler gerçekleştirmiştir. Netice itibarı ile şu an eylemler, büyük oranda azalmıştır. Şahsen eylemlerin büyümesini ön görmüyorum. Ancak çeşitli meseleler ön plana alınarak ileriki aşamada yeni eylemler ortaya çıkarılabilir.
Ahlak polisine karşı yapılmış olan bu 8 günlük eylemin katılımcı sayısı ile ilgili çeşitli sayılar açıklanmaktadır. İran’ın 83 il ve ilçesinde yapılmış olan bu eylemlerin katılımcı sayısı Tahran’da 3000 İsfahan da ise 100 kişi ile en yüksek ve en düşük oran olarak belirtilmiştir. Lakin eylemlerdeki şiddet, katılım sayısına göre kısmen büyük olmuştur. Ölenlerin sayısı ile ilgili veriler, 17 ila 50 kişi arasında değişmektedir. Büyük sayıda tutuklanmalar olmuş ve ilerleyen günlerde eylemler sırasında tespit edilenlerin tutuklanmasıyla sayının artacağı kaçınılmazdır.
Eylemlerin sebebine gelindiğinde ise söylemem lazımdır ki, bu konu büyük bir liste teşkil eder. En önemlilerini şöyle sıralaya bilirim:
1. Ekonomik kriz
2. Azınlıklar ve millî kimlik meselesi
3. Bireysel hak ve özgürlükler
4. Sosyo-psikolojik olarak aldatılmışlık duygusu
5. Deizm, nihilist ve ateist yaklaşımların boşalmakta olan din ve millet duygusunun yerine kolaylıkla geçebilir olması
6. Kenar müdahale
İlk üçü toplumsal ve ekonomik sorunlar; diğer üç sorun ise ilk üç sorundan ortaya çıkan problemlerdir. İlk üç sorun devlet siyasetinin inanç ve akîde doğrultusunda doğrudan, bilerek yürütmüş olduğu (inatçı) siyasetin birer neticesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer üç toplumsal sorun ise kabul etmiş olduğu yüksek devlet stratejisinin topluma yönelik aktarma, tanımlama, kabullendirme mekanizmasından yoksun olmasından veya yoksun bırakılmasından kaynaklanmıştır. Bu geniş biçimde ele alınması gereken bir konu olduğu için daha fazla üzerinde durmuyorum, burada sadece bir konuya değinmekle yetineceğim.
İran İslam Cumhuriyeti’nin “z kuşağı” olarak tanımlanan 1990-2010 arası doğmuş olan nesle yönelik “eğit ve kontrollü yönet politikası” da iflas etmiştir. Bunun da birçok nedeni vardır. Esas nedenlerden biri, sistem içi siyasi ikiliğin toplumsal ve kültürel zemine yayılması ve etkin bir faktör olarak kendi alternatifini (ahlakî çöküşü) kendi içinde barındırması olmuştur.
Eylemlerin arkasında kimler var? Eylemlerde yurt dışı destekli grupların payı var mı?
Bilindiği üzere eylemler, ahlak polisinin giyim-kuşam tarzı belirleme siyasetine karşı “hicap özgürlüğü” şiarı ile başlamıştır. Sakin ve dinç şekilde başlayan bu eylemler bir anda şiddetin de artmasıyla dönüşmüştür.
Açık ve net bir şekilde söylemem lâzım ki, bu eylemler bizim irademiz dışında gelişmiştir. Millî hareket, bu olayların içine sürüklenmek istenmiştir. Bu da bizim için oldukça ciddi bir sinyal oldu. 30 yıl Türklüğü inkâr eden, yapay Pers kimliğine dayanan sözde Rejim muhalefetine tabi olmayı reddeden, kendi yolunu çizen Azerbaycan Millî Hareketi (Güney Azerbaycan başta olmakla İran Türklüğünün millî hareketi) bir anda kendisinin haberi bile olmadan kurulmuş olan kurgunun içinde bir saha elemanı olarak yer aldı.
Tebriz’de gerçekleşen eylemlerde esas rol oynayan bu profesyonel eylemci marjinal gruplardır. Millî Hareket adına “Azerbaycan Oraktır – Kürdistan’a Dayaktır” sloganlarını atmaktan bile utanmadılar. Bu bizim için ciddi ve tehlikeli bir uyarı oldu. Bunun da en esas nedeni Güney Azerbaycan ve bir bütün olarak İran Türklüğünün gerçekçi, mantıklı ve geleceğe yönelik doğru bir strateji etrafında teşkilatlaşmaktan yoksun olmasıdır.
Bu son eylemlerde yurt dışı aktörlerin rolü oldukça etkindir. Silahlı örgüt olarak bilinen Kürtçü KOMOLE terör örgütünün genel başkanı Mohtedi’nin birinci yardımcısının olaylarla ilgili Irak Kürt kanallarına vermiş olduğu röportajda olayların önceden planlı ve sistemli olarak ele alındığını söyleyerek, “Bu olaylar önceki olaylara benzemez. Bu, önceden planlanmış bir eylem olmasıyla diğerlerinden farklıdır ve rejim değişikliği ile sonuçlanacaktır” diye ekliyor. Bu olayların başlangıç noktası Kürtçü Teşkilatlar (esasen Kürt Demokrat Partisi ve KOMOLE) ve Türk karşıtı yapay Pers kimliğini ön plana alan Pehlevicilerin, halk mücahitlerinin ve iç faktör olarak sözde reformistlerin, marjinal grupların etkin katılımıyla z kuşağı üzerinden ileri sürmüş oldukları bir eylemdir.
Güney Azerbaycan ve bir bütün olarak İran Türklüğünün hak ve hukukunu ön plana alan Millî Hareket hazırlıksız yakalandı. Bu da bizim, karşıt güçler tarafından suistimal edilerek kullanılmaya açık olduğumuzu gösterdi. Bu durum bizim için büyük bir uyarı olsun.
Diğer taraftan İran İslami Şura Meclisi tarafından kurulmuş olan “Gerçekleri Bulma Konseyi”nin dün açıklamış olduğu basın açıklamasına göre Jina Emini ile ilgili yeni ilginç bulguların bulunduğu, zehir ve zehirlenme oranına yönelik adli tıp raporunu beklediklerini ve rapor geldikten hemen sonra toplumla paylaşılacağı belirtilmiştir.
İran Türklerinin yaşanan olaylar karşısında tutumu ne olmalıdır?
Yukarıda da söylediğim gibi biz bu olaya oldukça hazırlıksız yakalandık. Kürtçü Teşkilatlar ve Türk karşıtı yapay Pers kimliğini ön plana alan Pehleviciler, halk mücahitleri ve diğer buna benzer örgüt, grup ve kuruluşların önceden kurguladıkları bir tuzağa çekilmek istendik.
Bizimle konuşmayı bile çok gören, bizi sadece saha elemanı olarak suistimal etmek niyetinde olan bu kesimle iş tutmak, Güney Azerbaycan başta olmakla İran Türklüğünü yok olmaya sürükler. Bunlara katılan fert ve grupları biz çok iyi biliyoruz ve onlara açık şekilde söylüyorum: “İhaneti durdurun!” İhanet kabul edilir değil. Vatana, Türk Milletine, Millî Harekete ihanet karşılıksız kalmıyor. Konuyla ilgili herkes kendi üzerine düşen payını alsın.
Millet davası bizim ülkümüzdür. Şeref ve namus ilkelerine dayanır. Şeref ve namus kodeksi nisbîdir ve özgürlüklere vurulan tarihi prangadır. Özgürlük için namussuz ve şerefsiz olmalıyız diyenlerle millet davası yürütülemez.
Biz Azerbaycan ve bir bütün olarak İran Türklüğü olarak gerçekçi, mantıklı ve ileriye dönük İHYACILIK Doktrini esasında İran’ın klasik devlet kimliğinin yeniden ihyasına nail olmalıyız. Bunun için:
-Azerbaycan’ın tarihi selahiyetlerinin yeniden ihyâ edilmesi,
-Türk dilinin Fars dili ile beraber resmî statü kazanması,
-Ferdî hak ve özgürlüklerin tanınması,
-Azınlıkların yöresel ve bölgesel şekilde konvensiyonel hak ve hukuklarının temin edilmesi lâzımdır.
Güney Azerbaycan merkezli ve İran çapında bütün azınlık temsilcilerini içeren bir platform etrafında birleşmemiz gerekmektedir. Lakin bunun için ilk önce İran Türklüğü olarak yukarıda kaydedilmiş ilkeler esasında örgütlenmemiz, kaçınılmazdır.
Türkiye ve Azerbaycan başta olmakla bütün Türk devletleri bu konuda İran Türklüğünün aktif şekilde yanında ve arkasında olmalıdır.