Rusya’nın Ukrayna’yı işgali hangi aşamada? Taraflar herhangi bir anlaşmaya yakın mı? Tarafların savaşma azmi devam ediyor mu?
Gelinen noktada herhangi bir anlaşma yapılması söz konusu olamaz. Çünkü mevcut durumda Ukrayna’nın neredeyse %15’i gibi önemli bir alan işgal altında. Bu durumda “Oturun, anlaşın” demek işgal edilen yerlerin -bunların içinde en önemlisi de Kırım’ın- Rusya’nın elinde kalması mânâsına gelir. Bunu Ukrayna’dan da Kırım Tatarlarından da kabul edecek bir adamın, çok açık bir şekilde vatan haini olması gerekir. Sanki, sokakta iki serseri maksatsız yere kavga ediyor da “Haydi oturun, barışın” deniyor.
İşgal edilen Ukrayna topraklarının tamamı, Kırım da dahil olmak üzere tamamı Rusya’nın elinden kurtarılmalıdır. Aksi takdirde barış adı altında yapılacak her türlü anlaşma, Ukrayna için hele hele Kırım Tatarları için olabilecek en büyük felakettir. Böyle bir anlaşma Rusya’nın oradaki varlığını tasdik olacaktır. Bunun geçici olarak farzedilmesi ya da “İleride bakılır” gibi ertelenmesi de buraların daimî olarak Rusya’nın elinde kalması mânâsına gelecektir.
Kaldı ki, Rusya’nın işgal ettiği her yeri Rusya’ya verseniz bile Putin Rusya’sı bunu asla nihaî olarak kabul etmeyecek, bununla tatmin olmayacaktır. Aksini düşünmek büyük bir gaflettir. Çünkü Rusya Kırım’ı ve Donbas’ı işgal ettiği zaman dünya böyle düşündü ve “Onları artık unutalım, nasıl olsa geri alınamaz, Rusya’yı bu şekilde tatmin edelim” yaklaşımına girildi. Halbuki açık ara dünyanın en büyük emperyalisti olan Putin için burada elde edeceği her toprak ancak bir basamak olur. Ondan sonrası için geçici bir durak olur. Bu şekilde işgal ettiği her yeri de iç piyasasında zafer olarak gösterip daha sonrası için cesaret verir.
Bu yüzden, şu an gerçek mânâda bir barıştan söz etmek mümkün değildir. Çünkü ne Putin, bu akşam hidayete erip yarın sabah işgal ettiği yerleri bırakmaya razı olacaktır –ki bunu yaparsa, şimdiye kadar oluşturmaya çalıştığı şişirilmiş “süpermen imajı” ve kendi siyâsî kaderi mahvolacaktır- ne de Ukrayna buraları terk edebilir. Dediğim gibi bu yerlerin terk edilmesi, başta Kırım Tatarlarının en büyük felaketi olur.
Şu aşamada Ukrayna, açık bir şekilde başarılı durumda ve Rusya’nın elindeki kaynaklarının ciddî şekilde tükenmeye başladığı görülüyor. Böyle bir momentum kazanılmışken durulması, Rusya’ya ancak kendini toparlaması için fırsat verilmesi mânâsına gelir. Rusya bu fırsatın verilmesi için zaten şu an iki taktiği uyguluyor:
Birincisi, barış ister gibi görünüyor. Barış derken, yukarıda bahsettiğim şekilde işgal ettiği yerlerin kendinde kalacağı ve toparlanmaya imkân sağlayacak bir barış.
İkincisi de Ukrayna’yı her türlü insanî ihtiyaçlardan mahrum ederek vahşice ve kelimenin en gerçek mânâsı ile barbarca ahaliyi soğuğa, açlığa, ölüme mahkûm ederek dize getirmeye çalışıyor. Bu arada Avrupa’yı da sıkıştırarak onları “Ne olursa olsun, nereye varacaksa varsın, bir an evvel Ukrayna razı olsun anlaşılsın. Bize de her zamanki gibi gazlar petroller gelmeye devam etsin, rahatımız daha fazla bozulmasın” noktasına getirmeye çalışıyor. Bu oyuna gelmek Batı açısından da Türkiye açısından da hele hele Ukrayna açısından daha da ziyade Kırım Tatarları açısından tarifsiz bir gaflet demektir.
Rusya’nın ana karasına dahil ettiği Herson’dan çekilişini, Rus yenilgisinin başlangıcı olarak okuyabilir miyiz? Bu bağlamda savaşın gidişatı noktasında bize ne söylüyor?
Rusya’nın kesinlikle yenilmeye başladığını gösterir. Başka türlü orayı terk etmesi söz konusu bile değildi. Hatta Rusya şu anda o kadar çaresiz ki birçok kimsenin en önemli askeri güç olarak gördüğü Rusya’nın, elindeki yegâne elit askeri birlik hapishaneden toplanan katiller ve serserilerle kiralık katillerden oluşan Wagner grubudur. Bununla sırf Rusya halkına bir zafer gösterebilmek için stratejik açıdan pek az önemi olan Bahmut kasabasına neredeyse bir aydır bütün gücüyle saldırıyor, ama iki adım ilerleyemiyor. Maksat Rusya kamuoyuna öyle veya böyle bir zafer, hiç değilse tamamen yıkıntı haline gelmiş bile olsa ele geçirilmiş bir kasabayı gösterebilmektir.
Kaç defa seferberlik ilan etmeyeceğiz demelerine rağmen, Rusya önce kısmî, sonra daha genel, büyük ihtimalle yakında daha da büyük seferberlik ilan edecek. Yani top ateşinin önüne ‘et’ sürmek için her şeyi yapacak. Esasında bu, Çarlık ve özellikle de Sovyetlerdeki askerî doktrinin en tipik unsurlarındandır. Orada insan hayatının zerre kadar önemi yoktur. İnsan hayatı derken, sadece düşmanı kastetmiyorum. Bizzat Rus askerlerin canının da beş kuruşluk önemi yoktur. Bir yer alınacaksa, oranın alınması için beş bin, on bin, yüz bin insan feda edilebilir. Bunlar kayda dahi geçmez. Nitekim tarih yazıldığında üst başlıklarda bu görünmez. Sadece orası alındığı zaman zafer olarak gösterilir. Aynı mantık şu anda da geçerli. Putin hayranı olduğu Sovyetler Birliği’nin İkinci Dünya Savaşı’ndaki taktiğini aynen takip ediyor, ama şu an İkinci Dünya Savaşı’nda değiliz. Şartlar İkinci Dünya Savaşı şartları değil ve bu onu felakete götürecektir.
Ukrayna açısından Herson’un kurtarılması bir başlangıçtı ama bundan sonrası da tabiî ki kolay değil. Nihayetinde bu bir futbol maçı değil ve son derece büyük insanî kayıplarla cereyan eden acımasız bir savaş. İnsanî olarak bunun bir an evvel neticelenmesi ve sona ermesi vicdanı olan herkesin dileğidir. Benim de dileğim böyle tabiî ki, ama bu barış dünyanın en büyük katil devletine teslimiyet manasına gelirse daha büyük facialara yol açar.
Kırım’ın işgalden kurtulması ümidinin güçlenmesi için Ukrayna’nın hangi öncül başarıyı elde etmesi gerekli? Ukrayna bu başarıyı sağlayamazsa Kırım’sız masaya oturur mu?
Rusya’nın 9 sene evvel Kırım’ı işgal etmesi sonrasında, “Başımıza iş açmayalım” diyerek dünyanın buna göz yumması, havaya bakıp ıslık çalması, sivrisinek ısırığı kabilinden yaptırımlar dışında pek bir şey olmamış gibi Rusya’yla ilişkilerini sürdürmesi, hatta geliştirmesi, Rusya’nın burayı askerî olarak çok büyük oranda tahkim etmesine yol açtı. Buna fırsat verdi, vakit verdi. Ukrayna’nın bölgeye hâkim olduğu dönemde hepsi Türkiye’ye yönelik olan nükleer silâhlar buradan kaldırılmıştı. Rusya’ya tanınan bu fırsat nükleer silâhların tekrar buraya konmasını yol açtı. Şu anda Ukrayna’yı bombalayan birçok üs Kırım’dadır. Bırakın Kırım’ın Ukrayna toprağı olarak işgal edilmiş olmasını, Ukrayna toprağı olmasaydı bile, tamamen Türkiye açısından sebeplerle Kırım’daki Rus askerî varlığının ortadan kaldırılması gerekirdi. Esasında Türkiye açısından, Kırım’ın Rusya’nın elinde olması tarihî, stratejik ve millî bakımdan çok büyük bir felakettir.
Ben askerî uzman değilim, bu konuda hüküm verebilecek durumda değilim. O iddiada asla olamam, ama Ukrayna’nın Kırım’ı kurtarmak konusunda kararlı olduğu, Ukrayna’nın artık Kırım Tatarlarının oradaki önemini anladığı açıkça görünüyor. İnşallah Kırım’ı geri alacak gibi görünüyor. Bu ne kadar hasarsız olursa, Kırım toprağı, Kırım insanı ne kadar zarar görmezse o kadar iyi olur. Kırım Tatarlarının elinde kalabilen hem tarihî eserlerin hem de insan unsurunun zarar görmesi ihtimali hepimizin endişesidir.
Ukrayna Kırım’sız masaya oturur mu? Ukrayna’yı buna ikna etmek isteyecekler. Maalesef “Aman bir an evvel savaş bitsin de biz eski rahatlığımıza dönelim” diyecek birçok ülke var. Ukrayna’daki kamuoyu şu anda böyle bir şey kabul edecek durumda değil. Lakin Ukrayna buna zorlanırsa, tekrar ediyorum sadece Ukrayna ve Kırım Tatarları için değil başta Türkiye olmak üzere tüm dünya için felaket olur. İtiraf edeyim, bunun idrak edilmemesinden endişe ediyorum.
Savaşın o günkü tablosunun müsaade ettiği ölçüde, kurulacak herhangi bir masada Türkiye’nin ‘kolaylaştırıcı’ ve muhtemel ‘arabulucu’ sıfatlarına ek olarak; Türkiye’nin üçüncü bir taraf olarak Kırım’a, Kırım Türklerinin hak ve menfaatlerini gözetmek ve Kırım toprağındaki tarihî bağlarını sebep göstererek garantör olma ihtimalini nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’nin böyle bir talebi olur mu? Olursa taraflar nasıl karşılar?
Türkiye’nin garantör olması hem hukuken hem de pratik olarak mümkün değildir. Böyle bir ihtimal gerçekçi değildir. Olsa elbette güzel olurdu. Ancak, hukuken bunu bir yere koyamayız. Bunun bir zemini yok. Tarihî zemine oturtalım dersek, o zaman Türkiye’nin tarihî varlığı olan Cezayir’den Küveyt’e kadar birçok yerde hakkı olurdu. Saddam Küveyt’i işgal ettiği zaman Türkiye Küveyt’e “Irak bundan 100 sene evvel benim toprağımdı. Ben burada garantör olabilirim” diyebilir miydi? Bu gerçekçi değildir.
Savaş, Ukrayna’nın mutlak zaferi ile biterse, Rusya’yı yenmiş galip bir Ukrayna’nın Kırım Türklerinin Kırım’daki hak ve özgürlüklerini tanımaya devam edeceğinin bir garantisi var mı? Bu senaryoyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bunun bir garantisi yok, ama Kırım Rusya’nın idaresinde kalırsa, Rusya’nın onları yok etmek, imha etmek, mahvetmek için her şeyi yapacağının, her yolu kullanacağının %100 garantisini verebilirim. Bunu, hem 200 küsur yıl Kırım’ın Rusya işgalinde kaldığı zamana bakarak hem 1944 sürgünü başta olmak üzere, ondan öncesinde ve sonrasında başlarına getirilenlere bakarak ve hem de 2014’ten sonra başlarına gelen ve getirilmekte olanların göz önünde bulundurarak tereddütsüzce söyleyebilirim.
Ukrayna’ya gelince şu kadarını ifade edebilirim: Ukrayna eski Ukrayna değil. 2014 öncesi Ukrayna, hele 2022 öncesi Ukrayna hiç değil ve artık hiçbir zaman da öyle olmayacak. Çünkü o zamanki Ukrayna, gerçek manâda Ukrayna bile değildi. Büyük ölçüde, Rusya’nın güdümünde tutmaya çalıştığı, aynı Türkistan ülkeleri gibi başında kukla bir diktatör, hiç değilse otoriter ve yolsuz bir başkan bulundurup, tercihen Belarus gibi kullanmaya çalıştığı bir ülkeydi. Rusya, yaklaşık bu otuz yıllık süre içerisinde Ukrayna’nın gerçek bağımsızlığını hissetmemesi için her şeyi yaptı. Başına Viktor Yanukoviç gibi kukla koydu. Ukrayna’nın geri kalanının yanı sıra, özellikle er geç işgal etmeyi hesapladığı Kırım’da tamamen Rusya’ya bağlı adamların idarede bulunmasına büyük gayret gösterdi. Belki birçok kişi farkında değildir. Kırım’da şu an idarede bulunanların birçoğu Ukrayna zamanında idarede bulunanların ta kendisidir. O zaman resmen değilse de bilfiil Rusya’ya bağlıydılar, şimdi ise her bakımdan bağlılar. Onlar açısından değişen pek bir şey yok. İnsanlar zannediyor ki, Ukrayna’da daha evvel millî Ukrayna görüşüne sahip yöneticiler vardı. Çoğu halde böyle değildi. Bu hem Rusya’nın manipülasyonları hem de Ukrayna’da “Aman Rusya’yı kızdırmayalım” diyenlerin gafletleri yüzünden böyle bir tablo ortaya çıkmıştı. O zamanlar bırakın böyle doğrudan Rusya’nın kuklası olanları, samimî olarak Ukrayna’nın millî menfaatlerini savunduklarını zanneden birçokları da “Aman Kırım Tatarlarını fazla desteklemeyelim, sonra Rusya’yı kızdırırız” diyorlardı. Rusya propaganda mekanizmaları “Kırım Tatarları Kırım’ı Ukrayna’dan ayırıp, Türkiye’ye bağlayacaklar” gibi masalları pompalıyordu. Bütün bunlara, bu saçmalıklara inanabilecek aklı veya bilgisi yeterli olmayan insanlar bulunabiliyordu. Ama dediğim gibi bu insanların bulunmasından ziyade, bizzat Ukrayna’nın başında zaten Rusya’nın kuklası olan adamlar bulunuyordu. Şimdi durum değişti. Ukrayna, Kırım’da kendisine en yakın insanların Kırım Tatarları olduğunu, Kırım’ı elinde tutabilmesi için demografik, kültürel ve siyâsî garantisinin orada güçlü bir Kırım Tatar varlığı olduğunu idrak etti. İleride bu fikirler değişir mi? Kolay kolay değişecek bir şey değil. Çünkü çok büyük bir ders aldı.
Başka bir yönden değerlendirecek olursak, Zelenskiy’nin şu sözleri çok önemlidir: “Biz Kırım’ı kurtardığımızda oraya iki bayrakla, Ukrayna ve Kırım Tatar bayrağı ile gireceğiz” dedi. Bu boş bir laf değildi, çünkü Herson’a girdikleri zaman, orada bir zamanlar uğursuz Lenin heykelinin bulunduğu kaidenin üzerinde hem Ukrayna hem de Kırım Tatar bayrakları yer aldı. Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun bu bayrakların bulunduğu kaidenin önünde fotoğrafları da var. Birçok Ukrayna birliklerinde Kırım Tatar bayrağı da yer alıyor. Bunlar kâğıt üstünde bir garanti değil, ama manevî önemi çok büyük.
Bilinen fıkradır: Bektaşî’ye iki şarap içirmişler. En kötüsü hangisi diye sormuşlar, ilkini içtikten diğerine bakmadan, “İkincisi daha iyi” demiş. “Daha diğerine bakmadın ki” demişler. O da “Bundan daha kötüsü olamaz.” demiş. Şu anda Kırım Tatarlarına “Kırım’ı Ruslar değil de Marslılar alsın mı?” deseniz, Marslıları tercih edecekleri kesindir. Çünkü Putin ve benzerlerinin Rusyasının Kırım Tatarlarına getirdiği ve getireceği tek şey kesinlikle ölümdür.
Kırım Tatarları asla boynu eğik, teslim olmayı kabullenen bir halk değildir. Hangi idare altında olurlarsa olsunlar kendi haklarını ne pahasına olursa olsun savunmayı 200-300 senedir gelenek haline getirmiş bir halktır. Şu anda Kırım Tatarları ve Ukrayna arasında millî bir düşmanlık yok, tam tersine bu olayların birbirine getirdiği bir yakınlık ve kader birliği var. Bu yüzden Kırım Tatarlarının bugünkü millî talebi Kırım, düşman işgalinden kurtulduktan sonra orada Ukrayna hâkimiyeti altında Kırım Tatarlarının topraklı yani teritoryal muhtariyetinin olduğu, kültürel ve millî haklarının garanti altına alındığı bir idareye kavuşmaktır.
Kırım’ın gerçeklerinden uzak ve bilgisiz insanlar şunu söyleyebiliyor “Ha Ukrayna ha Rusya ne fark eder, onun yerine orada bağımsız Kırım Devleti kurulsun.” Bu, şu anki durumda bu tamamen gerçeklerden habersiz, câhilâne, hayâlî bir laf olur. Elbette ki her halk doğrudan kendi hâkimiyetindeki bir siyasî yapıyı arzu eder, ancak mevcut şartlar buna hiç uygun değildir. 1944’te Kırım Tatarlarının vatanlarından topyekün sürgününden sonra maalesef Kırım tamamen yabancı unsurlarla, bilhassa da Rus ve diğer Slav halklarla dolduruldu. 1980’lerin sonlarından itibaren Kırım’a dönmeye başlayan Kırım Tatarları kendilerini Kırım’a yerleştirilen Ruslar karşısında azınlık halinde buldular. 2014 Rus işgali öncesindeki Kırım’da Kırım Tatarlarının nüfus oranı %15 civarındaydı. 2014’deki son işgali müteakip binlerce Kırım Tatarını Kırım dışına çıkmaya mecbur ettiler. Bu yetmiyormuş gibi, işgalden sonra Putin buraya bir milyona yakın Rus yerleştirdi. Getirilen bir milyon Rus’un Kırım’ın demografik yapısını ne hale getirdiğini tahmin edebilirsiniz. Böyle bir ortamda bağımsız Kırım devleti kurulsun demek ancak dünyadan habersiz insanların sosyal medyada söyleyebileceği bir şeydir.
Bugün Kırım’ı Ukrayna’dan bağımsız yapmaya kalkarsanız, ikinci gün Rusya’ya katılır. Hatırlarsanız 2014’te Kırım’ı işgal ettikleri zaman önce yalan ve sahte bir referandumla bağımsız yapmışlar, ertesi gün Rusya’ya bağlamışlardı. Kırım Tatarları elbette her halk gibi doğrudan doğruya kendi idaresinde, kendi devletinde yaşamak ister. Ama bugünkü durum ve şartlar buna müsait değildir. Şu anda Kırım Tatarları için en büyük öncelik, Rus işgalinden, düşman işgalinden bir gün, bir an evvel kurtulmaktır.
Her şeyden önce fizikî varlıklarının teminat altına alınması, Ukrayna’nın dolayısıyla Kırım’ın kesinlikle NATO gibi bir şemsiye altında, bir daha işgale uğramamalarının garanti edilmesi gerekmektedir. Eğer Ukrayna, NATO ülkesi olmuş olsaydı 2014’ten önce buraya Rusya parmağını bile sokamayacaktı. Aynı Türkiye, Polonya ve Baltık ülkelerine sokamadığı gibi. Onun için, Kırım kurtulduktan sonra böyle bir güvenlik şemsiyesinin olacağı, bunun altında Kırım Tatarlarının haklarının garanti altına alınacağı, vatanlarında tekrar gelişebilecekleri, çoğalabilecekleri, kendilerini bulabilecekleri bir yapı kurulmak zorundadır.
Dünyadaki bütün Kırım Tatarları, Kırım’ın kendi devletleri olarak bağımsız olmasını canından çok ister ama mevcut şartlarda böyle bir imkân yoktur. Rusya’nın propagandasına gelip, böyle bir imkân yokken bunu söylemek, “Ha Ukrayna ha Rusya ne fark eder” demek, “Rusya’ya direnmenin, uğraşmanın gereği yok. Tarafsız kalın, uğraşmayın” demekten yani Rusya’nın sizi yok etmesine izin verin demekten başka hiçbir şey değildir. Çünkü Rusya özellikle Türkiye’de ya da Kırım Tatarlarının yaşadığı, Türklerin yaşadığı başka yerlerde “Haydi Rusya’ya bağlı olun” demenin sempatik gelmeyeceğini gayet iyi biliyor. Ama bunun yerine “Ha Ukrayna, ha Rusya” denildiği zaman “Rusya’ya karşı çıkmanıza gerek yok, ikisinin farkı yok” mesajı verilmiş oluyor. Bu oyuna asla gelinmemelidir. Kırım Tatarları açısından Rusya ile Ukrayna arasında tarif edilemeyecek kadar büyük fark vardır. Kırım Tatarlarının kendileri için kaderlerinin belirleneceği, ölüm-kalım meselesi olan bu savaşta tarafsız olmaları asla mümkün değildir. Esasen zalim ile mazlum arasındaki her türlü mücadelede tarafsızlık neticede zalime hizmet etmekten başka bir şey değildir.