Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamış olduğu Fırat’ın doğusunda yapılacak olan operasyonun mahiyeti nedir?
Türkiye çok da haklı olarak uzun bir zamandır Fırat’ın doğusunda tehdit algıladığını tüm dünyaya özellikle bu bölgede askeri varlığını aktif bulunduran Amerika Birleşik Devletlerine anlatıyor, ifade ediyor. Çünkü iki devlet arasındaki ilişkilerin en önemli gerilim noktalarından bir tanesi de bu. PKK terör örgütü Türkiye’nin yakın tarihinin en yıkıcı tehditlerinden bir tanesidir. On binlerce insanımızın canına mal oldu, şimdi de bu örgütün Suriye kolu olan YPG’nin yanı başımızda uzun yıllar aynı çatı altında bulunduğumuz Amerika Birleşik Devletleri’nin doğrudan koruması altında bir ön devlet haline gelişi süreci yaşanıyor. Türkiye de doğal olarak bunu milli güvenliğine bir hayati tehlike olarak görüyor. Bir de bu tehdidin boyutları var. Nedir bu tehdidin boyutları? Bunlardan bir tanesi, terör örgütü çok geniş bir coğrafyada kaynaklarının üzerine yerleştiriliyor, bu coğrafyadaki sivil nüfusu yönetmek üzere organize ediliyor. Bu sivil nüfusu vergilendirmesi ve bu sivil nüfusun gençliğini silah altına almayı temin ediyor, bu örgüte nitelikli silahlar veriliyor ve bu örgütün çatısı altında Suriye’nin kuzeyinde on binlerle ifade edilen silahlı eğitim almış bir askeri güç oluşturuluyor. Şimdi bu terör örgütünün bu denli kuvvetlendirilmesi, Türkiye’yi doğrudan tehdit edecek olan bir durum. Türkiye bu örgütü bu yapılanmayı sökmek istiyor ve şunu biliyor eğer ses çıkarmazsa yarın bu yapılanmayı bir gerçeklik olarak kabullenmek isteyecek ve terör örgütü, Suriye’deki kolu üzerinden bir geniş uluslararası meşruiyet de kazanacak. Bu yüzden Türkiye her fırsatta burayı tehdit olarak gördüğünü ve buradaki yapıya yönelik harekât yapacağını bildirdi. Nitekim Fırat’ın batısında Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı harekâtıyla bunun adımlarını attı. Fırat’ın doğusunda da bir müddettir uygun zamanlamayı bekliyordu. Bu uygun zamanlamanın kritik açıdan hangi zaman olduğu böyle bir operasyon için sorulduğunda en azından bölgesel ve Suriye’nin dengeleri açısından şu bağlamlara bakmak gerekir. Şimdi bölgesel açıdan bakıldığında Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’nin haklı taleplerine cevap vermeyen PKK, FETÖ gibi terör örgütleriyle mücadelesini desteklemedi. Amerika Birleşik Devletleri bölgede ayrıca Türkiye’yi de dengeleyeceğini düşündüğü bir koalisyon arayışı içine girdi. Neydi o? Suudi Arabistan merkezli, Birleşik Arap Emirlikleri gibi unsurları dâhil ettikleri bir koalisyon oluşturmak. Bu da aynı zamanda İran’a karşı planlarda da kullanılacak bir koalisyondu. Tabi Kaşıkçı cinayeti bu projeyi önemli ölçüde sarstı. İkincisi, Trump yönetimi İran’a yönelik baskı yapma kararı aldı. Şimdi tabi bunları yan yana koyduğumuzda eş zamanlı olarak Türkiye ile de ilişkilerde yoğun kriz yaşamak Amerikan çıkarları açısından makul gözükmüyor. Bu yüzden Türkiye’nin lehine bir denge durumu oluşuyor. Yani Türkiye Fırat’ın doğusuna bir operasyon yaptığında bölgenin genelindeki dengeler açısından da bunun elverişli bir zamanda gerçekleşmesini istiyordu. Şu anda içinden geçtiğimiz zaman dilimine bakıldığında buna uygun bazı şartların tümüyle olmasa da kısmen oluşmaya başladığı görülüyor.
Suriye iç savaşı’nın gelinen aşamasında İdlib ile ilgili hali hazırda varılan geçici mutabakat sebebiyle çatışmaların belirli ölçüde donduğu bir zaman diliminden geçiyoruz, donduğu ama meselenin de tamamen çözülmediği bir zaman dilimi bu. Yani Rusya ve İran’ın Suriye’deki çözüm için Türkiye’ye olan ihtiyacı devam ediyor ama aynı zamanda da aktif çatışma döneminde değiliz. O yüzden Türkiye bu zamanlama ile ilgili unsurları gözeterek Fırat’ın doğusunda planladığı harekât için adım atmak istiyor.
Onun dışında bu Suriye PKK’sı ile ilişkilerini, taktik ilişkileri olduğuna dair açıklamalar yapıyorlardı ama yine Jeffrey’in son açıklamaları Ankara’nın beklentilerinin dışında idi. Neydi onlar? Suriye’de bu PYD-YPG ile yaptıkları işbirliğinin unsurlarını 3 madde halinde saydı; bir tanesi DAEŞ, ikincisi İran’ı baskılamak, üçüncüsü de Suriye’de bir çözüm idi. Şimdi bu üçü alt alta konulduğunda Amerika bu bölgede PYD-YPG ile PKK ilişkisinin aslında kalıcı olduğunu ilan ediyor. Bu, Türkiye’nin kabul etmeyeceği bir şey ve itirazın hem sözlü hem fiili olarak gerçekleşmesi lazımdır. O yüzden de Türkiye artık Amerika ile müzakerelerin bir oyalama hali haline geldiğini ilan etti ve aktif bir biçimde anladığı terör örgütü hedeflerine yönelik operasyonları başlatacağını ilan etti.
Bir de Amerikan sisteminin belirli ölçülerde bir kriz halinde olduğunu da görmek lazım. Nitekim Trump 30 gün içerisinde DAEŞ meselesini bitireceklerine dair bir açıklama yaptı. Bu neydi, nasıl bir tartışmanın parçasıydı önümüzdeki günlerde belki daha net bir şekilde seçmemiz mümkün olacak. Şimdi Türkiye bu sebeple, kararlılığını ve hiçbir müzakere şartında burada bir ön devlet oluşumuna izin vermeyeceğini göstermek için eylemci olarak hareket etmesi lazım ve Cumhurbaşkanın açıklaması ile böyle bir döneme girdik, böyle bir kavşak dönüldü. Kriz yönetimi mantığı açısından önemli bir açıklama. Yani Türkiye tarafı hem üst düzeyde ne yaptığını ne yapacağını, neyi hedef aldığını muhataba iletiyor. Muhataptan gelecek olan sinyalleri de dikkate alarak adımlarını atacaktır. Nitekim Türkiye’nin Sincar’ı vurması, bölgeden Suriye’de Fırat’ın doğusuna bir operasyon yapıldığında buradan PKK’nın takviye alması ihtimali vardı. O yüzden bu yapılan operasyon, harekâtın bir başlangıç safhası olarak yorumlanabilir. Türkiye muhataba diyor ki hedefimiz bölgedeki Amerikan askerleri değil, bölgedeki terör unsurları ve bunlara yönelik operasyonu başlattık, başlatıyoruz diyor. Nitekim PKK’lıların Afrin’de açtıkları ateşte 1 askerimizi şehit etmeleri de Türkiye’nin öteden beri dile getirdiği şu tezi destekliyor; Türkiye diyor ki buradaki terör unsurları aktif olarak sınırı aşıp Türkiye’ye saldırmıyormuş gibi gözükebilirler ancak bunlar bölgede kalıcı olduklarında, kendileri için elverişli şartlar dolduğunda Türkiye’yi muhakkak hedef alacaklar.
Şunu da belirtmek istiyorum, Türkiye hemen şu gün, şu tarzda bir operasyona başlayacak yorumunu yapmak çok da yerinde olmaz ama bir başka açıdan bakıldığında da operasyonun başladığını da söyleyebiliriz. Neden? Çünkü bir harekât demek değişik unsurları, değişik boyutları olan bir planlamaya dayalı tarzda, geniş çaplı bir askeri harekâttır. Bunun ön safhalarını şu anda yaşıyoruz. Tabi neleri kapsayacak, nereye kadar uzanacak hangi zaman dilimlerinde hedefine ulaşacak, bunları net bir şekilde bilmesek de şu anda basına da aktarılan bilgilerden bazı yorumları yapabiliriz. Afrin ve Fırat Kalkanı Harekâtı’nda belirli bir bölgenin bütünüyle kontrolünü görmüştük. Tabi Suriye’nin kuzeyinde ABD’nin PYD-YPG ile beraber denetlediği alan çok geniş bir alan, Suriye topraklarının üçte birine denk düşüyor. Bu alanın bütünü ile beraber Türkiye tarafından kontrolü senaryosunun şu anda masada olmadığını söyleyebiliriz ama Türkiye’nin bu bölgede tespit ettiği önemli terör örgütü hedefleri var. Önce bunlara yönelik operasyonlar, sonra Türkiye sınırına yakın 30-40 kilometre bandında yine önemli olan PYD-YPG’nin yapılanmasının bulunduğu bölgeler var. Bunların da ilk hedefler olacağını düşünmek mümkün ve tabi sonrasında da bu harekât başarı ile gerçekleştirilirse bunun bir de sonucu olacaktır. Amerikan kalkanının PKK’yı korumadığı görülürse Suriye’de, bu Suriye PKK’sıyla ilişki kuran bölgedeki aşiretlerdeki dengelerin değişimini fark edeceklerdir. Bölgede siyaset yapmak isteyen, yönetim süreçlerine katılmak isteyen Arap, Türkmen ve Kürtlerin oluşturduğu farklı yapılanmalar da var. Bunlar da PKK’nın gücünün sarsıldığını gördüklerinde daha aktif hale geleceklerdir. Tabi ABD açısından bakıldığında PYD-YPG’nin vurulmasına izin vermesi demek, örgütün Amerika’ya olan güveninin ciddi ölçüde sarsılması anlamına gelecektir. O yüzden de Suriye stratejisini bu örgüte dayandırmış gözüken Amerika’nın yalnızca PYD-YPG ile ilgili stratejisini yenilemesi gerekmeyecek, Suriye stratejisini yenilemesi gerekecek. Suriye’nin kuzeyinde örgütün elinde tuttuğu coğrafyada kim yer alacak, nasıl yerleşecek, sonrasındaki süreçte ne olacak? Önümüzdeki günler ve önümüzdeki haftaya yayılan süreç oldukça kritik olacak. Burada diplomatik temasların hemen başladığını görmek mümkün verilen tepkilere bakıldığında. Önümüzdeki haftayı gördüğümüzde karşımızdaki manzaranın biraz daha netleşmiş olduğunu söyleyebiliriz.
Geçtiğimiz günlerde yapılan G20 zirvesinin planlanan operasyona etkisi var mıdır? Varsa nedir?
Tabii şunları bilmiyoruz ama elbette konuşulan birkaç konu varsa onlardan bir tanesinin de bu olduğunu düşünebiliriz. Başka şeyler de oldu ne oldu MİT müsteşarımızın Amerika’ya gidişi var. Tabii oralarda da hep bunların konuşulmuş olması beklenir ama bir mutabakata varıldı mı? Varılan bir mutabakat en azından oradaki güçlerin belli bir bölümü üzerine mi adım atılıyor yoksa mutabakata varılmadı. O yüzden de diplomasiyi destekleyici bazı sahada adımlar atmak, arada bazı gerçeklikler oluşturmak ve onun üzerinden diplomasiyi işletmek mi tercih ediliyor, bu henüz somut bir bilgi değil.
Bilindiği üzere Menbiç’te Amerikan askerleri konuşlanmış durumda. Yapılacak operasyonda bölgede bulunan Amerikan askerinin durumu ne olacaktır? ABD hükümeti konu hakkında nasıl bir yol izleyecektir?
2 tane senaryo var, senaryolardan bir tanesi şu, Amerikan askerleri YPG-PYD’ye kalkan olup, yani bunun anlamı, eğer Türkiye kararlı davranırsa Türk askeri ile çatışmaya girmektir. Yani, nasıl koruyacaksın YPG-PYD’yi. Türkiye diyecek ki, işte harekât başlatıyorum. Amerikalıların gözlem noktası olarak ifade ettikleri yerler var, buralara ateş açılmayacak diyecek, bildirimde bulunacak. Operasyon başlamadan askerimizi çekin diyecek ve operasyon yapacak. Şimdi bunu engelleme, çatışmaya varan bir engelleme sürecine girilmesi, Türkiye-Amerikan ilişkilerinde büyük bir kopuş anlamına gelir. Bu kopuşun ardından Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkisinin güvenlik boyutu çok çok daha yükselir ve Amerikalıların da tabi Suriye’de kalıcı olabilmesi için daha geniş bir askeri varlığa ihtiyaç duymaya başlarlar. Yani bu Amerika açısından maliyeti arttırıcı bir şey. Şu andaki mevcut politikalarına bakıldığında yani Suriye’de az maliyetli iş yapma arzusunun baskın olduğunu görüyoruz. YPG-PYD trafiğinde de bu rol oynuyor. O yüzden Türkiye’yi doğrudan cepheden hasım haline getirip hedef halini alacak böyle bir adım Amerikalılardan doğrusu beklenmiyor. Makul beklenti, Türkiye harekâta başladığında bu harekâtın ilk safhalarında böyle bir keskin karşı çıkışta bulunmamakla beraber sonrası da kademe kademe çevrelemek, yumuşatmak ve durdurmak şeklinde bir hareket tarzı izleyebilirler. Bu ne olur harekâtın sıcak evresinin hemen ardından harekâtın durdurulması için baskılar başlar. Yalnızca Amerika’dan değil Batı bloğunun diğer ülkelerinden de buna bir hat ve sınır, coğrafik olarak da çizilmeye çalışılır. Belki bazı başka engeller Türkiye’nin önüne çıkarılmaya başlanır vs. bu mekanizma işleyebilir. Şimdi bir başka senaryoda da şunu görebiliriz doğrudan Türkiye’yi yani Türk askerlerini değil ama Türk askeri ile birlikte harekete geçen ÖSO unsurlarının hedef alınmasını görebiliriz. Böyle bir şeyi Esed rejimi ve Rus paralı askerlerine karşı yaptı. Amerikalı askerler bombalandı. O da yine ciddi bir kriz anlamına gelecektir, dolayısıyla böyle bir kriz riskini göze alması Amerika’nın diğer stratejik alanlardaki menfaatlerini de zedeler. O yüzden makul beklenti doğrudan bir çatışma ile Türkiye’nin karşısına çıkmak yerine harekât başladıktan sonra sahada bunu çalışmak ve diplomatik baskıyla bunun etkisini azaltmak, harekâtı sınırlamak vesaire gibi şeyler olabilir beklentisi baskın bir beklenti ama diğer ihtimaller de bütünü ile olmaz, asla söz konusu değildir denilemez. Diğer ihtimallerle de Türkiye yüzleşebilir, yüzleştiğinde de sadece Suriye politikası açısından değil Türk dış politikasının geneli açısından büyük bir kavşağın dönülmesi anlamına gelir büyük bir dönemecin dönülmesi ve daha radikal kararların alınması gündeme gelecektir.
ABD’nin terör örgütü YPG güçlerine verdiği destek hangi boyuttadır? Operasyon ile Türkiye’yi neler beklemektedir?
Terör örgütüne yapılan yardımları, verilen silahları biliyoruz. Bunlar hangi boyutta, hangi nitelikte, hangi türden silahlar var. Tabi bunu şöyle ikiye ayırmak lazım Amerikalılar işin legal kısmında yani doğrudan ellerine verdikleri silahların nitelikli silahlar olmamasını tercih etmiş olabilirler ama örgüt ile beraber Rakka’ya girdiler, Suriye’de ganimet olarak birçok silah el değiştiriyor. Dolayısıyla doğrudan kendileri vermemiş olsalar bile, Amerika’nın desteği ile yürütülen operasyonlarda örgütün eline geçmesine ses çıkarmadıkları nitelikli silahlar olabilir ki bunlar son tahlilde hepsi yine Türkiye’ye doğrultulacak namlulardır. Bunların arasında askeri tanksavar silahlar ve manpads denilen omuzdan atılan çok yüksek irtifada uçan uçaklara karşı etkili olmayan ama alçak uçuş yapan uçaklara ve helikoptere karşı etkili oldukları bilinen silahlarla Türkiye’nin karşısına çıkabileceğini düşünebiliriz. Bunların miktarı ile ilgili elimizde kesin bilgiler yok. Devletin istihbaratın elinde muhakkak vardır. Şehir savaşı tarzı çatışmalar olabilir ama şunun da altını çizelim. Eğer Amerika YPG-PYD’yi korumamaya karar verirse örgütün neye ne kadar direnebileceği meçhul. Afrin şehir şehir sokak sokak çatışmaya sahne olacak derken örgütün buradan kaçtığını da gördük. Örgüt yine kaçabilir kaçırılabilir yani örgütünün bütünüyle ezilmesini engellemek için belirli alanlardaki çatışmaların ardından daha güneye taşınılabilir. Bu senaryoların hangisinin olacağını zamanla göreceğiz. İhtimaller arasında işte El Bab’da vesaire de gördüğümüz tarzda bir şehir savaşı görebiliriz. Afrin’de Türkiye’ye karşı etkili olarak kullanamadıkları tahkimatlar yapmışlardı, bu tür şeyleri görebiliriz. Yine tanksavarlar manpadsler tarzı silahlar Türkiye’nin karşısına çıkabilir. Ama tabi ne kadar eğitilirlerse eğitilsinler, bu silahların etkin kullanımı için çok uzun süreli birikime dayalı bedellere ihtiyaç var. Dolayısıyla Türk ordusunu sarsacak kadar bir askeri varlık gösterebileceklerini doğrusu düşünmüyorum.
Yapılacak olan operasyonda Türkiye, operasyon bölgesinde kalıcı olacak mıdır?
Türkiye bu bölgeye girdiğinde Türkiye’yi tatmin edecek bir çözüm oluşana kadar, elbette buradaki varlığını koruyacaktır. Yani PYD-YPG’nin oradan kalıcı olarak sökülebilmesi için alternatif yeni bir düzenin kurulması lazım, bu yeni düzen belediye hizmetlerinden tutun, güvenlik alanına kadar geniş bir yelpazede oluşması gereken bir düzen. O yüzden Türkiye yeni düzende var olacaktır. Ama burası, dediğim gibi yalnızca PYD-YPG’nin değil Amerika’nın da olduğu bir yer. O yüzden senaryolar farklı farklı. Yani PYD ve YPG’nin buradan tamamen temizlendiği bir senaryo ayrı bir şey Amerika’nın da buradan gittiği senaryo başka bir şey. Bunlardan hangisi nasıl olacak, bunlarla ilgili şu anda kesin şeyler söylemek kolay değil ama harekât’ın ilk aşamasının ardından bunları göreceğiz.