Geçtiğimiz günlerde Hatay’ın Yayladağı ilçesinde Dünya ve Suriye Türkmenleri Buluşma Şöleni gerçekleştirildi. Bize bu organizasyon hakkında bilgi verir misiniz?
Bu organizasyon Suriye Türkmenleri için bir güç kaynağı, umut kaynağı olmuştur. Kendimizi kardeşlerimizin, akrabalarımızın arasında görmek bizim için çok önemlidir. Bu buluşmadan bir şey anladık ki biz yalnız değiliz. Dünyanın hepsi diyor ki: ‘Suriye şu anda en büyük insani dramını yaşayan bir ülkedir.’ Milyonlarca insan göçe mahkûm oldu. Milyondan fazla şehit var. Yine bu kadar yaralı insan var. Kimyasal silah kullanılan bir ülkeden bahsediyoruz. Ama bu olumsuz ve çok kara tablonun içinde bizler de varız, Türkmenler de var. Bu çok büyük olaylar başladığında, devrimin ilk günlerinde bizler de devrime katıldık. Çok sayıda şehit verdik. Bulunduğumuz bölgeleri korumak için çok büyük mücadele verdik. Bu buluşmada etrafımızdan, dünyanın her tarafından gelen Türklerin, insanların bizim yanımızda olduklarını bildik. Artık bu buluşmadan sonra daha güçlüyüz, daha umutluyuz.
Bazı bölgelerde bizim üzerimize bir etnik temizlik yapıldı. Biz, Suriye Türkmenleri şu anda vatanımızı kaybetmiş bir milletiz. Biz topraklarımızı geri almak için mücadelemize devam edeceğiz. Tekrar yurdumuza, 1000 senelik Suriye’deki yurdumuza geri dönmek için gereken mücadeleyi yapıyor ve yapacağız. Türk dünyası etrafımızda oldukça biz güçlüyüz. Şu ana kadar sadece Türkiye’den destek alabildik. Ama bizim düşüncelerimiz veya beklentilerimiz daha fazladır. Diğer Türk devletlerinden de yardım bekliyoruz, siyasi destek bekliyoruz. Çünkü bizim durumumuz çok kritik bir durum olduğu için mücadelemizi hem sahada hem uluslararası alanda sürdürmek için öbür devletlerin, kardeş devletlerin desteğine de ihtiyacımız var.
Buluşma şölenine gittiğimiz zaman gördük ki hep katılan insanlar bizden birisi. Yani bizim insanlarımız. O insanlarla biz aynı yollardan geçtik, aynı sulardan içtik, aynı türküleri söyledik. Dünyanın dört tarafında Türklük davasını koruduk ve taşıdık. Aynı zamanda da Türk sancaklarını taşıdık ve taşımaya da devam edeceğiz.
Bu buluşma Türk dünyasının buluşmasıdır. Türk dünyasının olduğu yerde bizim de olmamız, bizim için bir sevinç kaynağı ve bir gurur kaynağıdır. Bu buluşmada bizim geleneksel bazı oyunlarımız oynandı. Bizim çok sevdiğimiz güreş sporu sergilendi. Aynı zamanda milli şuuru yükseltecek şiirler ve türküler söylendi.
Suriye’de her geçen gün yeni gelişmeler oluyor. Suriye’deki mevcut durumu değerlendirebilir misiniz?
Aslında son günlerin en önemli noktası Türkiye’nin ve Rusya’nın arasındaki yapılan anlaşmadır. Bu anlaşma sadece Suriye için değil, bölge için çok önemli bir anlaşmadır. Bu anlaşmanın sonucu olarak Suriye’de insanlar artık ölüm tehdidi altında kalmayacaklar. Ölüm tehdidi kalmayınca insanlar evlerine dönmek fırsatı ele geçirecekler. Aynı zamanda da insanların büyük umutları oldu. Teröristler kalmayacak. Terör derken El Kaide’ye bağlı olan savaşçılar bizim için, Türkiye için, bütün dünya için bunlar teröristler. Ama aynı zamanda da bizim için PKK, PYD de teröristtir, DAEŞ de teröristtir, Esad da teröristtir.
Bu bölge terörün her şeklinden temizlenince birinci olarak hem biz hem de Türkiye istikrara bir adım atmış olacak. İkinci olarak da herkesin tartışmadığı bir konu var. O da Esad’ın ve Esad ile beraber hareket eden tarafların sadece insanların ölümüne ve tehcirine sebep olmasının önüne geçilmeyecek daha fazlası olacak. Muhalefet diye bir şey kalmayacaktır. Sonunda Suriye’nin geleceği için siyasi çözüm onların istediği şekilde bir çözüm olmayacaktır. Bu da büyük bir haksızlığın önüne geçecektir. Biz ve Esad’a muhalif olanlar Suriye’de daha demokratik, adil yönetim getirmek için çok şehit verdik. Çok büyük fedakârlıklar yaptık. Bunların planları gerçekleştirilmiş olsa idi, kirli planlarını kastediyorum; insanlar ölecekti, tehcir edilecekti, aynı zamanda da muhalefet diye bir şey kalmayacaktı ve Suriye’nin siyasi çözümü kötü şeyler yapan insanların elinde kalacaktı. Bu da bu bölgeye çok olumsuz sonuçlar verecekti. Allah’a şükür Türkiye bu konuda çok büyük siyasi kararlılık gösterdi. Çok yoğun ve de değerli çalışmalar yaptı. Aynı zamanda da askeri yaklaşımda bulundu. Gözlem noktalarını güçlendirdi. Sınıra askeri sevkiyatlar yaptı.
Türkiye bu anlaşmayı yaparak bir başarı elde etti. Bu başarı sadece Türkiye’nin başarısı değil bizim de başarımızdır. Bizim hayatımız kurtarıldı. İnsanlar orada inanın ki Türkiye’ye, Sayın Cumhurbaşkanına çok dua ediyorlar. İnsanlar artık evinde, yurdunda yaşıyor.
Suriye’deki mevcut durum üzerinden Türkmen kardeşlerimizin durumu hakkında bilgi verebilir misiniz?
Bizim Suriye’deki varlığımız 1000 seneden fazladır. Biz Suriye’nin her yerindeyiz. Maalesef son 100 senenin içinde birkaç yerde yokuz. Biraz önce dediğim gibi bize yönelik katliamlar yapıldı, soykırımlar yapıldı, etnik temizlikler yapıldı. Ve sonuçta biz Suriye’nin bazı bölgelerinde yokuz. Golan, Şam kırsalı, Hama, Humus, Bayırbucak’ta yok etmek istediler. Allah’a şükür Fırat Kalkanı operasyonu oldu da biz varlığımızı Halep’te, Fırat Kalkanı operasyonu sınırları içerisinde sürdürüyoruz.
Bu devrim hâlâ sivil bir devrimdir. Sivillerin yaptığı bir devrimdir. Terörün bu bölgede hiçbir yeri yoktur. Teröristler bu bölgede yok ediliyor ve edilecekler. Biz, hepimiz topyekûn bunlara karşı gerekli adımları atmaya hazırız.
Bölgede yaşayan Türkmen kardeşlerimizin siyasi, ekonomik ve kültürel durumları hakkında neler söylemek istersiniz?
Suriye’de yaşayan Türkmenlere 100 sene içinde büyük baskılar yapıldı, en ufak siyasi çalışmalarımız engellendi, sivil toplum kuruluşlarımız yasaklandı, tek bir derneğimiz dahi olmadı, Esad rejimi özellikle Türkmenler için bunları yasakladı. Çok şeytani yöntemler ile Türkmenler fakirleştirildi. Ama biz bu 100 sene içinde sürekli gerekli olan mücadeleyi verdik. Ve ilimizi, örfümüzü, adetlerimizi koruduk. Bu 100 sene içinde vefalı Türk’ü bekledik ve sonunda vefalı Türk, Fırat Kalkanı Hareketi ile Zeytin Dalı Hareketi ile geldi. Biz bölgedeki varlığımızı vefalı Türklere borçluyuz. Biz mücadelemize devam edeceğiz. Şu an kendimizi sivil toplum olarak organize ediyoruz. Allah razı olsun Türkiye’nin önemli dernekleri tecrübelerini aktarıyor. Bizler de bunlardan faydalanıyor, kendimizi organize ediyoruz.
Askeri gücümüz var. Askeri gücümüz var derken Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı hareketlerinde ön saflarda teröristlere karşı savaşan Türkmen askerlerimiz var. Biz bu hareketlerde çok sayıda şehit verdik. Ama biz gururluyuz. Biz onlarla büyük gurur duyuyoruz. Eskiden, 1000 sene önce vatan için şehit vermiştik ve bu bölgede şimdi yine şehit verdik, veriyoruz. Bu bölge bizim vatanımızdır. Biz bu anlamda bu bölgenin vatan tapusunu aldık.
Aynı zamanda siyasi çalışmalarımız da var. Partilerimiz artık bölgede kuruldu. Çobanbey’de artık bir ofisimiz var. Biz yeniden Türkmen toplumunu diriltmek için hepimiz beraber çalışıyoruz. Yerel meclislerde de biz aktif bir şekilde varız. Ama her şeyi yaparken öbür yerlerden gelen bölgedeki insanlarımızı da düşünüyoruz. Biz bu bölgelerin kalkınması için ve bir an önce huzura ve istikrara kavuşması için her türlü mücadeleyi veriyoruz.
Suriye’deki olaylar başladıktan sonra Türkiye, bölgede farklı politikalar uyguladı. Bu politikaları genelde Suriye özelde de Türkmenler üzerinden değerlendirebilir misiniz?
Biz Türkmenler olarak devrim ilk başladığında Suriye halkı ile beraber hareket ettik. Bizim Şam’da, Hama’da, Halep’te, Rakka’da, Bayırbucak’ta, her yerde çıkan tezahüratların içinde vardık. Sonra iş silahlı mücadeleye dönüştüğünde yine biz vardık. Biz Türkmen olduğumuz için, uzun tarihe sahip olduğumuz için bu askeri oluşumların ön safında olduk. Bazı bölgelerde bu askeri oluşumları yönettik, liderlik yaptık. Komutanlarımız Allah’a şükür askeri hareketlerde çok büyük cesaret ve anlayış gösterdiler.
Türkiye, Suriye sorununa farklı şekillerde yaklaştı. İlk başta “Suriye’de bir zalim, katil Esad rejimi var. Dünyanın hiçbir tarafı buna razı olamaz. Bu rejim yıkılmaya mahkûmdur.” denildi. Ama bir süre sonra baktı ki bu rejim dünyanın çok tarafından büyük ve ciddi destekler alıyor. Örneğin İran siyasi, diplomatik, askeri ve ideolojik gücü Esad’ın yanında saf aldı. Aynı zamanda Ruslar da askeri güçleri ile Esad’ı tuttu. Ama her merhalede, her aşamada Türkiye, bizce ve Türkmenlerin düşündüklerine göre çok adil bir şekilde ve çok titiz bir şekilde yaklaşımda bulundu. Bu bölgedeki insanlara sahip çıkan hep Türkiye oldu.
Türkiye siyasi ve askeri duruşlarında insanı düşünmüştür. Çünkü bu insanın Türkler için bir değeri vardır. Bu insanların Türkiye ile tarihi bağları vardır. Bu insanlar 100 sene önce Osmanlı Devleti’ne tabi olan insanlardı. Çok yerde başta biz, Türkmenler olarak bağlarımız daha kopmamıştır. Bunun için Türkiye çok büyük girişimlerde bulundu. Bu insanları korumak için ve Suriye’nin sorununu en güzel, adil bir şekilde, Suriye halkının istediği şekilde sonuçlanması için girişimlerde bulundu.
Herkes diyor ki Birleşmiş Milletlere ait olan kuruluşlar adil bir şekilde davranmadılar. Katilin ve zalimin yanında saf aldılar. Bu bazı durumlarda anlaşıldı. Suriye’de bulunan terör örgütlerinin, yani PYD’nin, PKK’nın, DAEŞ’in, El Nusra’nın babası Amerika’dır. Şu anda bunları destekleyen bir Amerika var. DAEŞ’i getiren gizli bir güç var. Ama bu gizli güçle Esad arasında işbirliği var. Tesbit ettiğimiz bazı olaylar var ki DAEŞ ile Esad’ın arasında ciddi işbirliği olduğunu gösteriyor ve hâlâ bu işbirliği devam etmektedir. Şam’ın kırsalında DAEŞ var. Ama hiç kimse yakınlaşmıyor hiç kimse bir şey yapmıyor. Sonuçta Türkiye hemen hemen üçüncü dünya savaşına benzeyen olayın içinde, özellikle şu son gelişmelere bakarak Türkiye çok büyük bir başarılara imza atmıştır.
Son olarak Dünya ve Suriye Türkmenleri Buluşma Şöleni’ni de göz önünde tutarak Suriye’deki Türkmenlerin geleceği hakkında bize neler söylemek istersiniz?
Biz Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtı ile başlayan süreç sonunda yurdumuza dönmeyi planlıyoruz. Humus’ta bizim olan bölgelerden, topraklardan hiçbir şekilde vazgeçmiyoruz. Gereken mücadeleyi de vermeye hazırız. Siyasi olarak, askeri olarak sonunda biz o toprakları hiç kimseye bırakmayacağız. Bayırbucak’taki topraklarımıza, Rakka’daki topraklarımıza, bizim olan topraklara geri dönmemiz gerekiyor. Çünkü o topraklar sadece şehitlerimizin kanı dökülen topraklar değil daha fazlası olan topraklardır. Bölgeye bakarsanız camideki, medresedeki taşların altında bizim izimiz var. O bölgenin, Suriye Devleti’nin kuruluşunda ortağı biziz. Biz Suriye’den hiç vazgeçmiyoruz. Suriye bizim ebedi vatanımızdır.