Yeni Gün Bayramı veya Nevruz olarak da bildiğimiz bayramın tarihi serüveni nasıldır ve mahiyeti tam olarak nedir?
Nevruz Bayramı ile ilgili olarak çok çeşitli görüşler var. Özellikle bu konuda Türkiye’de siyasi Kürtçülüğü geliştirmek isteyen çevreler yine aynı zamanda Kürtlerin bir millet olduğu noktasında çalışmalar yapıyor, kendilerine bir milli tarih yazmak, milli bir bayram yaratmak, kendilerine bir timsal bulabilmek ve bir dil yaratmak amacıyla politikalar üretmeye çalışıyorlar. Bu çerçeveden de milli bayram olarak, kendi kafalarına göre nevruz kelimesinin Farsça olmasından dolayı ‘yeni gün’ anlamına gelen bu ifadeyi sahiplenmeye çalışıyorlar. Nevruz geleneğini Demirci Kava efsanesine, daha da öte Zerdüşt’ü, tabiri caizse peygamber ilan etmeye kadar meseleyi indirgemeye çalıştılar. Şimdi biz gerçeklere baktığımız zaman 21 Mart geleneğinin Anadolu’da genellikle ‘Mart dokuzu’, ‘sultan nevruz’ isimleriyle kutlandığını biliyoruz. Ve yine aynı şekilde Türk Cumhuriyetlerinde bugünün ‘yeni gün’ anlamına geldiğini görüyoruz. Bunun kökenlerine indiğiniz zaman bizim 12 Hayvanlı Türk Takvimi’nde Mart ayı birinci aydır. Yani yeni yılı temsil eder. 21 Mart’ta bu mart ayı içerisinde bir gündür. Bizim görüşümüz Türklerdeki Ergenekon Bayramı’nda, Ergenekon efsanesi ile ilgili olduğu noktasında düşüncemiz toplanıyor. Türklerin özellikle Göktürkler döneminde büyük bir katliama uğradıkları ve bununla ilgili 3 efsane, Çin kaynaklarında mevcuttur. Türklerin katliamı sonrasında; küçük bir çocuğun bir bataklığa atılması, o bataklıkta kurt tarafından emzirilmesi ve daha sonra çocuğu öldürmek için gelmeleri üzerine, kurdun çocuğu alarak bir mağaraya sığınması hadisesi ve o mağaradan geniş bir düzlüğe çıktıkları zaman orada çoğaldıkları, sayılarının arttığı ve artık oraya sığmaz bir noktaya geldikleri zaman ise bir çıkış noktası aradıkları ve 21 Mart’ta da tekrar mağaradan dışarı çıktıkları şeklinde bir düşünce var. Bu düşünceye dayalı olarak da o günü çıkış günü olarak, 21 Mart’ı nevruz olarak, yeni gün olarak kabullenmişler ve onu bayram haline getirmişlerdir. Şimdi Bununla ilgili elimizde Vu-sun Efsanesi var, Sir-Tarduşların Efsanesi var, Göktürklerden kalan üç tane efsane var. Vu-sun hadisesi Hun çağında gerçekleşir.
Dolayısıyla nevruzla ilgili biz, bu Kürtçülerin ifadelerine baktığımız zaman bunlar genellikle İran efsanesine dayandırırlar ve İran efsanesinde kendilerine göre bir gün kazanmaya çalışırlar ve bunu da Demirci Kava efsanesi ne dayandırmaya çalışırlar. Demirci Kava efsanesinde ise Kava’nın zalim Dehak’a karşı baş kaldırdığı ve onu öldürdüğü gün olarak 21 Mart’ı kabullenirler. Ancak bu hadiseyi savunanların şunu bilmesi lazım; Demirci Kava efsanesi ile ilgili hadise 31 Ağustos tarihinde meydana gelmiştir. Yani Demirci Kava’nın zalim Dehak’a karşı başkaldırması ve onu bir mağaraya hapsetmesi hadisesi 31 Ağustos tarihlidir. Ve o günkü tarih ‘ıyd-i kürt’ olarak bilinir yani Kürt Bayramı. İkinci bir hadise daha var. İran tarihi ile ilgili bizdeki Alper Tunga Efsanesi var, biliyorsunuz. Alper Tunga’nın Med Kralı Keyhüsrev tarafından hile ile öldürülmesi tarihi olarak 612 yılında vuku bulan bir olaydır. Bununla da ilgili olarak 26 Haziran’ı İranlılar yıllarca Türk tehlikesinden kurtulduk anlamında bunu bayram günü ilan etmişlerdi. O da 26 Haziran’da, dolayısıyla 21 Mart’la ne siyasi Kürtçülerin iddiaları ne de İranlılara mal edilen olayla bunun uzaktan yakından ilgisi yoktur. Dolayısıyla biz bunu kendi kültürümüzde aramaya başladığımız zaman 12 Hayvanlı Türk Takvimi gözümüze çarpıyor. Bu takvim önemlidir. Nasıl bugün Noel Batı dünyası için milat yılını esas alarak Noel’i kutluyorlarsa, 12 Hayvanlı Türk Takvimi’nde de birinci ay Mart ayıdır. Ve baharın canlanması hadisesidir. Bununla ilgili gelenekler zaman içerisinde gelişmiştir. Şimdi bununla ilgili çok enteresan şeyler vardır, buna bir iki örnek daha vermek istiyorum. Böri Tigin olarak eski kaynaklarda geçen, bu El-Biruni’de Boruh Tigin, daha eski tarihlerde Börtigin, Börçtigin, Börteçine gibi adlarla yine bu çocukla ilgili olarak geçer. El-Biruni’de, Afganistan sahasına yerleşen Türklerle ilgili olarak bir mağara efsanesini orada da görebiliyoruz. O efsanede de yine 21 Mart’ta mağaradan kalpaklı bir kişinin çıktığını ve yine ona ‘Boruh Tigin’ adını verdiklerini, yani ‘Böri Tigin’, ‘Kurt Tigin’ adını verdiklerini, kaynaklarımızda bunu açık olarak görebiliyoruz. Dolayısıyla coğrafyamıza baktığımız zaman dikkat ederseniz bütün Türk dünyasında, Uygur bölgesinden, Doğu Avrupa’ya kadar olan saha içerisinde, Uygur Türklerinde, Kırgız, Kazak, Tatar, Başkurt Türklerinde Nevruz Bayramı’nın gelenek olarak kutlandığını görebiliyoruz. Bu bölücü grubun ortaya attığı iddialar hiçbir bilimsel temele dayanmaz. Özellikle bunu da vurgulamak istiyorum.
21 Mart gününün 2010 Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından Pers kökenli kabul edilmesi ve Farsça kökenli ‘nevruz’ kelimesiyle adlandırılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
21 Mart günü için Birleşmiş Milletler’de kendilerine göre bir şey çıkarttılar. Zaten Batı dünyasının Türklere yönelik genel düşüncesi bellidir. Türk tarihi, Türk kültürü, Türk kültürünün unsurları Batılılar nezdinde kabul görmeyen ve Türklerin bunları yapabileceğine inanmayan, Türkleri barbar olarak nitelendiren bir anlayış olduğu için bu durum normaldir. Fakat önemli olan bunun kutlanma meselesidir. İran coğrafyası var yalnızca Nevruz’u kutlayan. Onun dışında bütün Türk dünyasında yaygın kutlanır. Mesela diğer Müslüman gruplarda, Araplarda böyle bir gelenek söz konusu değildir.
Hocam peki belirtiğiniz gibi bu kadar büyük bir coğrafyada kutlanan 21 Mart Nevruz Bayramı’nın, günümüz Türk toplumlarında ve Türkiye’deki kutlamalarında bir farklılık söz konusu mu?
Anlayışı itibariyle bir farklılık yok. Fakat onlarda daha yaygınlaşmış. Mesela sizinle şunu paylaşmak istiyorum. Ertuğrul Gazi törenleri vardır Eylül ayında. Bu törenler, aşağı yukarı Abdülhamit dönemine kadar 21 Mart Nevruz günü olarak kutlanıyordu Söğüt’te. Oraya Karakeçili Türkmen toplulukları gelirlerdi ve o gün bayram olarak kutlanırdı. Daha sonra bu gün, Abdülhamid döneminde bir değişikliğe uğradı maalesef. Abdülhamid’in tahta geçtiği tarih olarak değiştirildi. Kendimden örnek vereyim, benim çocukluk yıllarım Amasya’da geçti. Biz öğretmenlerimizle Nevruz günü Yeşilırmak boyuna ellerimizde büyük semaverlerle, çöreklerle gider, orda bunu kutlardık. 1962’de liseye gittim aynı şeylerin devam ettiğini gördüm.
1980’li yıllardan sonra bu mesele gündeme geldiği zaman biz bunun çalışmalarını, tartışmalarını yaptık. Ve yine bizim üst makamdaki siyasiler buna pek inanmadı, yanaşmadı. Sonra 1990 yılında, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinin bu günü milli bayram olarak ilan etmeleri ve bunu büyük törenlerle, bizzat Cumhurbaşkanlarının, devlet erkânının katıldığı törenlerle kutlamaları karşısında bizde de bir gelişme oldu. Ki bu sene dikkat ederseniz Başbakan dahi Nevruz’la ilgili, Nevruz’u kabullenen bir konuşma yaptı. Tabiri caizse bizim siyasilerin akılları başlarına yeni geliyor. Mesela Osmanlı’da Nevruz günü hükümdara alt kademedeki memurlar hediyeler verirdi. Yüksek dereceli devlet adamları da kendi alt kısımlarındakilere hediyeler verirlerdi. Bu hediyelerin adı ‘nevruziye’dir. Şairler o gün şiir yazarlar, o şiirlerin adı Nevruziye’dir. Bu bir Osmanlı geleneği olarak devam etmiş. Halk ise bunu, bugün Nisan ayında kutluyor. Dolayısıyla bu, Türklere has bir bayram olarak yıllarca kutlana gelmiştir.
Sayın Çay, yine Alevi- Bektaşi kültürü 21 Mart gününü Hz. Ali’nin doğum günü olarak kabul etmektedir. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Eski Türk gelenekleri daha sonra, Türklerin Müslüman olmasından sonra, İslami özle kaynaşmıştır. Yani bu net bir şey değil ama Alevi vatandaş öyle inanabilir. Mesela Nevruziye’de 7 çeşit tatlı, yemek yapılır. Bu tatlılardan bir tanesi Hazreti Fatma’nın tatlısı, ‘semeni’ dedikleri tatlıdır. Aynı tatlı Azerbaycan Türklerinde de var, Özbek, Tatar, Kazak, Kırgız Türklerinde de var. Buna Hazreti Fatma’nın adının verilmesi Hz. Ali sevgisine dayanır. Bunun Sünnilik ile Alevilik ile alakası yok. Buna benzer başka bir örnek vereyim. Yine Türk Cumhuriyetlerinde 63 Yaş Bayramı kutlanır. Bir erkek 63 yaşına girdiği zaman Allah ona 63 yaşı gösterdiği için, ki 63 yaş eski dönemlerde fazla bir yaştır, o günü toy yaparlar, bayram yaparlar. Bunun adı 63 Yaş toyudur. Bunu, Türk dünyasının dışında hiçbir yerde göremezsiniz. Hiçbir İslam ülkesinde göremezsiniz. Bu Hazreti Peygambere duyulan sevginin göstergesidir. Yine Mevlit geleneği bizim Erbil Atabeyi Muzafferettin Gökbörü’nün emriyle İslam dünyasına kazandırılan bir gelenektir. Yani Hazreti Peygamber’in doğum gününün kutlanması hadisesi.