Söyleşiler

BU NÜFUS SAYIMI, BÜTÜN IRAK’IN HUZURUNU BOZACAK Türkiye, Meselenin İnsani Yönüyle İlgilenmelidir Putin Hayranı Olduğu Sovyetler Birliği’nin Taktiğini Uyguluyor TÜRKMENLER, MUKAVEMET VE DİRENİŞ RUHUNU GÖSTERMELİDİR TÜRK MİLLETİ UYAN! DOĞU TÜRKİSTAN’DA SOYKIRIM VAR! İran Türklüğünün Esas Gayesi, Millî ve Siyâsî Kimliğimizin Yeniden İhyasıdır Olayların Sosyal, Siyasî ve Ekonomik Sebepleri Var
Kıbrıs Türk’ü Türkiyesiz, yok olmayla yüz yüze kalacaktır

Kıbrıs Türk’ü Türkiyesiz, yok olmayla yüz yüze kalacaktır

Gazeteci-Yazar Hüseyin Macit Yusuf ile KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın ‘Guterres Belgeleri’ çıkışını ve gayri millî politikalarını konuştuk.

KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın büyük bir aceleyle kabul ettirmek istediği planın ayrıntıları nelerdir?

Şimdi bildiğiniz gibi Mustafa Akıncı 2015 yılında cumhurbaşkanlığı görevine geldi nisan ayının otuzunda. 15 Mayıs’ta da ilk kez Rum yönetimi lideri Anastasiadis ile görüşmelere başladı. Düşünün 15 Mayıs 2015’ten Crans Montana’da müzakereler çökene kadar yani 7 Temmuz 2017 sabahına kadar müzakereler devam etti. Bu arada New York’ta görüşmeler oldu. Montpellier’de görüşmeler oldu, Lefkoşa’da oldu. Ve bu müzakerelerin hiçbirinden federal birleşik bir Kıbrıs çıkmadı. Federal bir çözüm konusunda anlaşılamadı. Rum’un istediği federal yapı, aslında yıktıkları Kıbrıs Cumhuriyeti ve bir Rum Devleti’ne dönüştürdükleri Kıbrıs Cumhuriyeti’ne, Kıbrıs Türklerini yamalamak ve üniter bir yapı içerisinde bizi ikinci, üçüncü sınıf vatandaş yapmak esas amaç. Bu nedenle bu müzakere süreci çöktü ve federasyonun olmayacağı anlaşıldı. Şimdi Mustafa Akıncı’nın Guterres çerçevesini bir stratejik paket olarak önermesinden önce de yaptı bu açıklamayı, benim hiçbir şekilde federasyon dışında bir müzakere masasına çözüm önerim olmaz, dedi. Yani Mustafa Akıncı federasyon dışında hiçbir şeyi görüşmeyeceğini söylemiştir, söylemektedir. Zaten göreve gelirken de hakkını verelim. Kıbrıs Türk halkına federal bir yapıda çözüm bulma amacıyla ben bu işi hallederim diye gelmiştir ama başarısız olmuştur. Çünkü anlattığım gibi Rum tarafının bilinen hedefleri vardır. Rum tarafı hiçbir zaman Kıbrıs Türklerinin eşitliğini kabul etmemektedir. Şimdi gelelim Mustafa Akıncı’nın sizin sorunuzdaki planına. Bu girişten sonra Mustafa Akıncı’nın önerdiği Guterres Belgesi, Kıbrıs Türkü’nün sonunu getirir. KKTC’nin ortadan kaldırılmasını ve Kıbrıs Türklerinin zaman içinde yok olmasını öngören Annan Planı’ndan daha kötü bir çerçeve belgedir. Bunun üç dört tane ayağı vardır. İçerisinde en önemlilerini ben size bahsedeyim. En önemlisi Kıbrıs Türklerinin güvenlik konusudur. Burada da maalesef Türkiye’mizin, anavatan Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılmasını öngören bir madde içermektedir. Kıbrıs Türk’ü, Türkiyesiz yok olacak bir düzenleme ile karşı karşıya kalmıştır. Şimdi etkin ve fiili garantörlüğü kaldırılması demek Kıbrıs Türkünün güvenliğinin ortadan kalkması demektir ki inanın bana onu hiç bir babayiğit Kıbrıs Türkü’ne kabul ettiremez. Akıncı, Rum basınında yazdığı gibi bir harakiri yapmıştır. Daha doğrusu kamikaze manevra yapmıştır ve Rum basınında bile alay konusu olmuştur. Yani Kıbrıs Türkü’ne kabul edemeyeceği anavatan Türkiye’nin defalarca, her hükümet döneminde ve bu hükümet döneminde de garantörlükten vazgeçmeyeceğini, altını çize çize vurguladığı bir şeyi kalkıp önermiştir. Ben şimdi size bilahare neden bunu bu dönemde önerdiğini de açıklayacağım. Çünkü bu şey Kıbrıs Türkü’nün güvenliği meselesidir. Garantilerin kaldırılmasını istemekteler ve Guterres kendi çeşitli beyanatlarında, bunun çağdışı bir uygulama olduğundan bahsetmiştir. Guterres’e hatırlatmak lazımdır. Srebrenica’da, Avrupa’nın ortasında Müslüman kardeşlerimizin nasıl soykırıma uğradıklarını, kendi askerlerin korunmasında Sırplar tarafından nasıl katledildiğini bize anlatsın. Onun için Kıbrıs Türk’ü Türkiyesiz, yok olmayla yüz yüze kalacaktır. Bunu kabul edemeyiz. Türkiye’de kabul etmez. İkincisi asker konusudur. Birinci gündem, askerin aradan çekilmesini istiyorlar. Türk askeri gidecek diyorlar. Yine garantiler ile iç içe bir maddedir bu. Sıfır asker sıfır garanti siyaseti devam ediyor. Askerin gitmesi doğru bir şey değildir. Bakınız Ortadoğu’daki olanları hep beraber izliyoruz. Kıbrıs, Ortadoğu’nun ortasında, denizin ortasında yüzen bir gemi ve stratejik önemi çok büyük bir yer. Bildiğiniz gibi İngiltere’nin orada üsleri var. İngiliz askerleri var ve bu İngiliz üslerini Amerika ile İngiltere kullanıyorlar. Bildiğiniz gibi en son Suriye’de belirli noktalar, İngiltere’nin Kıbrıs’taki üslerinden kalkan uçaklar tarafından vuruldu. Dolayısıyla Türk askeri gitsin ama başka askerler kalsın mantığını bizim kabul etmemiz mümkün değildir. Bu bir haçlı zihniyetidir ve bunu hiçbir Türk kabul edemez. Akıncı’nın nasıl kabul ettiğini, nasıl bunu önerdiğinin hala daha şoku içerisindeyim. Yani mantık dışı ve bana göre Akıncı’nın siyasi intiharıdır bu. Bu belgeyi aklı başında hiç kimse kabul etmez. Gelelim yine devam ediyorum diğer konulara, Guterres Belgesi içerisinde bir kere bizim toprak ve mülkiyet konuları vardır. Toprak konusunda belki hatırlarsınız çok yıllar evvel rahmetli, ebedi liderimiz, devletimizin kurucusu Rauf Denktaş o günkü konjonktür içerisinde Gali dizisi çerçevesinde 29.2 toprağı kabul edebileceğini söylemiştir ama bu 29.2 toprağı kabul ederken anayasal bakımdan da birçok şeyleri almıştır Rumların elinden. Zaten Rum bu 29.2’yi kabul etmemiştir. Yani bizim eşitlik haklarımızı almıştır. Veto hakkı almıştır. Bugün tartışılan dönüşümlü başkanlık konusunu gündeme getirmiş ve almıştır. Rum bunu kabul etmediği için gitmiştir o tarihte. Şimdi Sayın Akıncı 29.2’nin çok çok altına inmeyi, Rumlara verdiği haritada kabul etmiştir. KKTC’nin topraklarının yüzde 25’inin iadesi mevzudur ki affedersiniz kullanacağım şeyden, kan gövdeyi götürür Kıbrıs’ta. Kimse bir milim toprağı vermez. O topraklar kanla alındı, kanla verilir. Benim zihniyetim budur. Çünkü tarihsel bakımdan geriye dönersek Kıbrıs’ın Osmanlı toprağı olduğu ve bin bir tane numara ile elimizden alındığını tarih sayfaları yazar ona gelmeyelim şimdi. Tekrar toprak konusu vardır bu belgenin içerisinde ve bizim ödün vermemiz öngörülmektedir. Mülkiyet konusu var. Yani biliyorsunuz mesela ben güneyden kuzeye geçtim. Bana verilmiş toprak var, güneyde bıraktığım mallara karşılık olarak. Şimdi bir Rum bana verilen malla ilgili bir iddiada bulunursa yani eski sahibi bir iddiada bulunursa, onun tercihine bırakılmıştır. Benim evimin, barkımın, toprağımın ilk söz hakkı, ilk sahibinin diye bir şey çıkardılar. Bu kabul edilemez. Ben toprağı aldım, güneyde bu toprağı inkişaf ettirdim, üzerine otel yaptım, ev yaptım, apartman yaptım, yol yaptım yani bir hayli inkişaf söz konusudur kuzeyde. Bunu Rum’a vermemiz söz konusu değildir. Yani mülkiyet konusunda da Türk tarafının ödün vermesi söz konusudur. Bu kabul edilemez. Bir diğer eşitlik konusu var. Eşitlik, Kıbrıs Türk’ünün eşitliği konusu vardır ki bunu Rum kesinlikle kabul etmiyor. Karar almada etkin olmamızı istiyoruz biz. Yani kurulacak birleşik bir Kıbrıs’ta, olası bir düzende Kıbrıs Türk’ünün karar almada etkin bir rol almasını istiyoruz ki Rum bunu kabul etmiyor. Bu eşit muameleye bizi reva görmüyor. Bu eşit muamele içerisinde tabi Avrupa Birliği vatandaşlarına uygulanan dört özgürlük meselesi vardır. Bu dört özgürlük, Avrupa Birliği vatandaşlarına geçerli olacaktır. Yani serbest dolaşacaklar. Kuzeyde serbest gelip iş yapacaklar, serbest gelip mal mülk alacaklar. İstedikleri gibi paralarını oralarda çıkaracaklar, getirecekler, götürecekler ama bu dört özgürlük Türk vatandaşları için geçerli olmayacaktır. Yani biz Türk vatandaşı olarak Kıbrıs’a giderken Schengen Vizesi ile gidecek, serbest dolaşamayacağız. Bunu kim kabul eder? Yani bu büyük bir oyundur. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Bir de yönetim konusunda dönüşümlü başkanlık konusu vardır. Dönüşümlü başkanlığı Rumlar kabul etmiyor. Orada da bir orantısızlık vardır. Bakınız bizim iddiamız, ebedi liderimizin söylediği gibi, Sayın rahmetli Denktaş’ın. Biz, Rum ne kadar eşit ise onun kadar eşitiz. Dönüşümlü başkanlıkta da -ki bunu bile Rum kabul etmemiştir, Anastasiadis kabul etmemiştir- iki dönem Rum cumhurbaşkanı bir dönem Türk cumhurbaşkanı. Bu tabi Rum’un kabul edebileceği bir şey değil ama bu da masadadır ve bunların hepsini alt alta koyduğumuzda anlamalısınız ki bizim böyle bir çerçeveyi kabul etmemiz mümkün değildir. Guterres Çerçevesi’ni kısaca böyle tarif edebilirim.

Akıncı, adadan Türk askerini çıkaracak bu planı uygulamak isterken amacı nedir?

Amacı hiçbir Türk’ün istemediği bir şeydir. Yani düşünebiliyor musunuz Guterres Belgesi ile Kıbrıs Türk’ünün sonunun hazırlandığı ortadayken, Türk askeri adadan çıkacakken, garantiler ortadan kalkacakken böyle bir planı Akıncı neden istiyor söyleyeyim. Başta söylediğim gibi ben federasyondan başka bir şey istemem zihniyeti, gayreti ve misyonu. Bu misyon şu anda Kıbrıs Türk’üne ve Türkiye’ye uymaz. Kaldı ki, bakınız garantiler konusunda tekrar dönüyorum oraya, garantiler konusunda karar verecek merci Türkiye’dir. Garantör Türkiye’dir. Türkiye garantörlükten vazgeçerse vazgeçer. Yoksa Kıbrıs Türkü biz garantörlüğü istemeyiz dese bile buna karar verecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin böyle bir karar alabileceğini ben düşünemiyorum. Yani böyle bir şey imkânsızdır. Kaldı ki Kıbrıs Türk’ü de garantilerinden vazgeçilmesini istememektedir. Akıncı ne akla hizmet böyle bir şey istemektedir? Bu Amerika Birleşik Devletleri’nin isteğidir. Bu Avrupa Birliği’nin isteğidir. Bu dıştan emperyalist dünyanın isteğidir. Bizim Cumhurbaşkanımız, emperyalist dünyanın isteğini ön plana çıkartıyorsa yazıklar olsun kendisine. Böyle bir şeyi kabul etmiyoruz kardeşim ve Kıbrıs Türkü yıllarca direndi. Mukavemetli bir halktır. Anavatanına bağlıdır, bayrağına bağlıdır. Akıncı gibi çok lider gördü daha evvel. Annan Planı döneminde de direndik ve gördüler. Annan Planı bile Rum tarafından kabul edilmedi. Guterres Belgesine’de dikkat ediyorsanız Rum üzerine henüz atlamış değildir ama Guterres Belgesi’nin detaylarına inildiğinde Rum bunu kabul eder. Ballı kaymak derler bizde. Yani bunu kabul eder. Dolayısıyla Akıncı’nın neye hizmet ettiğini, hangi akla hizmet ettiğini ben hala anlamış değilim. Bu kadar senedir böyle bir şey görmedim.

Kıbrıs, Türkiye için neden önemlidir?

Şimdi şöyle söyleyeyim size, rahmetli İsmet İnönü’nün bir lafı var. “Kıbrıs’ta Kıbrıslı Türkler olmasa dahi Kıbrıs’ın Türkiye için stratejik önemi vardır.” Yüce Atatürk’ümüz biliyorsunuz “İlk hedefiniz Akdeniz” demiştir ve daha öncesinde de “Kıbrıs’a dikkat ediniz” demiştir. Kıbrıs’ın stratejik konumu önemlidir. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin güney sahillerinden Akdeniz’e açılma yeridir. Kıbrıs düşman elinde olursa Antalya’da denize yüzmeye bile giremezsiniz. Dolayısıyla Doğu Akdeniz’de -şu dönemde görüyorsunuz- enerji kaynaklarının da varlığı ortadadır. Enerjiyi bir yana bırakınız, yine başa dönüyorum, Kıbrıs’ın stratejik konumundan dolayı Türkiye için önemi büyüktür. Akdeniz’e açılan kapısıdır, Ege’ye açılan kapısıdır. Dolayısıyla demin söylediğim gibi bir tek Kıbrıslı Türk dahi olmasa, Kıbrıs Türkiye için önemlidir. Kaldı ki Türkiye yıllardır Kıbrıs Türk’ünün varlığını orada yaşatmaya çalışıyor. Anadolu’daki kardeşlerimiz de yemiyor içmiyor bize gönderiyor ki orada kalkınalım. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kalkınsın. Akdeniz’in ortasında güçlü bir Türk devleti daha olsun. Budur yani sizin sorunuza verebileceğim cevap. Türkiye için çok önemlidir stratejik bakımdan. Bakınız İngiltere’nin üsleri vardır. İngiltere’nin iki tane egemen üssü vardır ve adadan çıkmıyorlar hiçbir şartta. Avrupa Birliği oraya Kıbrıs Rum kesimini üye yaparak hâkim olmaya çalışmıştır. Fransa ile savunma anlaşmaları vardır. Şu son dönemde İsrail ile sıkı ilişkiler içerisindedir. Yine Yunanistan’la Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti, Türkiye’ye karşı bir şer ittifakı kurmuştur. İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti, Güney Rum yönetimi, bunlar bir şer ittifakı ile akılları sıra Türkiye’nin çıkarlarını orada cebe atacaklar. Böyle bir şey olmaz.

Türkiye’nin Kıbrıs politikası genel hatlarıyla nasıl olmalıdır?

Emperyalistlerin baskılarından arınmış olmalıdır. Son dönemde Türkiye’nin dış politikasına baktığımızda, Türkiye bence son 15-16 yılda ilk defa kendi çıkarlarını göz önünde bulundurarak dış politika yapmaya başlamıştır. Bildiğiniz gibi o dönemde Amerika ile ilişkiler bozuldu diyeceğim, bozulmuştur. Özellikle Güneydoğu’da, Türkiye’nin terörle savaşında, DEAŞ’la, PKK’yla, YPG ile ve diğer bilumum terör örgütleriyle savaşında, zaman zaman yalnız kaldığımızı hep beraber izledik. Dolayısıyla, Türkiye emperyalist kalkanın dışına çıktığı müddetçe, kendi çıkarlarını ön plana çıkardığı müddetçe bizim Kıbrıs’ta korkumuz olmaz. Çünkü hatırlayınız 1963-64 yıllarında Kıbrıs Türk’ü katledilirken, Türkiye müdahale etmek istemiş ve Johnson, Amerikan başkanının mektubuyla gemilerimiz Akdeniz’e açılamamıştı. Yıllarca Amerikan Kongresi’nin izni olmadan silahlanamadık. Yıllarca Amerika şunu istiyor, bunu istiyor diye Kıbrıs’ta ölüme yakın olduk. Bu yıllarca dediğim, özellikle son 15 yıldır AK Parti iktidarı dönemindedir. Biz çok sıkıntı çektik. Özellikle Annan Planı’nın ortaya çıkış sürecinde çok sıkıntı çektik. Yok olmakla yüz yüze kaldık. Bakınız 14 yıl geçti aradan. Eğer Annan Planı devrede olsaydı bugün askerin tamamı oradan çıkmış olacaktı. Topraklarımızın tamamı verilmiş olacaktı ve Kıbrıs Türk’ünün, emin olun çoğu göç etmiş olacaktı. Yani Rum’un ‘Osmosis’ dediği yavaş yavaş bizi yok edecekti. Dolayısıyla Türkiye’nin siyaseti son dönemde bizim için olumludur. Türkiye’nin çıkarları içerisinde biz kendimizin de çıkarlarını bir gördüğümüz için ben bu yönde, son dönemde rahatım. Kaldı ki bu rahatlık tabi bizi rehavete götürmüyor. Çünkü biraz da temkinli olmamız gerekiyor. Maalesef bazen başka şey söyleniyor, başka şey yapılıyor. Ama özellikle Kıbrıs konusunda artık geri dönüşü olmayan laflar edilmiştir. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ilanihaye bu müzakerelerin bitirilmesi dile getirilmiştir. Bu müzakereler çökmüştür. Kıbrıs Türk’ünün, KKTC’nin gelişmesi için elimizden geleni yapacağız lafı, benim değil Erdoğan’ındır. Biz de bunu destekliyoruz. En son, bundan 15-20 gün evvel Çavuşoğlu Kıbrıs’a gelmiştir. Crans Montana’da müzakerelerin çökmesinden sonra yeni bir değerlendirme yapılıyor. Tabi Türkiye’deki seçimlerin olmasından dolayı bu ertelenmiştir. Seçimler sonrasına ama bir zirve toplantısı yapılmıştır Lefkoşa’da. Ve Anavatan Türkiye Dışişleri Bakanı “Biz artık federasyona devam edemeyiz. İki devlete dayalı bir çözüm ya da konfederasyonu konuşmalıyız.” demiştir. Dolayısıyla Türkiye açık seçik bunu zikretmiştir. Biraz evvel hatırlarsanız ilk sorunuzda bana şöyle demiştiniz: “Akıncı yangından mal kaçırır gibi Guterres Planı’nı neden devreye soktu.” değil mi? Şimdi Türkiye’nin politikası artık federasyon olmadığı için aklı sıra Türkiye’deki seçimlerden faydalanarak, Türkiye’nin seçim telaşından faydalanarak bir oldubitti yapmaya kalkışmıştır ki, Türkiye’nin çeşitli mercileri 2018-Efes tatbikatında Genelkurmay Başkanı demiştir ki, “Garanti ve İttifak anlaşmaları Türkiye’ye bağlıdır ve Türk askeri ilelebet Kıbrıs’ta kalacaktır.” Dolayısıyla ben son dönemde olan bitenden memnunum. Ama Ak Parti’nin, 2004’lü yıllarda, Annan Planı’nın ortaya koyulduğu dönemde, ben Cumhurbaşkanı Denktaş’a çok yakındım, büyükelçisiydim. Bize toplantılarda söylenenler ve sonra yapılanlar arasında çok farklılıklar olduğuna bizzat şahit oldum. Bu ülkenin başbakanı, yani şimdiki Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, “Aman efendim korkmayınız. Sizin özgürlüğünüzden, bağımsızlığınızdan, egemenliğinizden ödün vermeyeceğiz.” demiştir. Ama sonrasında da Annan Planı’nı önümüze koymuştur ki bunlara şahit olan biri olarak şu anda temkinliyiz. Türkiye’nin bu konuyu bir an evvel bitirmesini istiyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden, Kıbrıs’la ilgili AK Parti iktidarı döneminde tek bir karar alınmamıştır. Bizim özlediğimiz, istediğimiz de budur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden inşallah yeni dönemde artık Kıbrıs’ta iki devletin olduğu kararı alınır ve artık Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması yolunda önümüz açılır ve destek verilir. Türkiye artık mademki eski Türkiye değil diyorlar. Hakikaten de gelişmeler var. Sorunlarımız da var. Birçok sorunu var Türkiye’nin. Önümüzdeki dönemde muhakkak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması istenmelidir. Yeteri kadar vakit kaybettik. Yeteri kadar Rum-Yunan ikilisinin oyunlarını masa başında bekledik. Bakınız Rum, son dönemde müzakere müzakere diye tutturmuştur. Canım kardeşim, değerli kardeşim, Rum müzakere ettiği dönemlerde hep kazançlı çıkmıştır. Biz müzakerelere samimiyetle otururken onlar koskoca 50 yıllık müzakere sürecinde ne yaptılar? Son dönemi söyleyeyim size. Avrupa Birliğine üye oldular, müzakereler sürerken bizi kandırdılar. Annan Planı’na evet diyeceklerini söylediler ve dünyayı da kandırdılar. Ama ne oldu? Avrupa Birliği’ne girdiler ve Kıbrıs Türk’üne verilen hiçbir söz Avrupa Birliği’nde tutulmadı. Ambargo ve izolasyonlar devam ediyor. Ama Rum tarafını Avrupa Birliğine üye yaptılar ve Kıbrıs Türk’üne referandumda evet demesine rağmen hiçbir şey vermediler ve vermeyecekler. Yine son döneme gelelim. Biz müzakerelere devam ediyoruz. Samimiyetle çözüm bulalım. Onlar ise Akdeniz ve Kıbrıs’ın etrafındaki sularda petrol aramaya başladılar ve ihaleler açmaya başladılar. İzinler verdiler ve akılları sıra bunu dağıttılar. Fransızlara, İngilizlere, Amerikalılara dağıttılar. Yine İtalyanlara dağıttılar. Biliyorsunuz son dönemde bizi bu ülkelerle yüz yüze bıraktılar, çatışmaya sokmaya çalıştılar. Dolayısıyla müzakere istemesi, şu dönemde, durumun yakın döneminde Türk savaş gemileri İtalyan sondaj gemilerinin önünü kesti ve sondajlar durdu. Müzakereler edersek kendi bildiklerini yapacaklar ve yine petrol çıkarmaya devam edecekler. Bu, Yunan-Bizans oyununa gelmemeliyiz. Müzakereler bitmiştir. Federasyon ölmüştür. Rum ile yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur ortaklıkta. Zaten onlarla bizim ortak olmadığımızı, eşit olmadığımızı söylüyorlar. Bu kadar onursuz bir şekilde hala daha federasyon federasyon diye bunlara yalvarmaya ihtiyacımız yoktur. Bizim, Allah’a şükür Anavatanımız Türkiye’miz vardır. Bizim önümüz açıktır. Yeter ki bu doğrultuda hareketlerimizi yapalım.

Diğer Söyleşiler