Türkiye bugüne kadar Irak’ın kuzeyi ve Kandil bölgesine sayısız askeri operasyon düzenledi. Bugün ise bölgede üs kurup, ordumuzun burada kalıcı hale gelmesi söz konusu. Bu sayede Kandil ve civarı terörden tamamen temizlenebilir mi?
Türkiye, bölücü terör örgütünün etkisiz hale getirilmesi, ülkemize yönelik saldırıların önlenmesi, örgütün her açıdan beslendiği kaynakların kontrol altına alınması maksadıyla uzun süredir ülke içinde ve dışında etkili ve sürekli operasyon/harekât icra etmektedir. Başta ülke içinde yürütülen planlı faaliyetler sonucu; bölücü örgütün özellikle kış mevsiminde toparlanmasına imkân tanınmamış, üzerinde sürekli bir baskı kurulmuş, destekçilerine göz açtırılmamış ve bahar/yaz aylarında başlatmayı planladığı eylemlere başta insan gücü olmak üzere silah, mühimmat vb. kaynaklarını büyük ölçüde yitirmesinden dolayı başlayamamış, aynı zamanda tecrübeli çok sayıda elemanını kaybetmiştir. Ayrıca, yerleşim birimlerinde sürdürülen etkili istihbarat ve güvenlik güçlerinin çalışmaları dağ kadrosuna katılan eleman sayısını önemli oranda azaltmıştır.
Ülke içinin kontrol altına alınması ile beraber terörü besleyen ülke dışında ki damarlarında kurutulması gerekmektedir. Bu kapsamda, Türkiye, güney sınırlarımızda terör örgütünün yerleşmesine engel olunmasına ve sınırlarımızdan olabildiği kadar uzak tutulmasına yönelik operasyona/harekâta aralıksız devam etmektedir. El Bab, Afrin bölgelerinin terör örgütlerinden arındırılması ile beraber İdlip’te oluşturulan 12 gözlem noktası, Menbiç’le ilgili ABD ile sürdürülen görüşmeler, Kuzey Irak’ta Irak Yönetimi’nin karşı çıkmasına rağmen kararlılıkla oluşturulan üs bölgeleri (Başiga gibi), Sincar’da teröristlerin barınmaları karşısında oluşturulan baskı ile bölgeyi terk etmek zorunda kalmaları, Hakkâri-Kandil Dağı arasında teröristlerin üslerini ve Türkiye’ye sızmak için kullandıkları güzergâhları kontrol altına almak maksadıyla aralıksız sürdürülen kara ve hava harekâtı ile terör örgütü önemli kayıplar vermiştir.
Kandil Dağı bölgesi, Türkiye’den yaklaşık 100 km uzaklıkta, son derece sarp, iklim açısından zor ve 3 ülke sınırlarını kapsayan özelliği ile terör örgütü açısından sözde bir ana karargâh, eğitim alanı, lojistik ve sağlık destek merkezi, algı yönetiminin yürütüldüğü merkez, örgütü destekleyenlerin ve bir kısım medyanın ziyaretlerini eksik etmedikleri bir terör yuvası özelliklerini taşımaktadır. 1998 yılından beri bölgede gerçekleşen olayları lehine değerlendiren terör örgütü otorite boşluğunun olduğu bu bölgede tutunmayı başarabilmiş ve bölgede bulunan çok sayıda yerleşim birimini de yönetimi altına almıştır. Bütün bu özellikleri ve bugüne kadar gerek Türkiye’nin ve gerekse İran’ın Kandil Dağı’na yönelik operasyonlarından sonuç alınamaması, Kandil Dağı bölgesinin örgüt elemanları ve taraftarları arasında, örgüte bağlılığı arttıran, ulaşılamaz ve adeta kutsanmış bir merkez olarak görülmesine yol açmıştır. Bu bölge adeta teröristlerin elinde bulunduğu sürece onların dayanma güçlerini arttıran psikolojik bir merkez haline gelmiştir.
Türkiye açısından ise ele geçirilmesi ve elde bulundurulması terörle mücadelede ve terörün sonlandırılmasında önemli bir kavşak noktası özelliğini taşımaktadır. Yaklaşık, Aralık 2017’den beri devam eden harekât yetkililerin açıklamaları ile kamuoyu gündemine gelmiştir. Oysa güvenlik güçlerimiz bugüne kadar yaklaşık 35- 40 derinliğe kadar ilerlemiş ve çok sayıda üs bölgesi tesis etmiştir. Kara ve hava unsurlarımız ile yürütülmekte olan bu harekâtta çok sayıda terörist etkisiz hale getirilmektedir. Bu harekâtın maksadına ulaşabilmesi için alanın genişliğini dikkate aldığımızda bölgeyi kontrol altına alabilecek ve operasyonel faaliyetleri yürütebilecek yeterlilikte bir kuvvetin bölgede bulunması gerekmektedir. Teknolojik açıdan avantajlarımızı kullanmak bize bir kuvvet çarpanı olarak yansısa bile teröristlerin 1998’den beri bu alanda oldukları ve alanı çok iyi bildikleri, buna uygun bir strateji geliştirebilecekleri dikkate alınmalıdır. Ayrıca, harekâtın kamuoyu ile paylaşılması ile gizliliğinin ortadan kalktığını teröristlerin başta lider kadrosu olmak üzere, tecrübeli isimlerini bölgeden uzaklaştırmış olabileceği gözlerden uzak tutulmamalıdır. Kandil Dağı bölgesinin genişliği ve İran topraklarında da yer alması nedeniyle kontrol altında tutulması oldukça güç olacak ve çok sayıda kuvvete ihtiyaç gösterebilecektir. Bu kuvvetin lojistik desteğini sağlamakta özel tedbirlerin alınmasını gerektirebilecektir.
Teröristlerin ana karargâhına girilmesi ve şanlı bayrağımızın dikilecek olması Türkiye’ye önemli bir psikolojik üstünlük sağlayabilecek, teröristlerde ise ciddi bir moral bozukluğu yaratabilecektir.
Öncelik olarak Kandil’in seçilmesinin elbette psikolojik bir etkisi olabilecek, örgütü ciddi olarak sarsacaktır. Ancak, terör örgütünü tam anlamı ile etkisiz hale getirmede arzu edilen sonucun alınmayabileceği düşünülmektedir. ABD’nin olası İran harekâtında kullanması muhtemel güçler arasında yer alabileceği öngörülen teröristlerin, İran sınırından uzaklaşarak başta Sincar olmak üzere Fırat nehrine doğru güç kaydırmasının uzun bir süredir devam ettiği görülmektedir. ABD’nin son günlerde Sincar’a kuvvet göndermesi, bu bölgede üstlenmeye başlayan terör örgütünü Türkiye’nin olası bir harekâtından korumaya yönelik olduğu düşünülebilir.
ABD ile yapılan görüşmeler acaba Fırat’ın doğusunu gündeme getirmeme karşılığında hem Menbiç’te ortak hareket etmenin hem de Kandil’de muhtemel bir özel birlik harekâtı yapmanın yolunu mu açmıştır? Ya da İran’a yönelik yeni ABD stratejisinin sahaya yansıması mıdır?
Irak hava sahası ABD’nin kontrolü altında bulunmaktadır. ABD ile Menbiç konusunda yapılan görüşmelerin tam anlamı ile sonuçları bilinmemekle birlikte, doğrudan Kandil’i hedef alan bir harekâtın; ABD, İran, Irak, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ve hatta Rusya’nın bilgi, onay ve işbirliği olmaksınız gerçekleştirilmesinin oldukça zor olacağı değerlendirilmektedir. Bugüne kadar Irak topraklarında çok sayıda harekât yapılmış olması ile doğrudan Kandil’i hedef almak arasında çok büyük fark bulunmaktadır. Daha önce icra edilen harekâtta 20-25 km. kadar derinliğe gidilirken, Kandil için bu derinlik yaklaşık 100 km. olmakta, aynı zamanda kontrol edilmesi gereken alanda genişlemekte, ülkeler arasında ciddi bir koordinasyon gerektirmektedir. Menbiç görüşmelerinin bir takım pazarlıkları içerdiği muhakkaktır. ABD ve Türkiye’nin karşılıklı taleplerinin karşılanmaması Menbiç’in teröristlerden arındırılması ve kontrolünün sağlanması konusunu günümüze kadar taşımıştır. Görüşmelerde, Türkiye, Bölücü Terör Örgütü mensuplarının bölgeden ayrılmasını istemesi ve Menbiç’in gerçek sahiplerine iade edilmesini en önemli şart olarak ortaya koymaktadır. Türkiye’nin talebi bir nevi kırmızı çizgi olarak belirlenmiş durumdadır. Buna karşılık ABD’nin bu aşamada Türkiye’den fazla bir talepte bulunmayabileceği, ileride İran’a yönelecek olası bir harekâta yönelik taleplerde bulunabileceği değerlendirilmektedir. Ayrıca, Fırat’ın batısındaki gelişmeleri dikkate aldığımızda Menbiç’in ABD için öneminin oldukça azaldığını ve bugüne kadar Türkiye’ye karşı bir pazarlık unsur olarak kullanılmak üzere elde tutulduğu söylenebilir.
Daha önceki sınır ötesi harekâtlarımız basında çok geniş yer bulurken yıl başından bu tarafa devam eden ve beş yüz teröristin etkisiz hale getirildiği Kandil operasyonu neredeyse hiç konuşulmadı? Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kandil operasyonu, operasyona etkisi olabilecek aktör sayısının fazlalığı ve bu aktörlerle mutabakat sağlanmadan gerçekleşmesinin zor olması nedeniyle, kamuoyunu beklenti içine sokmamak maksadıyla; medyada ve diğer beyan/ konuşmalarda gündeme getirilmemiş, aktörlerle görüşmeler olması gerektiği gibi gizlilik içinde gerçekleştirilmiş, bu süre zarfında güvenlik güçlerimiz her zaman yaptığı üzere normal bir sınır ötesi harekât görüntüsü altında operasyonlarını karadan ve havadan yürütmüş, Kandil bölgesine harekât öncesinde bölgedeki teröristlerin temizlenmesine ve ileri harekât için çıkış noktalarının güçlendirilmesine, lojistik destek için yollar açılmasına, güçlü üs bölgeleri kurulmasına öncelik vermiş ve bu çalışmaları başarı ile tamamlamıştır. Harekât için ortam hazırlığı bütün boyutları ile tamamlandıktan sonra kamuoyu ile paylaşılmaya başlanılmıştır.
Menbiç’in güvenliği ve YPG’li teröristlerin bölgeden çekilmesiyle ilgili ABD ile varılan mutabakatın sahada uygulanabileceği kanaatinde misiniz? Olası riskler ve ihtimaller üzerine neler söylemek istersiniz?
Menbiç bölgede stratejik öneme haiz değildir. Elde tutulması, askerî açıdan avantaj sağlamayacak bir bölgedir. Bugüne kadar Menbiç üzerinde sürdürülen mücadele, Türkiye açısından Fırat nehrine kadar terör koridorunun oluşmasına engel olma hedefinin son noktası olması nedeniyle önem taşımıştır. Kontrol altına alınması ve kontrolün sürekliliğinin sağlanması zaman almayacak ve büyük kuvvet gerektirmeyecek bir yerleşim yeridir. ABD’nin Menbiç’te bulunan kuvvetlerinin, diğer araç ve gereçlerinin sayısı ve özelliği, ABD açısından Menbiç’in önem derecesinin düşük olduğunu göstermektedir. ABD, Zeytin Dalı harekâtında Türkiye karşısında kendilerini yalnız bıraktığı şeklinde bir algı oluşan teröristlere Menbiç konusunda destek vererek yalnız olmadıklarını ve Afrin’de kaybettiği güveni yeniden kazanma arzusu ile Menbiç üzerinde ısrarlı tavırlarını sürdürmektedir. Varılacak mutabakatın uygulanmasının ve kontrolünün, daha önce çeşitli ortamlarda birlikte tatbikat ve harekât icra etmiş ve NATO ittifakı altında müttefik olan iki ülke açısından bir sorun ve risk oluşturmayacağı değerlendirilmektedir.
PKK terör örgütü açısından hali hazırda Kandil’in önemi nedir? TSK tarafından Kandil’in ele geçirilmesi ve bu bölgede kalıcı hale gelinmesi terör örgütünü hangi adımları atmaya mecbur edecektir?
Kandil, bölücü terör örgütü açısından sadece bir yönetsel merkez değil, mensuplarını ve taraftarlarını psikolojik algı ve imaj açısından da motive eden bir bölgedir. Kandil, PKK’nın Suriye uzantısı PYD’nin destek merkezi durumundadır. Kandil’in kontrol altına alınması PYD’nin en önemli destek hattının kesilmesine ve eylem yeteneğine olumsuz etki yapmasına yol açabilecektir. Ayrıca, teröristler Fırat’ın doğusunda dar bir alana sıkışacaklar, hareket serbestisini büyük ölçüde yitirmiş olacaklardır. Bu durumda, terör örgütünde çözülmenin daha kolay yaşanabileceğini söyleyebilmek mümkün olabilecektir.
Kandil’den başta lider kadrosu olmak üzere terörist takviyesi yapamayan örgüt, lojistik olanaklarından da mahrum kalacağından Türkiye açısından oluşturduğu tehdidin boyutunda da kayda değer bir azalma görülebilecektir. Böylelikle sonraki aşamalar açısından Türkiye risk faktörü giderek azalmış, Fırat Nehri’nin doğu yakası açısından atmak istediği adımların atılması kolaylaşmış olacaktır.
Suriye’nin en batısından (Afrin) Irak’ın en doğusuna (Kandil) terör örgütlerinin hareket kabiliyetine sahip olduğu bölgenin tamamını kontrol altına alan bir Türkiye’nin varlığından bölge ülkeleri rahatsızlık duyacak mıdır? Özellikle İran’ın ve Rusya’nın önümüzdeki dönemde nasıl tavır alacağını düşünüyorsunuz?
Fırat’ın doğusu ile Irak sınırı arasında kalan bölgede ABD destekli terörist varlığı sona erdirilmeden Türkiye’nin güney sınırının güvenliğinin tam olarak sağlandığını söylemek mümkün olmayacaktır. Ancak, son 6 ay içerisinde sürdürülen faaliyetler, Türkiye’ye güney sınırlarımız ve ötesindeki sahada ciddi bir üstünlük sağlamıştır. Türkiye bu hamleleri ile terörist koridorunun önüne geçmiş, teröristlerin sözde devlet oluşturma çabalarına set vurmuş, denize açılma amaçlarını söndürmüştür. Bölgede, Türkiye’ye rağmen hiçbir sonucun alınamayacağı genel kabul gören bir kaide haline gelmiştir. Bu gelişmeler Irak ve Suriye’de pay kapma savaşında olan Rusya, ABD, İran, Irak Merkezi Yönetimi, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, İsrail, Fransa, İngiltere’ye rahatsızlık verdiği muhakkaktır. İran’ın bölgede iki önemli rakibi bulunmaktadır. ABD ve İsrail. İran’ın, bu iki ülke ile ve başta ekonomik olmak üzere çeşitli iç sorunlarla uğraşmak durumunda kalacağından uzun bir süre Türkiye ile ilişkilerini sorunsuz yürütmeye çalışacağı değerlendirilmektedir. Rusya, Çar Deli Petro’dan beri gerçekleştirmek istediği sıcak denizlere inme hedefine ulaşmış ve Akdeniz kıyısında iki deniz üssü elde etmiş bulunmaktadır. Baltık Denizi, Kırım, Ukrayna vb. sorunlarla uğraşan ve son dönemde Türkiye ile olumlu ilişkiler kuran Rusya’nın da Türkiye ile bu konularda sorun oluşturmayacak bir politika izleyeceği öngörülmektedir.