İran’da ekonomik şartlar nedeniyle başlayan ancak kısa sürede hükümet karşıtı gösterilere dönüşen eylemler ilk haftasını geride bıraktı. Ülkenin birçok bölgesinde gerçekleşen gösterilerde şu ana kadar yüzlerce kişi gözaltına alınırken, 20’den fazla kişi de hayatını kaybetti. Protesto gösterilerinin ardından bu kez de on binlerce kişinin hükümete destek için sokaklara çıktığını biliyoruz. Hocam, İran’da neler oluyor ve gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?
İran’da yaşanan hadiseler bizi de yakından ilgilendiren çok önemli hadiselerdir. Meseleyi yorumlayabilmemiz için bazı kıyaslar yapmamız lazım. Örneğin, en son İran’da 2009 yılında yine bir protesto dalgası yaşanmıştı. 2009’la bugünkü eylemleri kıyasladığımızda bazı farklılıklar ortaya çıkar. 2009’da çok daha geniş bir kitle sokaklardaydı. Bu geniş kitle belli bir liderin ve belli bir programın arkasındaydı. Reformcular ‘seçimin çalındığını’ söylüyorlardı ve güç kullanılarak protesto dalgası bastırılmıştı. Şimdi onunla kıyasladığımızda sokağa çıkan kitlenin çok daha dar olduğunu ve protestoların merkezinin Tahran gibi şehirler değil, daha civardaki şehirler olduğunu görüyoruz. Farklı toplumsal kesimlerin sokakta olduğunu görüyoruz. Sosyo-ekonomik bakımdan daha zayıf, aslında daha muhafazakâr kesimlerin protesto dalgasını başlattıklarını görüyoruz ve bununda tabi hakiki sebepleri var. İran’da ciddi ekonomik sorunlar var. Ekonomik sorunlarla beraber arttırılan ve sonra karşılıksız bırakılan beklentiler var. Ruhani’nin, nükleer anlaşmanın ardından İran’da bir refah artışı olacağına dair vaatleri ve sözleri gerçekleşmedi. Ruhani de bunun gerekçesi olarak içeride reform yapamayışını gösteriyor. Rejimin etrafındaki elitlerin, bazı kesimlerin İran ekonomisi üzerindeki hâkimiyetini gösteriyor. İran bütçesinde bu molla vakıflarına, Devrim Muhafızları’na akan para gizli tutuluyordu daha önceleri. Bu sene bu rakamlar açıklandı ve bu bir öfke doğurdu. İnsanlar işsizken paralar Suriye’deki, Irak’taki çatışmalarda gidiyor veya bir takım özel kesimlere gidiyor öfkesini hissettiler ve sokaklara döküldüler. Tabi bu durum önemli bir reform ihtiyacını gösteriyor İran açısından. Ayrıca dış politikasındaki sorunlara işaret ediyor. Suriye’de çok kıyıcı bir savaşa imza attı İran. Bu siyasetinin başarı kazandığını düşünürken birden içeride çok güçlü bir muhalif dalgayı ya da çok ciddiye alması gereken işlerle yüz yüze olduğunu gördü. Tabi hadiselerin bir başka boyutu şu; bir tetikleyici sebebin ardından İran’ı hasım olarak ilan eden ve İran’a karşı bir koalisyon inşa eden kesimler ve onlarla bağlantılı grupların da bu protestoları yönlendirmesiyle sokakların hareketlendiğine dair bir kısım iddialar var. En azından açıkça Amerikan Başkanı’nın ve İsrail Başbakanı’nın açıkça destekleri vardı. Bir takım azınlıklarla bağlantılı örgütler de silahlı direniş çağrıları yaptılar. Ölümlerle sonuçlanan bir takım hadiseler daha çok buralarda çıktı. Bugün itibariyle bakıldığında İran’ın bu protesto dalgasını atlatacağı düşünülüyor. Fakat protesto dalgası ile başlayan süreç İran’a zayıflıklarını hatırlattı. Etrafındaki çemberi gösterdi. Bakalım bundan sonraki süreçte gördüklerini dikkate alan bir siyaseti Tahran’da görecek miyiz?
Sayın Okur, belirtiğiniz üzere kitlelerin değişim talepleriyle başlayan süreç, benzerlerini yakın coğrafyalarda gördüğümüz şekliyle, azınlıkların veya dini-ideolojik grupların silahlı isyanına dönüşür mü? Bu süreç İran’ı nasıl etkiler?
Şimdi burada bahsettiğiniz şekilde ana kitlenin içinden bir silahlı muhalefet üretecek kesimler diyelim, yani büyük muhalif kesimler böyle bir şeye yanaşmıyorlar, protestolara da katılmıyorlar. Onun dışında bir kısım gruplar vardı zaten, silahlı gruplar, terör grupları. Bunların dışarıdan desteklenmeleri muhtemeldir. Fakat tabi İran’da Suriye’ye kıyasla daha güçlü bir askeri yapılanma var. Daha güçlü bir güvenlik aygıtı var. Ve bu grupları destekleyecek olanların ne ölçüde, ne çapta ve nasıl bir destek verecekleri henüz bilinmiyor. Biz bazı bölgelerde çatışmalar görebiliriz fakat İran’ın bütününe yayılacak tarzda çatışma çıkartabilecek ölçekte örgütlü gruplar hali hazırda orta yerde gözükmüyor. Bunun olabilmesi için komşu bir ülke üzerinden bu grupların doğrudan desteklenmeleri, silahlandırılmaları ve ona uygun bir stratejinin geliştirilmesi lazım, şu an itibariyle bu görünmüyor. Ama bu bir kısım terör gruplarının saldırılar düzenlemeyeceği anlamına gelmiyor. Geleceğe dönük olarak da yine bu grupların bir destek bulamayacakları anlamına gelmiyor. Eğer bu gerçekleşirse İran, yeni bir ‘vekâlet savaşı’nın hedefleri arasına girebilir. Ama dediğim gibi Suriye ile kıyaslandığında İran’ın askeri kapasitesi bu durumun gerçekleşmesini şu an için güç kılıyor.
Güney Azerbaycan’daki Türkler bu gösterilerin neresinde ve sizce nasıl davranmaları gerekir?
Güney Azerbaycan Türkleri son dönemde protesto hareketleri ile gündeme geldiler. Türk kimliği ve Türk kültürü ile ilgili talepleri var. Türkçe eğitimle ilgili talepleri var. Ancak tabii bu son protesto dalgasının amacının, maksadının ne olduğu ile ilgili belirsizlikler var. Bunun nereye gittiği, nereye götürüleceği ile ilgili belirsizlikler var. O yüzden de mevcut protestolarda büyük ölçeklerde bulunmadılar. Bu, tabi aslında doğru bir tutum Türkler için. Çünkü bir Suriyeleşme korkusu var. Uluslararası alanda Suriye’de de muhalif gruplara baştan verilen bir destek vardı ama bu söze dayalı bir destekti. Sonrasında süreç içerisinde bu ayaklanmalar büyük kıyımlara yol açtı. O yüzden de ben Azerbaycan Türklerinin Güney Azerbaycan’daki nüfusun kendi taleplerini ve reform isteklerini dile getirmeyi sürdüreceğini ama Suriye’de görüldüğü tarzda bir hareketlenmenin içerisinde de yer almayacağını düşünüyorum. Bunda da tabii faktörlerden birisi Türkiye’nin tutumudur. Türkiye istikrarı bozucu bir ayaklanmayı destekleyen bir siyaset izlemiyor. İçinde yaşadığımız bölge ve dönem gereği istikrarı isteyen, kitlesel kalkışma hareketlerine sıcak bakmayan bir tutum içindeler. Doğruda yapıyorlar.
İran’da şiddetli olayların yaşanması, Türkiye ve Suriye başta olmak üzere, Ortadoğu’daki dengeleri nasıl etkiler?
Tabii İran dış politikasını bu yaşadığı deneyim ile birlikte yeniden gözden geçirirse bazı değişiklikler görebiliriz. Neyi kastediyoruz? İçeride ciddi bir toplumsal muhalefet birikmiş vaziyette İran’ın dış politikasına yönelik. O zaman mesela Suriye meselesinde Türkiye’nin muhataplığıyla daha makul bir çözümü kabullenmesi akla uygun olandır. Çatışmayı uzatmak ise artık kendisine taşıyamayacağı yeni maliyetler yükleyebilir. Çünkü İran’ı içerideki ayaklanmalar sırasında hedef alan güçler diğer coğrafyalarda da hedef alacaklar. Mesela Suriye örneğinde bu iç savaşı yeniden canlandırmak için bazı adımlar atabilirler. Bu da İran’ın içerideki sıkışıklığını daha da arttırabilir. Makul olan, Suriye İç Savaşı’nın son safhasında Türkiye’nin tezlerine daha yakınlaşan bir dış politika ve bir çözüme doğru daha hızlı adımların atılmasıyla ilgili bir pozisyon değişikliği olması gerekir. Ama bu olur anlamına gelmiyor. İran çeşitli badireler de atlatsa, gütmüş olduğu hedeflerin peşinden ısrarla giden bir kadroya, devlet yapılanmasına sahip. Daha önce benzer konjonktürlerde benzer umutlar belirmiş olsa da bunlardan bir sonuç alınamadı. Yine tabi İran’ın Türkiye’yi tehdit eden terör örgütlerinin kendisini de doğrudan tehdit ettiğini bir kez daha görmesi lazım. PKK bağlantılı gruplar tarafından kendisine yöneltilen bu tehdidi iyi okuması lazım. Türkiye’nin Suriye-Irak alanındaki terörle mücadelesinde daha çok iş birliği yapan bir pozisyon takınması yine kendi çıkarları bakımından uygun olacaktır. Ama dediğim gibi somut adımlar görmeden İran böyle davranacak şekilde beklentiye girmekte doğru değil.
Sayın Okur son olarak, ülkemizi çevreleyen istikrarsızlık kuşağının ülkemizdeki siyasi ve sosyal etkilerini göz önüne alırsak İran’daki protestolarla başlayan sürecin ülkemize yakın ve uzak gelecekteki etkileri neler olabilir?
İran’da şu anki protestolar beklendiği gibi çabuk son bulmazsa ve etnik azınlıkların silahlandırılması, silahlı bir hareketin içine sevki gibi safhalara geçilirse orada başlayan dalganın etkileyebileceği kesimlerin Türkiye’de de sokağa doğru yönelişi gibi bir durum ihtimal olarak karşımızda duruyor. Fakat tabi bunu söyleyebilmek için henüz erken. İran’da bu hareketler devam edecek mi, yoksa şu anki beklentiye uyarak kısa zamanda sona mı erecek? Tabii Türkiye, içerideki terörle mücadelesinde önemli bir mesafe aldı. İran’daki hareket daha spontane bir şeydi. Başka ülkedeki hareketlenmeyi görüp benzer bir harekete geçmek için örgütlülüğe ihtiyaç var. Türkiye’nin son dönemde aldığı güvenlik tedbirleri dikkate alındığında bu işe kalkışacak olanlarında işlerinin kolay olmadığı görülüyor. O yüzden her ne kadar Türkiye’de sokakların hareketlenmesi imkânsız demek mümkün değilse de bunu engelleyebilecek ya da bundan caydırabilecek pek çok faktörün, pek çok gelişmenin Türkiye’de mevcut olduğunu hatırda tutmak lazım değerlendirme yaparken.