Söyleşiler

BU NÜFUS SAYIMI, BÜTÜN IRAK’IN HUZURUNU BOZACAK Türkiye, Meselenin İnsani Yönüyle İlgilenmelidir Putin Hayranı Olduğu Sovyetler Birliği’nin Taktiğini Uyguluyor TÜRKMENLER, MUKAVEMET VE DİRENİŞ RUHUNU GÖSTERMELİDİR TÜRK MİLLETİ UYAN! DOĞU TÜRKİSTAN’DA SOYKIRIM VAR! İran Türklüğünün Esas Gayesi, Millî ve Siyâsî Kimliğimizin Yeniden İhyasıdır Olayların Sosyal, Siyasî ve Ekonomik Sebepleri Var
“Galip, kendini hiç hatırlamadı ki unutsun”

“Galip, kendini hiç hatırlamadı ki unutsun”

Fikir ve dava adamı Galip Erdem’in vefatının sene-i devriyesinde usta yayıncı İbrahim Metin ile Galip Erdem’i konuştuk.

Galip Erdem kimdir?

Galip abi yazılmamış şiirlerin, yazılmamış şiir kitaplarının, yazılmamış romanların yazarıdır. Yazmayı en çok arzu ettiği romanların başında da ‘gaban’ isimli roman gelirdi. Bu ‘gaban’ sarp dağlar üzerinden geçen keçi yolu demektir. Galip abi kendi mücadeleci ve çileli geçen hayatının adını bu romana isim yapmıştı ama maalesef olmadı. Kanaatime göre Türkiye’de o dönem en kültürlü ilk 10 kişi sıralaması yapsak Galip abi bu 10 kişinin içine girecek birikime sahiptir. Akşamdan sabaha kadar okurdu. Her gece mutlaka sabaha kadar kitap okur ondan sonra da akşama kadar uyurdu. Bu münasebetle de birçok kez dergiye yazı alabilmek için, Devlet gazetesine yazı alabilmek için çok kez sıkıştırmışımdır Galip ağabeyi. Rahatsız etmişimdir. Çok sıkıntılı bir hayatı vardı. Hani Osman Oktay ‘Kendini Unutan Adam’ diye bir roman yazdı ya, o kitabın takdiminde idi galiba; İdris Yamantürk ağabeyimiz dedi ki “Galip kendini hiç hatırlamadı ki unutsun.” Galip Erdem ancak bu kadar güzel bir cümleyle anlatılabilirdi. ‘Fena fil mille’ denilen, millet için kendinden geçmiş, kendi yok olan, tüm varlığını Türk milliyetçiliği idealine ve Türk milletine katan bir insandı.

Galip Erdem’in Ülkücü Hareket için önemi nedir?

Ülkücü hareketin bir manada fikir hocasıdır. Türkeş Bey de ona Galip Hoca diye hitap ederdi. Özellikle gazeteyi çıkarmış olduğumuz 1969’dan, partinin kurulduğu dönem olur ki parti şubatta Milliyetçi Hareket Partisi adını almıştı, biz de nisanda Devlet gazetesini çıkarmaya başlamıştık. Galip Erdem, Türk ülkücülerine fikriyatı veren en kuvvetli kalemdi. Hem kendi sütununda yazılar kaleme alırdı hem de diğer taraftan devletten millete başlığı altında yayınladığımız Devlet imzalı makalelerin yazıların birçoğu Galip abiye aittir.  Hatta Galip ağabeye iyi yazı yazdırmak için kızdırmak gerekirdi. Bazen de herhangi bir konuda kızdığı zaman 8-10 sayı seri olarak devam eden arka sayfada yazıları olurdu. Nitekim onlardan daha sonra kitap haline dönüşen Türk milliyetçiliğine yapılan suçlamaları kapsayan, yani ırkçılık suçlaması, sağcılık suçlaması gibi suçlamalar serisi bunlardan birisidir. Fakat bu kitapların baskıya geçtiğim sırada, o zaman kendi Yeni Işık adında matbaamız vardı. Sonradan bombalandı ve o matbaayı satmak mecburiyetinde kaldık. O matbaayı terk ettik, başka yerlerde baskıya devam ettik. Yani o matbaamızda malum o zamanlar kurşun kalıplara satırlar halinde dökülüyordu kitaplar. Üçüncü kitap olan Turancılık suçlaması kitabı yarım kaldı. Israrla, bak abi sen bunu burada bırakırsan seri sonra erer, yapma, etme, gel şu kitabı tamamla dediysem de maalesef arkasını getirmedi. Esasında beş serilik bir kitap olacaktı. İki kitap halinde kalmış oldu. Yani Galip Erdem Türk ülkücülerine, Türk milliyetçisi gençlere fikri veren insandı. Adeta bir nesil yetiştirdi. Sonradan Bozkurt diye bir dergi çıkardık. O derginin sahibi Sadi Somuncuoğlu idi. Galip Erdem o derginin de yazarlarındandı. Daha sonra rahmetli şairimiz Halide Nusret Zorlutuna’nın çıkartmakta olduğu Ayşe isimli kadın dergisinin adını Töre yapmak suretiyle onu da aylık milliyetçi -ülkücü dergi haline getirdik. Töre’nin sahibi de Emine Işınsu idi. Daha sonra üçünün ortaklığında Töre-Devlet Yayınevi’ni kurduk. Sonra zamanının dev şirketi olan Anda Kitap Dağıtım Şirketi’ni kurduk. Yedi bölgeye ayırmıştık Türkiye’yi ve her ay kapalı kasa kamyonlar her kitapçının ayağına giderdi. Solun haricindeki bütün kitapları dağıtırdı. Böyle bir dağıtım teşkilatıyla köklü bir hareket yaptık. Galip abi tüm bu işlerin fikir babasıdır, akıl hocasıdır.

Sayın Metin, peki Galip Erdem’in bu milliyetçi yayınlarda yazdığı yazıların ve birebirdeki sohbetlerinin etkileri neler olmuştur?

Yazıları çok büyük etki yapmıştır Galip abinin ama bence Galip Erdem verebileceklerinin onda birini bile veremeden göçüp gitmiştir. Bunda da ne yazık ki düzensiz hayatının önemli rolü vardır. Kendisini düzenli bir hayata sokmak için evlendirme konusunda çok ısrarlarım olmuştur. Hatta yaptığı evliliğinde de benim büyük çapta rolüm olmuştur. Maalesef daha sonra ayrılmak durumunda kaldılar. Ayrılırken de Galip abi bana bu işin müsebbibi sensin diyordu. Ben de dedim ki “abi yine de ben memnunum, hiç değilse hayatının son döneminde seni hayata bağlayan Bilge gibi bir kızın oldu.” Galip abi düzenli bir hayata ulaşabilseydi mutlaka verebileceklerinin büyük bir kısmını vererek göçerdi. Belki benim 79’da İstanbul’a göçmemin bir etkisi de olmuştur. Şu manada, yani bir nevi tabanca metodu denilen metotla ben Galip abiye zorla yazı yazdırırdım. Hatta şöyle bir hatıramız da var: Bir gün Galip abiyi evine bıraktım. Ertesi sabah gittiğimde zili çaldım açan yok, döndüm bahçeye camı kıracak şekilde çaldıktan sonra Galip abi ancak uyanıp kapıyı açabildi. Bir baktım ki sallanıyor. Abi dedim, ne oldu? Uyuyamadıkça uyku hapı içmiş. Bir de baktım ki hap kutusu tükenmiş. Yani uyuyamadıkça içmiş hep. Neyse sonra kahvaltı hazırladım ve Devlet matbaada yazını bekliyorlar dedim. Lan dedi, ben bu halde nasıl yazı yazayım dedi. Sonra da Yılmaz Yalçıner diye bir karikatüristimiz vardı. Hem de derginin teknik sekreteri idi. Bir gün Galip abi dedi ki bana Yılmaz’ı çağırın. Ne yapacaksın abi dedim. Karikatür çizdireceğim dedi. Abi Yılmaz ısmarlama karikatür çizmez, ne tür karikatür çizdireceksin dedim. Bir kolumdan Azrail aleyhisselam yapışmış, ‘canını’ diyor dedi, öteki kolumdan da İbrahim yapışmış ‘yazını’ diyor dedi. Bu hatırayı anlatmamın sebebi ben 79’da İstanbul’a gelmek mecburiyetinde kalmasaydım öyle zannediyorum ki Galip ağabeyin birikimlerinden bir kısmını daha kitaplara dökme imkânımız olurdu.

MHP ve ülkücü kuruluşlar davasında Galip Erdem’in üstlendiği rol neydi?

Galip abi o davalar sırasında esasında bütün genel idare kurulu üyeleri içeri alınmıştı. O dönem ben de Başbakanlık müşaviriydim. Ben de genel idare kurulu seçimlerine girmemiştim. Galip abi de ilk zamanlar genel idare kurulu üyesiydi sonra onun da memuriyeti dolayısıyla hem memur hem partide yönetici olunmayacağı için ayrılmıştı. Böylelikle memur olması sebebiyle Mamak’a girmeyenler arasındaydı. Tabii avukatlıkta mesleği olduğu için, gazeteciliğin yanında hukuk mezunudur Galip abi, çok büyük gayretleri oldu o davalarda ülkücü gençlerin savunulmasında. Ayrıca diğer iş olarak da hiç parayı bilmeyen Galip Erdem, bu ülkücü gençlerin ailelerine yardımcı olabilmek için para toplamaya başladı. Malum Devlet’teki sütununun adı ‘Mektup’tu Galip abinin. E tabi bu nevi para toplama faaliyetlerinde bulunmak da suç. Ülkücülere yardım etmek, onların ailelerine para toplamak falan bunlar hep suç o dönemde. O yüzden de Galip abi telefonda konuşurken “bana kaç sayfa mektup yazacaksın?” derdi. Yani bana kaç para vereceksin manasına gelir. Büyük bir fedakârlıkla ülkücü gençlerin ailelerine yardım topladı.

Son olarak da Galip Erdem sizin için ne ifade etmektedir?

Galip Erdem benim maddi manada ağabeyim değildi ama öz ağabeyimmiş gibi kabul ettim. Galip Erdem ben dâhil bütün Türk milliyetçilerinin yetişmesinde, fikri yetişmesinde birinci planda rol oynamış olan insandır. Ben kendisini tanıdığımda sene 1959’du. Ben liseden yeni mezun olmuştum. Türk Ocakları’nın tarihi binasında, o dönem Osman Turan ocağın genel başkanıydı ve Türk Yurdu dergisi yeni bir hüviyetle çıkarılmaya başlanmıştı. O, Türk Yurdu dergisinin umumi neşriyat müdürü idi. Ben o dönem Türk Ocakları Gençlik Kollarını kurmuştum. Aynı zamanda adımız da istihbarat bölümünde, İbrahim Metin adı da iç kapakta yazmıştı. Yani Galip Erdemlerin, Nevzat Yalçıntaşların, Erol Güngörlerin, rahmetli Mehmet Çavuşoğlu kardeşlerimizin, abilerimizin yanında benim adımında olması benim için en büyük şereflerden biriydi.  Bizim Galip abi ile tanışmamız o yıllardandı.  Türk Ocakları’nın birinci plandaki ağabeyiydi. Zaten Türk Ocakları’nın binasında yatıp kalkıyordu. O dönemde gençlere gerek verdiği seminerlerle gerek yazılarıyla yol açmıştır, yol göstermiştir ve ülkücü gençlik büyük çapta onun fikirleriyle yetişmiştir. Kendisini rahmetle anıyorum.

Diğer Söyleşiler