Şu anda Doğu Türkistan’da durum nasıl, millettaşlarımız ne durumda?
Doğu Türkistan dediğiniz toprak 2.854.000 km2lik bir toprak. Burada şu anda 35 milyona yakın Türk var. Çinlilerin iddiasına göre 10 milyonun altında gösteriliyor. Çünkü onların anayasasında bir madde var. Ekaliyetler 10 milyonu geçerse özerklik alır diyor. Ve bir de kabilecilik yapıyorlar, işte sen Kazaksın, sen Uygursun diye. Kabileden millet, lehçeden dil çıkartmaya çalışıyorlar. Şu andaki durum aslında 160 yıldır böyle. Biz 160-170 yıldır Çin işgali altındayız. Herhangi bir şekilde 160 yıl önceki sistemle şimdiki sistem arasında bir değişiklik söz konusu değil. Aynı baskı, aynı zulüm, aynı işkence devam ediyor. Şimdi biz ne istiyoruz? Biz Doğu Türkistan’a ait olan toprağı, toprağımızı istiyoruz. Diyoruz ki Çin’e, sen bizim toprağımızı terk et. Buraya hangi idarenin geleceğini benim halkım bilir. Halk oraya demokrasi mi getirir, oligarşi mi getirir, krallık, hanlık, sultanlık mı getirir o Doğu Türkistan halkının bileceği iş. Bizim rejimle bir problemimiz yok diyoruz. Çünkü komünizm bir rejim, bizim problemimiz Çin’le. Çin ırkının o toprağı terk etmesi, Çin ırkı benim evimi bana teslim etsin. Ondan sonra ne yapacağımı ben bilirim, böyle diyoruz.
Bakın size bir şey anlatayım, 1955 Ocak ayında Bandung’da bir konferans oldu. Esir Milletler Kurtuluş Konferansı olmuştu. O zamanki Çin Başbakanı şöyle bir açıklama yaptı. Sincan, Doğu Türkistan kendi isteği ve arzusuyla bize katıldı diyor. Ne zaman söylüyor bunu? 1949 Ekim’de aldı Doğu Türkistan’ı tek kurşun sıkmadan. Hâlbuki Osman Batur 1951’de şehit oldu. Aradaki iki yılda ne yapmış Osman Batur? Seninle savaşmış, Dalay Lama seninle savaşmış, Tibet’i işgal ettin, kan gövdeyi götürdü. Ondan hiç bahsetmiyor. Bu şekilde yalanlar halen devam ediyor.
Şu anki durum şu, dini konular yasak, Ramazan’da oruç tutmak yasak, ibadet etmek tamamen yasak. Asker camiye giremez, Polis giremez, 18 yaşından küçükler camiye giremez. Dini yayınlar da yasak. İki, üç kişinin bir araya gelip konuşması da yasak. Bu din konusu, diğer tarafta milli konu. Teşkilatları istihbaratları var. İşte falanca falanca şöyle konuşuyor, yeraltı faaliyeti, isyan yapmasınlar diye Çinliler gençlerimize el attı. Bu gençlerinizi biz alıp okutacağız, adam yapacağız, büyüteceğiz diyerek Çine götürdüler. Şimdi Doğu Türkistan’la Çin’in arasında 3000 kilometre mesafe var. Mesela şimdi burada bir çocuğu alıp İngiltere’ye götürseler ailesi ne kadar haberdar olur? O yüzden götürüp kızlarımızı Çinli erkeklerle evlendirmek, erkeklerimizi de Çinli kızlarla evlendirmek istiyorlar.
Son hadise geçtiğimiz altı ay içinde patlak verdi biliyorsun Altay’da. Şimdi Çinlilerde Ruslarda Kazaklardan korkarlar Şimdi bütün bu isyan hareketlerini, savaş hareketlerini yapan hep Kazaklar. Hani Atatürk’ün bir sözü var ya, “Torosta bir Türkmen ocağı tütüyorsa, vatan kurtulur” dediği gibi bizde de Altay Dağı’nda bir kazak otağında ocak tütüyorsa işte bundan korkuyorlar. Kruşçev 1953’te iktidara geldi ve ne yaptı biliyor musunuz? Kazak bozkırını modern ekim alanı yapacağım diye sürdürdü. Bütün meraları, tarlaları, otlakları sürdürdü. Buralara mısır ekeceksiniz dedi. Hatta ‘Mısırcı Kruşçev’ diye batı basını alay ederdi. Gaye neydi, kazakları attan ayırmak. Otlak yok, mera yok, yayla yok. Kazakların atları hep gitti elinden. Aynı politikayı şimdi Çinliler tatbik ediyor. Bakın, bununla beraber Çinlilerin 2000 yılından beri Doğu Türkistan’a 200 milyon Çinliyi yerleştirme politikası var. Çünkü Çin’in yaptığı araştırmalara göre Türkistan 500 milyon kişiyi besler. Ve nihayetinde her gün trenler Doğu Türkistan’a dolu geliyor. Ben 81 senesinde bir vesileyle Çin’e gitmiştim, ondan sonra gidişim yasak oldu. O zamanlarda sokaktaki her 100 kişinin 98’i Türk’tü. Bugün sokaktaki her 100 kişinin 98’i Çinli. Çin hükümeti buraya getirdiği insanlara iş veriyor, ev veriyor, maaş veriyor.
Son olarak yeni bir kanun çıkardılar. Bu son Altay olaylarına da sebep olan her Türk evine bir Çinliyi yerleştirmek veya bir Çinlinin evine bir türkü yerleştirmek yasası. Son Altay olaylarında bir Kazak’ın evine bir Çinliyi yerleştiriyorlar, o da evin kızına tasallut edince bizimkisi kalkıp adamı öldürüyor. Vay sen misin bunu yapan diye 5000 kişi tutuklandı. 5 kişiyi de idam ettiler. Halen de 5000 kişinin mahkemesi devam ediyor. Yani böyle bir asimilasyon var. Her eve bir Çinli erkek veya kadın gelecek. Böylelikle Çinlileştirme düşüncesi var. Doğu Türkistan’da şu anki durum çok feci. Sonuç ne olabilir? Tabi Allah her zaman mazlumların yanındadır. Bunu biliyoruz, Allah’a güveniyoruz. Ama bu da olmuyor, çalışmak lazım. Milletlerarası platformlara girerek oralarda bir şeyler yapmak gerekiyor. Yoksa bağırmak çağırmak fayda vermiyor. Terörist faaliyetlerde de bulunmamak gerekiyor. Siz herhangi bir terörist faaliyette bulunsanız size o kapılar kapanır ve sizi kimse dinlemez. İşte Doğu Türkistan istiklalcilerinin güttüğü politikalardan bir tanesi budur. Milletlerarası platformlarda davamızı anlatmak, ki anlatabiliyoruz. Kitaplarımızı, yayınlarımızı yolluyoruz. Demin size gösterdiğim kitapların hepsi Avrupalılarca yazılmış kitaplar. Hepsi de Doğu Türkistan üzerine. Niye onlar yazıyor, niye Türkiye yazmıyor? Türkiye’de araştırmacı, Profesör yok mu? Var. Ama Avrupalılar bunun için enstitü kuruyorlar. Maksatları müstakbel Doğu Türkistan’dan pay almak. Biliyorsunuz Afrika çoktandır bitti, Ortadoğu’da bitiyor, ne kalacak? Doğu Türkistan. Bunları söylüyorum, çünkü Doğu Türkistan dünyanın en zengin yeri şu anda. Gazı, petrolü, polimetal, ametal, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile dünyanın en zengin yeri. Dolayısıyla bundan pay almak isteyenler böyle faaliyet gösteriyor. İsveç’te Doğu Türkistan Araştırma Enstitüsü var. Washington’da Doğu Türkistan Araştırma Enstitüsü var. Kim oturuyor orada? İki tane Yahudi oturuyor. Türkiye’de ise görüyorsunuz. Böyle bu dava yürür mü? İnşallah bu meseleler dünya gündemine geldi. Geçenlerde Kazakistan Çin’e nota verdi. Türk devleti de konuşuyor ama ne konuşuyorlar? Filistin… Ama hiçbir zaman Doğu Türkistan kelimesini ağızlarını almıyorlar. Oradaki insanlar Müslüman değil mi? Bugün Türk dünyasının önemli meselelerinden Kerkük, Karabağ, Kırım, Kıbrıs bunlara Türkiye’nin bir politikası var mı? Herhalde vardır bilmiyoruz. Olması lazım. Bakın Türkiye şunu bir türlü yapamadı, Kerkük Türklerini teşkilatlandıramadı. Kerkük’ten İskenderun Körfezi’ne kadar olan hatta hep Türkmen var. Bunları organize etseydin zamanında oraya bir set kuracaktın. Efendim, bu ırkçılık, olur mu? Olmazsa işte bak böyle olur.
Sayın Gayretullah, gerek sizin hükümetinizin gerekse de Dünya Uygur Kurultayı’nın çalışmaları ne boyutta? Hem bu organizasyonlar hem de yapılan faaliyetler hakkında bilgi verir misiniz?
Şimdi bildiğiniz gibi Doğu Türkistan’da iki tane cumhuriyet kuruldu, daha evvelki devletleri saymıyorum. Bu cumhuriyetlerin birisi 1933’te kurulan Şarki Türkistan İslam Cumhuriyeti, Kaşkar merkezde olmak üzere kuruldu. Fakat o Cumhuriyet Doğu Türkistan’a tam sahip olamadı, çünkü topraklar çok geniş. İngilizlerin, batılıların müdahaleleri ile bu devlet yıkıldı. Daha sonra 1944’de kurulan ikinci hükümet... Bir evvelki kurulan hükümetin pasaportu, milletler arası tanınırlığı vardı. Tanıyanlardan bir tanesi de Türkiye Cumhuriyetidir. Pasaportu var, milli parası var. Dolayısıyla biz Doğu Türkistan davasını atalarımızdan miras olarak kabul ediyoruz. Çünkü atalarımız bu topraklar için savaşmış, Doğu Türkistan diye bir toprak var ve bu bizim vatanımız. Biz bunu yürütüyoruz. Bunu yürütürken emperyalistler bir proje geliştiriyor. Efendim bu bölgenin adı ne? Uygur Otonom Bölgesi, Sincan-Uygur Otonom Bölgesi. Tamam, o zaman buraya Uygur üzerinden yürüyelim. Mantıklı. Bu Uygurlara diyelim ki siz insan hakları isteyin. İşte sen baskıdan, zulümden bahset. Daha sonra da Uygur Kurultayını kuruyorlar. Para da veriyorlar bunlara. Biz de diyoruz ki 70 yıldır muhtariyet istedik, verilmedi. Eee böyle bir durum ortaya çıkınca bu sefer Çin devreye giriyor ve diyor ki, zaten biz bu bölgeye Uygur diyoruz, siz de Uygur diyorsunuz, isimde anlaştık mı? Çin, Uygur Otonom Bölgesi diyor. Bunlar da Uygur Kurultayı diyor. Şimdi anlaştık diyor. Eee ne istiyorsunuz? Efendim, insan hakları istiyoruz, iş istiyoruz, okumak istiyoruz. Çin’de diyor ki bu sefer, beyanatlar var oradan biliyoruz, bugün dünyanın her yerinde bu tip olaylar var, yaşadığınız Avrupa’da bile insanlar iş istiyor. Biz elimizden geleni yapıyoruz işte yol yaptık, hastane yaptık diyor Çinliler. Serbestlik istiyorsunuz, zaten otonomsunuz, serbestlik verdik diyor.
Şimdi bazı Uygur kardeşlerimiz buraya Uyguristan diyelim diye bir iddia attılar. Ben konferanslarda duydum. Dedim ki tamam bir kapıda iki dilenci olmaz. Eğer Doğu Türkistan konusunda yürüyemeyeceksek Gök Bayrağı indirelim, tamam Uyguristan üzerinde yürüyelim. İstiklal istiyor musunuz? Ben Uyguristan kurulmasını istiyorum. İftihar vesilesi benim için, şeref vesilesidir. Ama nasıl kuracaksınız? Uygur istiklalini mi istiyorsunuz yoksa Uygurların karnı doysun, iş, aş mı istiyorsunuz? Bunu bilelim. Eğer siz gerçekten istiklal ve hürriyet istiyorsanız tamam biz varız. Veya siz gelin, hükümetimize gelin dedik. Aslında bu hükümetimiz 60’ların sonunda kurulmuştu ama devrin başbakanı Demirel müsaade etmedi.
Bizim gayemiz dünya siyasi platformlarında, medeni platformlarda insanlarla oturmak, görüşmektir. Beni Çinliler çağırıyor, görüşelim diyorlar. Tamam, görüşelim ama tek değil, resmi bir heyetle nerede isterseniz görüşelim. Bu arada Amerika’da da Çinliler var, bunlar çok zengin. Bunların kurduğu Demokratik Çinliler diye bir platform var. Bu platform şunu diyor rejimi değiştirelim yani komünist rejim değişsin, eskisi gibi hep beraber yaşayalım, 5000 yıldır aynı topraklarda kardeş kardeş yaşadık diyor. Amerika’da ben bunların temsilcileri ile görüştüm. Para onlarda ganimet gibi. Dünya Uygur Kurultayına para veriyorlar ve diyorlar ki toprak, istiklal istemeyin. Uygur Kurultayıyla aramızdaki fark bu. Bu konuda anlaşamıyoruz yoksa biz faaliyetlerine karşı değiliz. Şimdi aldığımız son duyumlara göre onların arasında da bir ayrılık var. Onların içinden de istiklal isteyenler varmış. Bakın yola çıktığınız zaman, bir davaya çıktığınız zaman kelleyi koltuğa alacaksınız, taviz vermeyeceksiniz. Bana ne teklifler geldi. Burada ekmeksiz kalırım ama taviz vermem. Sen benim evimi işgal etmişsin, toprağımı işgal etmişsin, sen önce buradan çık, benim davam bu.
Sayın Gayretullah, peki Türkiye Cumhuıriyeti Doğu Türkistanla ilgili neler yaptı ve halihazırda neler yapmakta?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir Doğu Türkistan politikası elbette var. Çok evvelden beri var. Fakat bu yürüyor mu yürümüyor mu, ne dereceye kadar onu bilemiyoruz. Şimdi size bir olay anlatayım, Rahmetli Bülent Ecevit’e bir ziyaretimiz olmuştu. Ecevit Türk Dünyası ile ilgili bakanı çağırdı, Şükrü Sina Gürel. Sordu ona Doğu Türkistanla ilgili bir şeyler, bakan orda yere baktı. Eee dedi sen Dış Türklerden Sorumlu Devlet Bakanı değil misin? Efendim benim Türkler Avrupadakilermiş. Yaşanan olay bu. Bakan’da Doğu Türkistan dosyası yok. Tabi bu hükümette olan bir şey. Elbette bir de Devlet var. Ama muhakkak bir politika vardır. Biz her şeyden evvel Türkiye’nin payidar olmasını, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet yaşamasını isteyen insanlarız. Türk milliyetçisiyiz. Evvela bizim için önemli olan önce Türkiye. Doğu Türkistan feda olsun. Çünkü Türkiye son kale. Başka gidecek yerim yok. Ben buraya gelmişim sen nereye gidebilirsin? Bu kaleyi korumamız lazım, ekonomik olarak, siyasi olarak. Milli değerler üzerinde korumamız lazım. Peki, Türkiye’den ne isteyebiliriz? Mesut Yılmaz hükümeti zamanında 96 numaralı karar var. O kararda Doğu Türkistan Çin’in toprağı olarak tanınıyor. Ve o kararla birlikte Türkiye’deki Doğu Türkistan faaliyetlerini yasakladılar. Bize Gök Bayrağı direğe astırmadılar.
Tabi Türk Devleti derin kökü olan bir devlet. Muhakkak ki bir politikası var. Doğu Türkistan ile ilgilenen Kanuni Sultan Süleyman zamanında, Don-Volga Kanalı’nın açılmasının emrini verdi. Fakat Kanuni ölünce Vezir Sokullu Mehmet Paşa, Arnavuttu, projeyi durdurdu. Daha sonra o kanalı Ruslar açtı, işletiyor. Kanuni Sultan Süleyman’ın amacı Türkistan’a inmekti. Sultan Abdülaziz zamanında Doğu Türkistan’a yardım edildi, silah gönderildi, elçi gönderildi. Doğu Türkistan’da Sultan Abdülaziz adına camilerde hutbe okundu. Ondan sonrada çok defa İkinci Abdülhamit ilgilendi.