Zeytin Dalı Harekâtı’nın askeri açıdan başarılı sayılabilmesi için ordumuzun operasyon sahası içerisine Afrin ve Münbiç’in haricinde başka bir bölgenin dâhil edilmesi gerekir mi? Bu noktada sık sık duyduğumuz ‘Fırat’ın Doğusu-Batısı’ ifadeleri ile tam olarak ne anlatılmak istenilmektedir?
Zeytin Dalı Harekâtı, İdlib’te oluşturulan gözlem noktaları ve Fırat Kalkanı Harekâtı birbirini tamamlayan, güney sınırlarımızda bir terör yapılanmasına meydan vermemek, ülkemizin huzur, refah ve güvenliğine yönelik her türlü tehdidi etkisiz hale getirmek ana maksadı ile icra edilen önleyici, sınır ötesi harekât bütünüdür. Söz konusu 3 ana faaliyet, birbirini tamamlayan ve Hükümetimiz tarafından belirlenen siyasi hedefleri gerçekleştirmeye yönelik faaliyetlerdir. Önceliğimiz, daha önce kontrol altına aldığımız El-Bab bölgesini her şartta elde tutmak, Rusya ve Hizbullah destekli Suriye rejim güçlerinin hedef gözetmeksizin sürdürdüğü, çok sayıda hayat kaybı, göç ve insanlık dramının yaşandığı İdlip’te, Astana anlaşmasının bir sonucu olarak üstlendiğimiz çatışmaları önlemeye yönelik barış misyonu taşıyan görevimizi sürdürmeye devam etmek olmalıdır. Bu iki alan dışında, dünyanın gözünün üzerinde olduğu Zeytin Dalı Harekâtını, Afrin bölgesi her türlü terör örgütünden temizleninceye kadar sürdürmekte alan hâkimiyetimiz için son derece önem taşımaktadır. Afrin teröristlerden tam olarak temizlenmeden başka bir hedefe, caydırmaya yönelik söylem ve faaliyetler dışında harekâtın icra edilmesi Afrin bölgesine yönelik harekâtı güçleştirebilir. Türkiye, bu bölge dışında Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Irak’ta da teröristlere karşı operasyonlar yürütmektedir. Bütün bu gelişmeleri dikkate aldığımızda siyasi hedef olarak belirlenen Münbiç’in teröristlerden temizlenmesi Afrin sonrası siyasi gelişmelere bağlı olarak değerlendirilmelidir.
Fırat nehri Suriye’yi ikiye ayırmaktadır. Her iki yöne geçiş için doğal bir engel ve ileride ABD’nin düşündüğü federal bir yapının da doğal sınırlarını oluşturmaktadır. Doğusu Irak sınırına kadar uzanmaktadır. Bu bölge Suriye’nin doğal gaz ve yeraltı kaynakları açısından en zengin bölgesidir. DAEŞ ile mücadele adı altında ABD destekli teröristler tarafından işgal edilmiş durumdadır. Bu bölge Suriye topraklarının %30’nu oluşturmaktadır. Ayrıca, ABD’nin kalıcı olduğunu gösteren emareler arasında bu bölgede geliştirdiği kara ve hava üslerinde oluşan 6 üssü bulunmaktadır. Özellikle hava üslerini İncirlik’e alternatif oluşturacak şekilde sürekli geliştirmektedir. Aynı zamanda bu bölge ABD’nin ilişkilerini çok iyi düzeyde olduğu Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile komşu olmaktadır. Bu hususu da dikkate aldığımızda, Fırat’ın doğusunun Türkiye’nin güneyinde istediği şekilde yönlendirebileceği ve kullanabileceği bir terör kuşağı oluşturmak için önemli bir coğrafi bölge olduğu, aynı zamanda bu kuşağın oluşması halinde ABD’nin en önemli düşmanları arasında saydığı İran ile de komşu olacağı dikkate alınmalıdır.
Fırat nehrinin batısı ise ağırlıklı olarak Suriye Rejimi, ancak varlığını borçlu olduğu Rusya ve İran destekli Hizbullah ve Devrim Muhafızları kontrolünde olduğu görülmektedir. ABD’nin Afrin’de desteklediği vekilleri dışında sadece DAEŞ’e yönelik harekât kapsamında kontrolü altına aldığı Münbiç bulunmaktadır. Bu bölgenin ABD açısından ikinci önceliğe sahip olduğu, Rusya veya Türkiye arasındaki görüşmelerde bir taviz unsuru olarak kullanılabileceği düşünülmektedir.
Bilindiği üzere Türkiye Zeytin Dalı operasyonunu bölgede var olan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte gerçekleştiriyor. Son günlerde basınımızda ÖSO’nun meşruiyeti ve mevcut durumu hakkında çeşitli tartışmalar yaşanıyor. Siz ÖSO hakkında neler söylemek istersiniz? ÖSO ile Türkiye’nin bu işbirliği uluslararası arenada Zeytin Dalı Harekâtı’nın meşruiyetine gölge düşürür mü?
Günümüzde adına hibrit savaş veya vekâleten savaş dediğimiz yeni bir savaş yöntemi uygulanmaktadır. Rusya’nın Ukrayna ve Kırım’da uyguladığı bu yöntemi, ABD Suriye’de YPG/PKK’lı teröristler başta olmak üzere bölgeden yanına çektiği muhtelif yerel unsurlarla oluşturduğu ve adını Suriye Demokratik Güçleri verdiği bir yapı ile uyguluyor. İran, Hizbullah’ı kullanıyor.
Kısacası bu harekât şeklinde yerel unsurlar etkin bir şekilde kullanılıyor. Türkiye, Zeytin Dalı harekâtında kullandığı Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adı verilen yapılanmanın oluşumunu ABD ile birlikte yapmaya çalışmış ancak ilk deneme başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Türkiye, ÖSO’nun eğitimlerine devam etmiş, ÖSO ilk olarak Zeytin Dalı Harekâtı’na nazaran daha küçük bir sahada ve daha az kuvvet kullanılarak gerçekleştirilen Fırat Kalkanı harekâtında kullanmış ve başarılı sonuç elde etmiştir. Harekât’tan alınan dersler doğrultusunda eğitim ve teşkilatlanma çalışmalarına devam edilmiş, TSK ile ortak eğitim ve tatbikatlar gerçekleştirildikten sonra Zeytin Dalı Harekâtı’nda kullanılmaya başlanılmıştır. ÖSO’nun meşruiyetini tartışmaya açanların, Suriye Demokratik Güçleri adı altında ABD’nin oluşturduğu yapılanmadan, bölgede kullanılan Hizbullah’tan söz etmemeleri manidardır. ÖSO Suriye’de mevcut rejime karşı olan Suriyelilerin oluşturduğu bir yapılanmalıdır. Suriye Demokratik Güçleri ve Hizbullah ne kadar meşru ise ÖSO’da o kadar meşrudur. Türkiye, Türk Silahlı Kuvvetleri ile sahada kullandığı ÖSO unsurlarının kontrolü ve sevk-idaresi için mutlaka koordinasyon sistemleri geliştirmiş ve bunların eğitimlerini yapmıştır. ÖSO unsurları kendi başlarına değil Türk Silahlı Kuvvetleri’nin planları doğrultusunda hareket etmektedir.
Geçtiğimiz hafta Rusya’nın Soçi kentinde toplanan Suriye Ulusal Diyalog Kongresini ve kongrede alınan kararları nasıl değerlendiriyorsunuz?
ABD’nin görünürde dışında olduğu bu kongrede alınan kararlar arasında; Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve halkın geleceğine seçimle karar vermesine vurgu yapılması, Suriye Güvenlik Güçlerinin yasalara uyumlu olarak Suriye sınırlarını koruması, yabancı güçlerle ve terörizmle mücadeleye devam etmesi, dini ve etnik kimlik farkı gözetmeden bütün Suriyelilere eşit davranması vb. konularda mutabakat sağlanmış olması, en azından “Nasıl bir Suriye olmalı?” konusunda, başlangıçta olsa, çok farklı gruplar arasında ortak bir adım atılması açısından önemli bir gelişme olarak görülebilir. Anayasa hazırlanması için ilk adımın atılması da dikkat çekici bir gelişme olarak ele alınmalıdır. Bu zorlu sürecin ilerleyebilmesi için öncelikle Suriye topraklarında silahların susması gerekmektedir. Silahlar elde bulundurulduğu ve kullanıldığı müddetçe sağlanan mutabakatların sürdürülmesinin kolay olmayacağı öngörülmektedir.
Ancak ABD’nin ve Rusya’nın Suriye’nin şekillenmesinde etkin rol oynayacakları muhakkaktır. İran’ı da işin içine katarsak, Suriye’nin mevcut üniter ve laik yapısını sürdürmesinin oldukça zor olduğu ve federal bir yapıya doğru gideceği kuvvetle muhtemeldir. ÖSO ve bölgeye yönelik harekâtı ile Türkiye’de şekillenme de söz sahibi olabilecektir.
Başlangıçta Rusya’nın istekli olmasına rağmen Soçi zirvesine PYD/YPG’yi temsilen herhangi bir katılımın olmamasını Türkiye’nin diplomatik başarısı olarak kabul edilebilir mi?
Zeytin Dalı Harekâtı konusunda Rusya ile sağlanmış olan mutabakat ve harekâtın yürütülmesinde gösterilen başarı, Türkiye’nin bütün milli güç unsurları ile bu harekâtı desteklemesi, Rusya’nın Türkiye’nin ABD ve NATO’dan uzaklaştırılması düşüncesi ve bölge ile ilgili konularda mutlaka dikkate alınması gereken bir güç olması gibi etkenlerin teröristlerin davet edilmemesinde önemli bir rol oynadığı değerlendirilmektedir. Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekatı’nın siyasi ve askeri sürecinde gösterdiği kararlı tutum, uluslararası hukuka uygun davranışları, insan haklarına uyum konusunda gösterdiği hassasiyet ve geçmişinde bölgede insanlık suçu işlediği Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Merkezi raporlarında açıkça gösterilen, ülkemize yönelik olarak, 700’ün üzerinde düzenlediği roket saldırıları ile sivil vatandaşlarımızın hayatlarını kaybetmelerine ve yaralanmalarına, ev ve işyeri hasarlarına yol açan bu teröristlerin davet edilmemesi Türkiye’nin argümanlarının dikkate alındığının da göstergesi olmuştur.
Münbiç veya başka bir bölgede ABD ve Türk askerinin karşı karşıya gelme riski var mıdır? Varsa bu risk karşısında Türkiye’nin atacağı adımlar neler olmalıdır?
Fırat’ın batısında ki sahada her zaman bu tür bir risk söz konusu olabilecektir. Kore’de birlikte savaşan, yakın zamana kadar içi boş olsa da stratejik ortak olarak adlandırılan ve müttefik İki NATO ülkesinin karşı karşıya gelmesinin birçok ülkeye hizmet edeceği muhakkaktır. ABD ile Türkiye’nin bu tür karşılaşması ilk değildir. Daha önce Ege Denizi’nde, Kıbrıs konusunda, tezkere konusunda ve hatta Hint keneviri ekimi konularında ciddi seviyeye ulaşan anlaşmazlık alanları söz konusu olmuştur. Ancak ilk kez alanda silahlı güçleri ile karşı karşıya gelme durumu söz konusu olmaktadır. Bu tür bir çatışmanın kazananları Rusya, İran ve Suriye rejimi olacaktır. Aynı zamanda NATO ciddi bir sarsıntı geçirecektir. Bana göre Münbiç konusunda bir uzlaşma sağlanacaktır. Ancak asıl sorunun Fırat’ın doğusunda karşımıza çıkacağını değerlendiriyorum. Fırat’ın doğusu ve batısına hâkimiyeti konusunda Rusya-ABD mutabakatının oluşması bölgeyi şekillendirecektir. Türkiye Fırat’ın doğusundaki oluşumun hedeflerinden biri olan İran ile yakın ilişkisini sürdürmesi, Suriye rejimi ve Irak ile mutlak işbirliğine gitmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum.
Son dönemde ciddi şekilde gerilen Türkiye-ABD ilişkilerinin yakın zamanda normalleşmesi mümkün müdür? ABD’nin bütün itirazlarına rağmen yapılan harekâtı ABD kabullenecek midir?
Trump; ABD’nin yönetiminde olduğu sürece ilişkilerin kısa zamanda normalleşmesini beklemiyorum. Konulara bakış açılarımızda büyük farklılıklar mevcut ve her geçen gün anlaşmazlık alanlarına yenileri ekleniyor ve mevcut olanlar derinleşiyor.
ABD; Türkiye’nin terörist olarak tanımladığı YPG/PYD unsurlarını vekâleten kullanmaya devam ettiği Fırat’ın doğusunda federal bir yapı kurma gayretlerinde bir değişiklik olmadığı, teröristlere verdikleri silahları geri almadıkları sürece anlaşmanın kısa vadede sağlanabilmesi mümkün görülmemektedir.
Zeytin Dalı Harekâtı konusunda her gün farklı söylemleri ile henüz kafalarında Türkiye’nin ne yapmak istediği veya Türkiye’ye ne cevap verilmesi gerektiği konusunda net bir düşüncenin oluşmadığını söylemek mümkündür.
Zeytin Dalı Harekâtı’nın ülkemizdeki Suriyeli mültecilerin topraklarına geri dönmesi için gerekli bir zemin oluşturabilme ihtimali nedir? Malumunuz olduğu üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan harekâtın bitiminde 3,5 milyon Suriyelinin topraklarına geri dönebilmesi için gerekli şartların bölgede hayata geçirilmiş olmasından bahsediyor. Bu konuda neler söylersiniz?
Afrin bölgesini El-Bab gibi değerlendirmemek gerektiğini düşünüyorum. Afrin’e göre çok ufak bir yerleşim yeri olan El-Bab ve çevresinde oluşturulan koşulların Afrin ve civarında oluşturulması epey bir zaman alacaktır. Yine de özellikle Türkiye’ye yakın yerleşim yerlerine geri dönüşler yaşanabilir. Güvenlik sağlandıkça geri dönüşler Afrin’e doğru genişleyebilir.
Suriye iç savaşının sona erdirilmesinde ve sınır güvenliğimizin kalıcı olarak sağlanmasında Türkiye’nin tekrar Esad yönetimi ile resmi olarak görüşmesi gerekir mi? Ankara ve Şam arasında ikili ilişkilerin yeniden hayata geçirilmesi söz konusu olabilir mi?
Mevcut gelişmeler bunu dikte ettirmektedir. Uluslararası ilişkilerde dostluklardan ziyade menfaatler ön plandadır. Ülkemizin menfaatinin rejim güçleri ile işbirliğini gerekli kıldığını düşünüyorum. İşbirliğine gidilmesi hem Afrin ve kuzeyinde elimizi güçlendirecek hem de İdlib bölgesi üzerinde ki kontrolümüzü arttıracaktır. Ayrıca daha derinlikte olan Münbiç ve Fırat’ın doğusu bölgesine yönelik bir olası harekâtta bize önemli katkı sağlayabilecektir. ABD tam anlamı ile işgalci devlet pozisyonuna düşürülecektir. Rusya ve İran ile olan ilişkilerimiz daha da güçlenebilecektir.