Ömür Kızıl

Tüm yazıları
...

Türkçülük, İrredantizm, Cavadbeyli...

İletişim: omurpasha@hotmail.com

Ömür Kızıl

Yaklaşık 150 yıllık geçmişe sahip olan Türkçülük hareketi; kültürel inkişaftan bağımsızlık mücadelelerine, basın-yayın faaliyetlerinden devlet kurmaya kadar geniş ölçekli bir faaliyet alanı içerisinde varlık göstermiştir. Gökalp’in deyişiyle Türkçülük, Türk ulusunu yükseltmek demektir. Türk kültür havzalarının genişliğini düşündüğümüzde geniş bir coğrafya perspektifine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Akçura da Türkçülüğün umumi bir karakter taşıdığını ifade ederken, Osmanlı Devleti’nin sınırlarını aşan bir yapıya sahip olduğunu belirtmektedir. Türkçülük bu bakımdan, Türk kültür ve siyasi birliğini hedefleyen bir fikir akımı olarak nitelendirilebilir. Türkçülüğü tam manasıyla idrak edebilmek için Türk tarihinin cereyan ettiği zaman-mekânsal referans noktalarına hâkim olmak elzemdir. Zira Türk tarihi, Türk topluluklarının yayıldığı geniş coğrafya sebebiyle diyakronik ve senkronik zaman nosyonlarını birlikte işe koşmayı gerektirmekte; bu zaman algısını geniş bir coğrafyayı içine alan mekânsal algı ile desteklemeyi zaruri kılmaktadır. Türk tarihinin bu niteliği, Türkçülüğün tarihine de nüfuz etmiştir.

İtalyanca kökenli bir sözcük olan irredantizm; dil, din, soy ve kültür birlikteliği olduğu halde herhangi bir devletin sınırları dışında kalan topluluğun yaşadığı bölge ile bahsi geçen devletin birleşmesi fikridir. ‘Pan’ hareketlerin tamamı irredantist eğilimler taşır; örneğin Panslavizm, Panarabizm, Pancermenizm gibi. Türk Dil Kurumu, irredantizm yerine ‘kurtarımcılık’ sözcüğünü önermektedir. Ancak literatürdeki yaygın kullanımı sebebiyle bu yazıda irredantizm tercih edilmiştir.

Türk kültür havzası göz önünde bulundurulduğunda dikkat çeken ‘kayıp vatanlar’ olgusu, irredantizm fikrinin Türkçülük düşüncesindeki yerini sorgulanabilir bir duruma getirmektedir. Pekâlâ, Türkçülük irredantist bir nitelik taşımakta mıdır? Bu sorunun cevabı Türkçülükten neyi anladığımıza göre değişir. Ziya Gökalp, Türkçülüğü, ülküsünün büyüklüğü bakımından üç aşamaya ayırmaktadır; Türkiyecilik, Oğuzculuk ya da Türkmencilik ve Turancılık. Yaklaşık bir asır önce, yalnızca Türkiyeciliğin gerçeklik alanına nüfuz ettiğini belirten Gökalp, bugünkü manzarayı görse muhtemelen yine aynı cümleyi kurardı. Bir sonraki aşama olan Oğuzculuk (Türkmencilik) ise; Türkiye, Azerbaycan, İran, Suriye, Irak ve Türkmenistan gibi ülkelerde yaşayan Oğuz Türklerinin kültürel ve siyasi birliğini hedeflemesi bakımından günümüz konjonktürel yapısında irredantist eğilimler barındırmaktadır. Turancılık ise bu ideali Türkistan ve Türklerin yaşadığı diğer coğrafyalara da yayılacak şekilde genişletmektedir. Bu sebeple, kayıp vatanlardaki Türkçü aydınlar sıklıkla hâkim devlet ve milletler tarafından tehdit olarak algılanmakta, saldırıya maruz kalmakta, hatta çoğu kez katledilmektedirler.

Ziya Gökalp’in Türkçülük kademelendirmesi, Türkiye’deki Türk tarih algısına hâkim olan Anadolu Oğuz perspektifi ile oluşturulmuştur. Dolayısıyla Türk Dünyası’na ve Türkçülüğe Anadolu merkezli bir bakıştır. Oysa Türkçülük bir kaynaktan başlayıp, diğer coğrafyalara aynı merkezden yayılmamıştır. Aşağı yukarı aynı dönemlerde birçok noktadan birlikte başlayıp aynı ideal için eş zamanlı çalışma boyutuna evrilmiştir. Nitekim Türkçülüğün bir asır önce siyaset sahasına sirayet ettiği döneme bakarsak; Trakya, Anadolu ve Kafkasya merkezli olmak üzere üç milli devlet kurduğunu; yine Anadolu, Kafkasya ve Türkistan gibi coğrafyalarda aşağı yukarı eş zamanlı bir varlık ve istiklal mücadelesi verdiğini görürüz. Diğer yandan bu farklı merkezler arasındaki etkileşim de gözden kaçırılamayacak boyutlardadır. Kafkas İslam Ordusu’nun Bakü harekâtı; İttihat ve Terakki ile Teşkilatı Mahsusa fedailerinin Kafkasya, İran, Türkistan ve Çin operasyonları; Kırımlı İsmail Gaspıralı’nın Tercüman gazetesinin tüm Türk Dünyası’ndaki dolaşımı bu etkileşim ve münasebetlere örnek gösterilebilir.

Günümüzde de Türkçülüğü yalnızca Anadolu merkezli düşünmek yanlış ve abestir. Zira kayıp vatanlar da dâhil olmak üzere diğer Türk yurtlarında da Türkçülük düşüncesi yolunda önemli çalışmalar yapıldığı görülmektedir. Bu konuda özellikle Nazarbayev yönetimindeki Kazakistan dikkat çekmektedir. Kazakistan’ın, Türkistan’ın diğer bölgelerine göre elli yıl daha önce Rus hâkimiyetine girdiği göz önüne alınırsa Nazarbayev’in çalışmalarının kıymeti daha iyi idrak edilebilir.

Tarihte de bugün de Türkçülüğü bir merkezden doğup, Türk topluluklarını bir araya getirmeye çalışan bir hareket olarak görmek yanlıştır. Türkçülüğün irredantist boyutu, daha çok farklı merkezlerin kucaklaşmaya çalıştığı bir hüviyete sahiptir. Günümüzde unutulmuş ve gerekli önem verilmemiş olsa da Türkçülük her şeyden önce bir kültür ve eğitim hareketidir. İrredantist eğilimin içini dolduracak yegâne faktör de kültür ve eğitim çalışmalarıdır. Aksi takdirde kayıp vatanlardaki Türk unsurların zamanla kültürel asimilasyona maruz kalma olasılığı yüksektir. Bu sebeple kayıp vatanlarda kültürel çalışmalara öncülük eden aydınlar önem arz etmektedir. Cavadbeyli gibi... Güney Azerbaycan Türkü Rahim Cavadbeyli gibi...

Pekâlâ, Pantürkist boyutunu dejenere etmiş, irredantist eğilimlerini törpülemiş, ‘Türkiyecilik’ vb. eksenlerde mikro milliyetçilik kapanına kısılmış bir Türkçülük; Kerkük’ü, Kırım’ı, Doğu Türkistan’ı, Tebriz’i ve Cavadbeyli’yi kurtarmak için gerekli sesi çıkarabilecek mi? Çıkarabiliyor mu?

O zaman Türkçülük, bir asır önce dahi sahip olup sonra kaybettiği hüviyete dönmek zorundadır.