İletişim: omurpasha@hotmail.com
Türk Dünyası Eğit-politiği açısından, ortak tarih ve mekân bilincinden geri kalmayacak öneme sahip olan bir diğer mesele “ortak alfabe” meselesidir.
Toplulukların karşılıklı etkileşimi ve entegrasyonu açısından önemli bir unsur olan uluslararası bilgi akışı, uluslararası iletişime bağlı olarak gerçekleşmektedir. Bilgi akışının önündeki en büyük engellerden birisi ise dil problemidir. Farklı dillere ve özellikle farklı alfabelere sahip toplulukların birbirleriyle olan etkileşimleri, aynı ölçüde zor gerçekleşmektedir. Bu durum farklı kültürler ve farklı milletler açısından belirli bir dereceye kadar kabul edilebilir. Ancak aynı kültürü paylaşan ve aynı dili konuşan toplulukların birbirleriyle olan iletişiminin önünde alfabe farklılığı ile ilgili bir problem bulunması oldukça talihsiz bir durumdur.
Türk kültür havzasının tarihi süreç içerisinde iç ve dış saikler sebebiyle geniş bir coğrafya içerisinde alt havzalara bölünmesi, bu yeni oluşan havzaların gerçekleştirdiği müstakil kültürel evrim olgusuna hayat vermiştir. Türk kültür havzaları, içerisinde gelişim gösterdikleri çevrede bulunan diğer kültürlerle empoze kültür değişmesi veya içtimai kültür karışması yoluyla etkileşime girmişler ve dolayısıyla dilleri de, kullandıkları alfabeleri de bu etkileşimden nasibini almıştır. İslamiyet’in Türk Dünyası’na nüfuz ettiği Orta Çağ boyunca, hemen hemen tüm Türk Dünyası’nda Arap alfabesinin kullanıldığı görülmektedir. Bu durum Yakın Çağ’a kadar uzunca bir süre bu şekilde devam etmiş ve farklı Türk kültür havzaları arasında ortak bir iletişim aygıtının tesisine imkân vermiştir. Ancak Türkistan’ın ve Kafkasya’nın Rus egemenliği altına girişi bölgede empoze kültür değişmesi adı verilen sürecin yaşanmasına sebep olmuştur. Özellikle Batı Türkistan ve Kafkasya’da cereyan eden bu süreç, Türk topluluklarının kullandığı alfabelerin birkaç kez değiştirilmesine sebep olmuştur. Kısaca bahsetmek gerekirse; önce geleneksel Arap alfabesi ıslah edilerek Türkçe’ye uygun birkaç harf eklenmiştir. Daha sonra 1919 Bakü Kurultayı’nda Türk aydınlarının ilgi gösterdiği Ortak Latin alfabesi, 1926 yılından itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Böylelikle ilk kez Batı Türklüğü ile Doğu Türklüğü arasında alfabe farklılığı baş gösterdi. Türkiye’de Arap alfabesi kullanılırken, Kafkasya ve Türkistan’da Latin alfabesi kullanılıyordu. Ancak bu durum yalnızca iki yıl sürdü, zira Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen Harf Devrimi (1928) ile Türkiye’de de Latin alfabesinin kullanımına başlandı. Böylelikle Türk Dünyası’nın büyük kısmında alfabe birliği tekrar sağlanmış oluyordu (Doğu Türkistan’da hala Arap alfabesi kullanılıyordu). Ancak bu durum da uzun sürmedi, Pantürkizm kâbusları gören Stalin, kontrolü altındaki bölgelerde müstakil bölgeler oluşturup, Kiril alfabesine dayalı müstakil alfabeler oluşturmak suretiyle, onarılması güç yaralar açarak Batı Türkistan’ı kendi içerisinde birkaç farklı alfabe kullanır hale getirdi. Böylelikle Batı Türklüğü ile Doğu Türklüğü kullandıkları alfabe bakımından tekrar birbirlerinden koptular. Günümüzde Kazakistan’ın Latin alfabesine geçiş kararında olduğu gibi yeni ve önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Ancak o gün gerçekleşen kopuş, bugün hala çözülmeyi bekleyen derin bir sorunu Türk Dünyası’nın kucağına bırakmıştır.
Ortak alfabe meselesini çözmek, Türk Dünyası bütünleşmesi açısından oldukça önemlidir. Bu husus ile ilgili gerçekleştirilecek olan çalışmalar, tüm taraflardan katılım sağlayan konunun uzmanlarınca etraflıca ele alınmak zorundadır. Dolayısıyla bu uzmanları bir araya getirebilecek uluslararası bilimsel organizasyonları (kurum, kongre, sempozyum vb.) tesis etmek ve sürdürmek Türk Dünyası Eğit-politiğinin en önemli amaçlarından birisi olmalıdır. Hâlihazırdaki Uluslararası Türk Akademisi bu tip organizasyonlar için öncü olacak şekilde donatılabilir. Ortak aklı işletecek mekanizmaların kurulması, bu tip bir çalışmada büyük öneme sahiptir. Zira tüm tarafların üzerinde uzlaşacağı bir tasarım ortaya koyabilmek ancak bu yolla mümkün olabilir. Ortak Türk Tarihi ile ilgili çalışmalarda yaşanan ihtilaflar ve bu ihtilafların yarattığı sonuçlar, alfabe konusunda atılacak adımlara karar verirken herkese ders olmalıdır. Sadece ortak alfabe meselesinde değil, Türk Dünyası Eğit-politiği ile ilgili tüm unsurlarda ortak aklı işletecek uluslararası organizasyonlar önem taşımaktadır. Mevcut kurumsal yapı göz önünde bulundurulduğunda, Türk Konseyi üyesi tüm devletlerin sponsorluğunda Uluslararası Türk Akademisi’nin acil olarak gerçekleştirmesi gereken organizasyonların başında; Uluslararası Ortak Türk Tarihi Kongresi, Uluslararası Ortak Türk Coğrafyası Kongresi ve Uluslararası Ortak Türk Alfabesi Kongresi gelmektedir. Bu kongreler belirli aralıklarla tekrar edilerek ilgili alandaki çalışmaların geliştirilmesi mümkündür. Bu tip kongreler sempozyum, panel ve açık oturumlarla da desteklenerek kamuoyu ve bilim çevrelerinde de mesele ile ilgili duyarlılık ve bilinç oluşturulabilir. Bu tip organizasyonlar gerçekleştirilmeden, “ben yaptım, oldu” şeklindeki bir zihniyetle ortaya çıkarılan çalışmaların, kamuoyunun ve bilim çevrelerinin onayını alması çok güç görünmektedir.
Ortak alfabe tesis edildiğinde, tüm Türk Dünyası’nı kat eden ortak yayınların üretilmesi ve dağıtımı da mümkün olacaktır. Bu yayınlar kitap, dergi, gazete, broşür vb. gibi matbu olabileceği gibi gelişen teknolojinin ürünleri olan e-kitap, sosyal medya, internet sitesi, yazılım, oyun vb. pek çok formatta karşımıza çıkabilir. İsmail Gaspıralı’nın bir asırdan fazla bir zaman önce Tercüman gazetesiyle başardığı işler göz önünde bulundurulduğunda, bugün de ümitvar olunması gerektiği ortadadır.
Ortak alfabenin tesisi, ancak bağımsız Türk devletlerinde mümkün olabilecektir. Ancak yukarıda bahsi geçen yayınlar aracılığıyla kaybedilmiş vatanlarda yaşayan milyonlarca Türk’e ulaşılması da mümkün olabilecektir. Bu tip yayınların kayıp Türk vatanlarındaki, Türkler tarafından kullanılan alfabelere göre de hazırlanması ve yayımlanması Türk Dünyası’nın mazlum coğrafyalarına da ulaşma imkânı sağlayacaktır. Bu tip bir tedbir ise, saldırı altındaki Türk kültür havzalarının yaşatılmasında bir bakıma payanda vazifesi görecektir.