Yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.
“Cumhuriyetin kurucuları kararlı, hızlı ve her alanda bir an önce sonuç alma arzusu ile hareket ediyordu. Onlar, koskoca bir imparatorluğun çocukları olarak büyümüş, gençlik yıllarında bu devletin yıkılışını önlemek ve diriltmek için çırpınarak bin bir acı içinde yoğrulmuş, sonunda onun kucaklarında can verişini yaşamış bir nesildi. İmparatorluğun çöküşü, sadece siyasî bir olay, harita üzerinde sınır değişmeleri değildi: Milyonlarca genç insanın kaybı, milyonlarca ocağın sönüşü, göçler, açlık, düşman istilâsı gibi tarifsiz acılar tufanı demekti. Kısacası onlar çöküş nesliydi. Bir daha çöküntüye, yenilgiye, ezilmeye rüyalarında bile yer veremezler, katlanamazlardı. Kazandıkları İstiklâl Savaşı’nın ardından kenara çekilip, bundan sonrasını siyasetin akışına bırakamazlardı. Siyaseti de yeni düzeni de kendileri biçimlendirecek; çöküşün enkazını kendileri imar edecek ve yeni Türkiye’yi kendileri inşa edecekti.
… Cumhuriyet’in kurucuları, tarihin ve talihin kendilerine sunduğu büyük fırsatın değerini biliyordu. İşte bunun için onların acelesi vardı. Kırılıp dökülene bakmadan ilerlemek, değiştirmek, çareler bulmak ve ülkeyi ayağa kaldırmak hırsı içindeydiler. Önlerine çıkan her engeli aşacaklar, yıkıp, ezip geçeceklerdi…” (Gün Sazak / Bir Şehidin Yolculuğu)
***
Eskişehir milletvekili Emin Bey (Sazak), 3 / 4 Mart 1925 gecesi, o günlerin siyasî olayları hakkında defterine yazdıkları arasında, bir konuya vurgu yapmış:
“… İsmet Paşa’nın Mudanya Mütarekesi’nde ve Lozan’da gösterdiği sağduyu olağanüstüdür. Bazıları, ‘daha alabilirdik’ diyorlar. Oysa bu yanlıştır. Avrupa, bugün eldeki sözleşmeyi (Lozan Anlaşması’nı) bile hazmedemiyor…”
Bu satırların yazıldığı günlerde Şeyh Sait isyanı başlamış, sürüyordu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin güney komşuları olan Suriye Fransa’nın, Irak ise İngiltere’nin elindeydi. Lozan’da çözülemeyen Musul meselesi üzerinde İngiltere ile yaşanan gerginliğin doruğa çıktığı sırada patlayan bu olayın ardında İngiliz parmağının olduğu kuşkusu vardı.
Avrupa’nın, Lozan Anlaşması’nı hazmedemediği; Türkiye’nin toparlanmasına, gelişmesine meydan vermek istemediği, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında görülüyordu.
Şeyh Sait patırtısı birkaç ay içinde söndürüldü. İsyan hareketinden beklenen sonuçlar elde edilememiş olsa bile Türkiye güvenlik kaygılarına itilmiş, Musul üzerindeki inatçı sesi kısılmıştı.
***
İmparatorluğun çöküş döneminde Yunan, Sırp, Bulgar, Ermeni ve Arap ayaklanmaları, yıkıcı etkiler yaratmıştı. Avrupa, bu isyanların kışkırtıcısı, destekleyicisi ve koruyucusu olmuştu. Osmanlı’nın son zamanlarında, özellikle Dünya Savaşı yılları ve sonrasında, İngiltere ve Rusya başta olmak üzere büyük devletler, Kürtlerle de ilgilenmişlerdi ama asıl oyuncak olarak Ermenileri görüyorlardı. Üstelik Hristiyan Ermeni devleti kurulmasını istedikleri Doğu Anadolu topraklarından Müslüman Kürtleri temizlemeden bu işin gerçekleşmesi zor olurdu. Fakat bazı umulmadık gelişmeler olmuş, Ermeni azınlık üzerine kurulan hesaplar bozulmuş; Türk İstiklal Savaşı sonrasında ise bir daha düşünülemeyecek biçimde çöpe atılmıştı. Artık Türkiye’de kışkırtılacak, isyan çıkartacak bir Hristiyan azınlık yoktu. Emperyalist oyun kurucuların kullanılabileceği etnik oyuncak, sadece Kürtler kalmıştı.
1927 Şubat’ında, Irak’ın Revandız kasabasında bir toplantı yapılır. Bazı Kürt ve Ermeni önderlerin katıldığı toplantıyı düzenleyen, İngiltere’nin Irak olağanüstü komiser yardımcısı Albay Edmons’dır. Kaymakam Seyit Taha’nın evinde, Türkiye’ye karşı Kürt – Ermeni ittifakının kurulması görüşmeleri yapılır. Kürt – Ermeni işbirliği ile Türkiye’de büyük bir isyan çıkarılacak, İngiliz ve Fransız desteğiyle Doğu Karadeniz’de Rize’den İskenderun’a çizilecek hattın doğusu Türkiye’den koparılacak ve bu topraklarda bağımsız Kürdistan ve Ermenistan kurulacaktır. Bunun için kurulacak örgütün adı Hoybun olacaktır. Bazı Kürtçe ağızlarında ‘kimlik, kişilik’ anlamında olan bu söz, Ermeni dilinde (aslı Hay-bun) ‘Ermeni yurdu’ demektir.
Mart ayında yapılan ikinci toplantıya Şeyh Sait’in oğlu Ali Rıza, kaçak Osmanlı subayları Kasım ve İhsan Nuri, Taşnaksutyun örgütü temsilcileri Leon Emirizyan, Sultanyan ve Arisyan katılmıştır. Sonraki aylarda devam eden toplantıların sonunda 5 Ekim 1927 tarihinde Beyrut’ta (Bihamdun kasabasında) büyük kongre yapılır ve Hoybun Cemiyeti resmen faaliyete geçer. Cemiyetin başkanlığına Celadet Ali Bedirhan getirilir. Eski Meclis-i Mebusan üyesi Vahan Papazyan ise Taşnak’ın Hoybun’daki temsilcisi olarak olağanüstü bir konumdadır.
Hoybun’un tek hedefi Türkiye’dir; komşu ülkeler Irak ve Suriye (İngiltere ve Fransa) ile İran’a hiçbir rahatsızlık verilmeyeceği kongrede ilan edilir. Kurulacak Kürdistan ve Ermenistan devletlerinin, bağımsızlık ve toprak bütünlüklerine saygı, işbirliğinin ana ilkesi olarak kabul edilir.
Hoybun’un amacı olan büyük ayaklanmada Kürt aşiretlerinin yanında Taşnaksutyun’un tecrübeli çete önderleri ve bazı Ermeni generaller görev alacaktır. Para ve silah desteği, İngiliz ve Fransızlardan gelecektir. Yunanistan ve İtalya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinden destek sağlanması temin edilecektir.
Sonuç olarak, bu işbirliği ile Türk’ün kanına ekmek doğranacak ve yeni kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti çökertilecektir.
21 Haziran 1928 tarihinde, Hoybun Cemiyeti Başkanı Celadet Ali Bedirhan ile Taşnaksutyun temsilcisi Papazyan arasında Halep anlaşması imzalanmış ve Türkiye’ye karşı resmî ittifak kurulmuştur.
Hoybun’un kuruluşundan başlayarak, gösterdiği faaliyetler, yayınları ve gizli ilişkileri, Türkiye tarafından hassasiyetle takip edilmiştir. İçişleri Bakanlığı’nın 18.7.1929 tarihli gizli bir yazısında; “Suriye’de bir Kürt ordusu nüvesi vücuda getirildiği, bu orduda Ermenilere de görev verildiği…” bildirilmektedir. Ayrıca Papazyan’ın Suriye’nin kuzeyinde Ermeni ve Kürtleri yerleştirdiği, çeteler kurduğu ve bu çalışmaların Fransız yönetimi tarafından desteklendiğini bildiren raporlar bulunmaktadır.
Hoybun’un yönettiği Ağrı İsyanı, Eylül 1930’da yapılan askerî harekâtla kısa sürede bastırılmıştır. İhsan Nuri ve diğer elebaşları İran’a kaçmışlardır. Bu olaydan sonra gücünü kaybeden bu örgüt, yine de çalışmalarına devam etmiştir. Türkiye ile Fransa arasında Hatay meselesinin yarattığı gerginlik sırasında Fransızların Hoybun’a verdikleri destek canlanmıştır. Hatay konusunun çözümü ve İkinci Dünya Savaşı’nın patlamasıyla, Türkiye’ye karşı oynanan Kürtleri kullanma oyunu (şimdilik) donmaya bırakılmıştı…
***
Irak ve Suriye, yangın yeri ve ölüm tarlaları…
Türk ordusu, bu günlerde Afrin’de adım adım temizlik yapıyor…
Türkiye’nin Suriye ve Irak sınırlarında yaşanmakta olan sıcak olaylar, yeni ortaya çıkan belalar değil; yüz yıl öncesinde yaşananların devamıdır.
Amerika’nın Irak ve Suriye’de oynamakta olduğu oyun, 1920’lerde İngiltere’nin ve Fransa’nın oynadığı kanlı oyunun bugüne uyarlanmış taklididir. Tarihî bir fırsat yakalamış olan Rusya da kendi rolünü oynuyor.
Irak ve Suriye cephesinde yeni bir şey yok…