Yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.
Saltanat ve servet olan her yerde bu iki karakter birliktedir. Bunların bir arada olmadığı hiçbir güç merkezi düşünülemez. Tarih boyunca devlet idaresi hakkında yazılmış siyasetnamelerde, siyasî biyografilerde, hatıralarda, destanlarda, efsanelerde bu gerçek tekrarlanır ve yöneticilere uyarılar yapılır, öğütler verilir. Hakan, halife, kral, bey; bütün liderlerin en zayıf yanı, yalaka kuşatmasına karşı dirençsiz olmaktır. Yöneticilerin, şahsiyetli, bilgili, dik başlı, açık sözlü insanlara tahammül etmesi zordur. Çoğu, her şeye baş sallayan dalkavukları, onun hoşlandığı gibi konuşma kıvraklığına sahip olan sinsileri tercih etmeye yatkındır. Böyle olunca çevrelerinde git gide dürüst insanlar azalır, ülkeyi yönettiğini sanırken düşük karakterli bir zümre tarafından yönetildiğini, oynatıldığını fark edemezler. Bunun acısını da ülke çeker.
Kutadgu Bilig’de tekrarlanan bir öğüt:
“İsizler yakın bolsa begler tapa, / Uzadı isiz elgi ilke tüpe”
(Beylerin etrafını kötüler kuşatırsa / İl’e tamamen kötüler hâkim olur.)
***
Türkiye’de, demokrasinin hukuk ve ahlâk temelli ilkeleri benimsenip kökleşemedi. Demokratik düzene geçtiğimiz yetmiş yıldan beri bütün siyasi partiler, hararetle hukuk ve ahlâk savunuculuğu yapmış, bu direkler üstüne kuracakları demokratik bir yönetim vadetmiştir. Parti tüzükleri, programları ve bitmez tükenmez nutuk boşboğazlıkları, hep bunu tekrar etmiştir. Fakat her şey tersine yol almış, git gide siyasî ahlâk çoraklaşmış, devlet yönetimindeki çürüme yayılmıştır. Bu yüzden Türkiye, sürekli dalgalanmalar, savrulmalar yaşıyor.
“Demokrasinin vazgeçilmez unsuru” olan siyasi partilerin hepsi despotik, dar ekipçi, keyfî yönetim biçimiyle yapılanıp yürümektedir. Bu şartlar, gücü sınırlanamaz liderler ve onların etrafını saran yalaka çemberleri yaratmaktadır.
Yalakalığın ilk şartı, mangalda kül bırakmadan yerli yersiz lideri övmektir. Lider, büyüktür, çok büyüktür, bilgedir, gökten zembille inmiştir. Asla yanlış yapmaz. Liderin hoşlanmadığı bir söze, bir yazıya, bir teklife veya bir davranışa asla tahammül edilemez… Bu zihniyete bürünen bir yönetim, töresi, hukuku ve sağduyusu olmayan bir yönetimdir. Bu hastalıklı yapıda sürekli yanlışlar, gerginlikler, kırgınlıklar ve problemler sürüp gidecektir.
Gevşek dokulu partilerde, fikir, inanç, ideal ortaklığı söz konusu değildir; insanlar arasındaki yakınlık derecesi “partidaş” olmaktır. Fakat fikrî temeli olan, ortak değerleri ve ülkü birliği olan bir kitlenin oluşturduğu siyasî hareketlerde çok derin ve sıkı bağlar vardır. İnsanlar, ortak duygulara, heyecanlara, hatıralara sahiptir. Bu partilerde, yöneticilerin haksız, değerlere aykırı davranışlarına karşı duyulan tepkiler, kırgınlıklara ve öfke patlamalarına yol açar.
Derin köklü ülküleri olan insanların siyasete ilgileri, para aç gözlüğü veya koltuğa kurulma hırsından kaynaklanmaz. Türk Milleti için kurdukları uçsuz bucaksız hayalleri vardır. Geleceğin “Büyük Türkiye’sini” kurmak uğrunda göze alamayacakları fedakârlık, atılmayacakları bela yoktur. Kendileri için siyaset, bir ömür törpüsü, bir çile yumağı olsa da uzak duramazlar. Üye olmasalar bile gönül bağıyla bağlandıkları partinin yanlış tutumlarına, beceriksizliğine kızarlar. Kırgınlıkları derin, öfkeleri keskindir. Zaman içinde hoşnutsuzluk ve ümitsizlik arttıkça parti yönetimine duydukları gömgök öfkeye gömülürler.
Bu “gök öfke” dalgasından ayrı, sahipleri ve sebepleri bakımından çok daha farklı ikinci bir öfke dalgasının oluşması da kaçınılmazdır. Bu, doyurulamayan yalakaların öfkesidir. Yalaka, ilçe başkanı, il başkanı, parti yöneticisi veya lidere yakın olmaya gayret eder; bunlar ona çevrede bir itibar sağlar, iş hayatında kapılar açar. Belediye başkanı, milletvekili olma hayal ve hesapları için sıçrama tahtası olur. Milletvekilliğine soyunur, aday gösterilmez veya listede seçilebilecek sıraya konmazsa lidere kinlenir. Milletvekili yapılırsa, başı göklere değer, lidere övgü destanları döktürür. Zaman akar, yeni seçimler gelir; bu defa aday yapılmazsa düşman olur. Eğer ikinci defa milletvekili yapılmış da üçüncü dönem liste dışı bırakılmışsa çok daha azgın bir öfkeyle düşman kesilir.
Bu tiplerin öfkesinin hududu yoktur. Daha dün nice övgüler düzdüğü büyük lideri hakkında, dürüst düşmanların asla yapmayacağı ölçüde acımasız sözler savurur. Yaptığı şey tenkit değil, gözü dönmüşlüğün saldırısıdır. Her sohbet halkasında liderin cahilliğini, aptallığını, ahlaksızlığını anlatır. Bir doğruya bin yalan katar. Onu tanıyanlar, dünkü sözlerini bilenler, bunları duyunca şaşkınlık duyarlar. Liderin kulağına gidince o da şaşar; bu kişiye neler verdiğini düşünür ve üzülür. Bir grup tarafından hançer vuruşlarıyla delik deşik edilen Sezar’ın, en sevdiği yalakasının da bıçağını yiyince söylediği son sözü aklına düşer: “Sen de mi Brütüs!” Aslında şaşılacak bir durum yoktur. Bir halk deyimi, bu hali berrak bir ifadeyle anlatır: “Yalaka itin yalını kesersen, yaladığı kıçı ısırır.”
Yıllar geçtikçe, lidere düşman kesilen eski yalakaların sayısı çığ gibi büyür. Birbiriyle dert ortağı, sohbet ortağı olurlar. Artık “Şu adamı başımızdan defetmek…” konusunda düşünceler ve kurgular düzer, bitmez tükenmez konuşmalar yaparlar. Bunun için dost – düşman herkesle işbirliği çareleri ararlar. Kaynattıkları fitne kazanı kabardıkça kabarır, kitleleri zehirler. Böyle yal verilmemiş veya yalı kesilmiş yalakaların gözlerini kan bürür, beyinlerini kıpkızıl öfke istila eder.
Bu “kızıl öfke”, vatan, millet, devlet için duyulan kaygılardan değil; yalakanın öz hırsından kaynayıp fışkırdığı için hiçbir ahlâk sınırı tanımaz. Bunların içinde bazıları, gerçek “közkaman” tiplerdir. Yıllarca dillerinden düşmeyen kutlu değerlere düşmanlığı bilinen, yerli – yabancı herkesle, her lobiyle, her örtülü servisle iş birliği içine girmekten kaçınmazlar.
Yalaka, bir kapıdan kovulunca başka kapıya gider, bir ayaktan tekme yerse yalayacak başka ayak arar. Eğer bir şey bulamazsa, kuyruk sallayarak eski kapıya döner, ısırdığı ayağı tekrar yalamaya koyulur.
İnsanlar, fikir değiştirebilir, din değiştirebilir, siyasi kanaat ve tavır değiştirebilir. Bunlar insanca hallerdir, o insanın kendi tercihi ve hakkıdır. Bu yüzden hiç kimseyi suçlamak, karalamak hakkına kimse sahip değildir. Yalakalar, efendilerine ihanet ederken işte bu posta bürünmeyi de iyi becerirler.
Yalaka karakteri, güce tapar, güçlüyü putlaştırır ve güç sahibi olmak hırsıyla yanar. Para veya koltuktan başka değer tanımaz. Bunlar uğruna girmeyeceği kılık, boyanmayacağı renk, oynamayacağı oyun yoktur.
***
Tarih boyunca, iyi yönetici olabilmenin yolları, liderlerin sahip olması gereken vasıflar gibi konularda nice kitaplar yazılmıştır. Yönetim başına gelenler için yazılan öğütlerde en can alıcı uyarılar, yalakaların yol açacağı felaketler üzerinedir.
Siyasetin iki ana karakteri, liderler ve yalakalar: Birinin olduğu yerde öteki olmazsa, olmaz…