İletişim: omurpasha@hotmail.com
Milliyet asabiyetinin oluşumunu etkileyen süreçler bir önceki yazıda ele alınmıştı(1) (başarılı bir akademik ilgi dönemi, yaygın eğitim, gelişmiş ulaşım ağı ve makro ölçekli pazarlar). Türk milletinin oluşumu sürecinde bu faktörlerden eğitim ve ulaşım ağının ülke genelindeki dağılımı iki ana kompartımana ayrılmış olan Türk kültür havzaları açısından farklı nitelik ve niceliklerde gerçekleşmiştir.
Bu yazıda sunulan verilerin yurt genelindeki dağılışının daha sağlıklı değerlendirilebilmesi açısından Anadolu ve çevresinde yer alan Türk kültür havzaları haritası göz önünde bulundurulmalıdır.
Harita-1: Anadolu ve Çevresindeki Türk Kültür Havzaları(2)
Türk milliyetçiliğinin ortaya çıkıp geliştiği süreç boyunca, milliyet asabiyetini ortaya çıkarıp besleyen bu faktörlerin yurt genelindeki orantısız dağılışı, ülkenin farklı bölgelerine milliyet asabiyetinin geliştirilmesi için değişen oranlarda fırsatlar sağlamıştır. Milliyet bilincini oluşturabileceği düşünülen “modern eğitim” kurumlarının 1876, 1892-1893, 1905-1906 ve 1906-1907 yıllarındaki dağılımı aşağıda sunulmuştur. Ayrıca aynı dönemlerde demiryollarının yurt genelindeki dağılımı da ele alınmıştır.
Öncelikle okuryazarlık oranını arttıracağı ve temel bir eğitim vereceği öngörülebilecek olan ilkokul düzeyindeki mekteplerin dağılışı incelenebilir. Harita-2, 1892-1893 yıllarında mekteplerin (cedit) yurt genelindeki dağılışını bugünkü Türkiye sınırları bağlamında göstermektedir.
Harita-2: Mekteplerin (Cedit) Yurt Genelindeki Dağılışı (1892-1893)(3)
Not: Haritada gösterilen merkezler vilayet merkezleri olup çevrelerinde yer alan şehirlerdeki okulları da kapsamaktadır.
Harita-2’de görüldüğü üzere modern eğitim sisteminin uygulandığı mekteplerin yurt genelindeki dağılışı oldukça orantısız bir şekilde gerçekleşmiştir. Özellikle Hopa-Tarsus hattının doğusundaki okul sayısının, hattın batısındaki okul sayısına oranla düşük olduğu görülmektedir. Bu durumun halk içerisindeki okuryazarlık oranını olumsuz etkilemiş olacağı öngörülebilir. Ancak bu sayılara eski usulde eğitim veren kurumların dahil edilmediği de hesaba katılmalıdır.
Yukarıda belirtildiği gibi milliyet bilincinin gelişiminde tarih, coğrafya ve kültür ile ilgili ortaokul ve lise düzeyindeki eğitimin büyük bir rolü vardır. Harita-3, 1876 yılındaki mevcut rüştiyelerin yurt genelindeki dağılımını Türkiye sınırları bağlamında göstermektedir.
Harita-3: Rüştiyelerin (Cedit) Yurt Genelindeki Dağılışı (1876)
Harita-3’de görüldüğü üzere, 1876’da Hopa-Tarsus hattının doğusunda Diyarbakır, Erzurum ve Halep vilayetleri haricinde rüştiye bulunmamaktadır. Rüştiyelerin yurt genelindeki dağılımı göz önünde bulundurulduğunda toplam sayının yetersiz, dağılışının orantısız olduğu görülmektedir. Bu durum milliyet asabiyetinin geniş halk kitlelerinde ortaya çıkıp yayılabilmesi için eğitim şartlarının uygun olmadığı şeklinde yorumlanabilir.
Tarihi süreç içerisindeki belirli bir ana odaklanan yukarıdaki haritaları daha anlamlı şekilde değerlendirebilmek için istatistiki verilerin elverdiği ölçüde aynı faktörlerin farklı zaman dilimlerinde gösterdikleri dağılımlara bakılabilir. Bu bağlamda 1905-1906 yıllarına gelindiğinde ilkokul düzeyinde eğitim veren mekteplerin ne şekilde dağılım gösterdiği Harita-4’te sunulmuştur:
Harita-4: Mekteplerin (Cedit) Yurt Genelindeki Dağılışı (1905-1906)
Harita-4’te görüldüğü üzere modern eğitim sisteminin uygulandığı mekteplerin yurt genelindeki dağılışı, 1892-1893 yıllarında olduğu gibi yine orantısız bir şekilde gerçekleşmiştir. Hopa-Tarsus hattının doğusundaki okul sayısının, hattın batısındaki okul sayısına oranla dikkat çekici ölçüde düşük kalmaya devam ettiği görülmektedir. Diğer yandan önceleri Orta ve Kuzey Anadolu’daki mektep (cedit) yoğunluğunun batı illerine kaymış olduğu görülmektedir. Aynı yıllarda rüştiyelerin ne şekilde dağılım gösterdiğine bakıldığında o konuda da benzer bir tablo ile karşılaşılmaktadır (bkz. Harita-5).
Harita-5: Rüştiyelerin (Cedit) Yurt Genelindeki Dağılışı (1905-1906)
Harita-5, rüştiyelerin yurt genelindeki orantısız dağılımının aradan geçen otuz yılda (1876-1906) artarak devam ettiğini net bir şekilde göstermektedir. Mekteplerde olduğu gibi rüştiyeler de batı illerinde artarken Hopa-Tarsus hattının doğusu ile batısı arasındaki dengesizlik ciddi oranda artmıştır. Okulların, farklı mikro kültür havzalarının ittihadına olanak sağlamak suretiyle makro kültür havzalarını inşa etme konusundaki olası etkileri göz önünde bulundurulduğunda; yukarıdaki haritalarda sunulan tablonun Hopa-Tarsus hattının doğusu ve batısında kalan “Batı Türklüğü” ile “Doğu Türklüğü” arasındaki kültürel farklılıkları bir müddet daha yaşatmaya imkan sağladığı söylenebilir. Ancak bu durumu besleyen faktörler eğitim imkanlarının orantısız dağılımından daha fazlasını barındırmaktadır. İçtimai kültür karışmasına imkan sağlayan önemli bir diğer faktör, ekonomik kaynakların farklı bölgeler arasındaki geçişkenliğini arttıran ve böylelikle farklı bölgeler arasında iletişim ve entegrasyon imkanlarını doğuran “ortak pazar”dır. Bölgelerin ekonomik kaynaklarını, diğer bölgelere taşıyan en önemli araç gelişmiş ulaşım ağıdır. Bahsettiğimiz 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında ekonomiye ve ticarete yön veren, farklı bölgeleri birbirine bağlayan en önemli ulaşım ağı demiryollarıdır. Bu sebeple demiryollarının inceleme konusu yapılan dönemde yurt genelindeki dağılışına bakıldığında bölgeler arası entegrasyon ve ortak pazar konusunda fikir edinilebilir.
Harita-6’da 1876 ve 1909 yılları arasında inşa edilen ve kullanılan demiryolları gösterilmiştir.
Harita-6: 1876-1909 yılları arasında inşa edilen ve kullanılan demiryolları
Harita-6’da görüldüğü üzere 1876-1909 yılları arasında inşa edilen ve kullanılan demiryolları çoğunlukla Hopa-Tarsus hattının batısında yer almaktadır. “Kıyılar” ve “orta bozkır” kültür havzaları birbirine demiryolu ile bağlıyken bu hat üzerinde yer alan “Toros dağları” kültür havzasının bazı kesimlerinin de bu havzalara bağlandığı görülmektedir. Demiryollarının Hopa-Tarsus hattının doğusuna geçtiği tek nokta, güneyde Adana’da yer almakta olup buradan Hicaz’a ulaşmak üzere Halep’e ve daha güneyde Arap nüfus ile meskun coğrafyalara bağlanmaktadır. Dolayısıyla “Verimli Ovalar” kültür havzasının kıyısından geçerek güneydeki Arap coğrafyasına bağlanan demiryolu hattı, “Yayla Dağlar” kültür havzasının yakınından dahi geçmemektedir. Ancak Osmanlı coğrafyası açısından düşünüldüğünde Halep’ten Musul’a kıvrılan hat, “Yayla Dağlar” kültür havzasının güneyinden geçerek Bağdat’a dönmektedir. Ulaşım konusunda yaşanan bu yalıtılmışlık, bölgenin ortak pazardan uzak kalmasına da sebep olmuş ve bölgeler arası iletişimin önüne geçmiştir. Ortak pazarın olmayışı konusundaki en büyük göstergelerden birisi, şehirden şehire ve bölgeden bölgeye farklılık gösteren ölçü birimleridir (uzunluk, ağırlık vb.).
Görüldüğü üzere, 1876-1906 yılları arasında okulların dağılımında gözlenen dengesizlik aynı dönemlerde gelişim gösteren demiryollarının dağılımında da izlenmektedir. Bu durum Doğu Türklüğünün tarihsel ve kültürel bir hinterlanda sahip olan “mikro Türk kültür havzası” olma durumunu perçinlemiş ve milliyet bilincinin teşekkülünün hemen öncesinde gerçekleşen bölgeler arası entegrasyondan mahrum kalmasına sebep olmuştur.
Kısaca özetleyecek olursak; Batı ve Orta Anadolu’nun Osmanlı siyasi hakimiyetinde birleşmeleri, Doğu Anadolu’nun Osmanlı hakimiyetine girmesinden çok önce gerçekleşmiş olup bu esnada Doğu Türklüğü bağımsız farklı Türk devletleri kurmuştur. Bu ayrılık durumu, Osmanlı’nın bölgeyi kontrol altına almasıyla 16. yüzyıl başlarından itibaren en azından siyasi olarak ortadan kalkmıştır. Ancak Hopa-Tarsus hattında yer alan dağ kuşağının teşkil ettiği fiziki set, bu bölgeyi batıdaki diğer Türk kültür havzalarından önemli bir ölçüde ayrı tutmaya devam etmiştir. Birkaç yüzyıl sonra ortaya çıkan modern anlamdaki milliyet asabiyetinin kitlesel gelişimine imkan sağlayan eğitim, ulaşım ve pazar şartlarının yurt genelindeki dağılımı yine Hopa-Tarsus hattındaki fiziki engele takılmış ve Doğu Türklüğü’nün kültürel yalıtılmışlığı bu kritik dönemde bir müddet daha devam etmiştir. Dolayısıyla Anadolu’nun Türkleşme sürecinde hattın batısında teşekkül eden mikro Türk kültür havzaları, yüzyıllar içerisinde büyük ölçüde (tamamen değil)(4) bütünleşirken; hattın doğusundaki mikro Türk kültür havzaları bu içtimai kültür karışmasından büyük ölçüde uzak kalmıştır. Mevcut durumun izleri bugün hala gözlenebilmektedir. Anadolu’nun farklı coğrafyaları arasında Türkçe’nin farklı şive ve ağızlarla konuşulduğu bilinmektedir; ancak en bariz farklılık Hopa-Tarsus hattının doğusu ile batısı arasındadır. Doğu Türklüğü’nün konuştuğu Türkçe, Batı Türklüğü’nün konuştuğundan daha çok Azerbaycan ve Türkmeneli Türklerinin konuştuğu Türkçe’ye benzemektedir. Zira Azerbaycan ve Türkmeneli, doğal “Yayla Dağlar” kültür havzasının yapay siyasi sınırlarla bölünmesi suretiyle ondan ayrı kalan parçalarıdır.
Kültürel yalıtılmışlık, Doğu Türklüğünün inşa ettiği kültür havzasının “müstakil” mahiyetini güçlendirse de; milletleşme sürecinde bu bölgede yaşayan Türkler de ülkenin üniter yapısını kuvvetlendiren kimlik edinimini başarılı bir şekilde gerçekleştirmişlerdir. Türkçülüğün ortaya çıktığı ve gelişim gösterdiği dönemlerde bu hareket içerisinde yer alan ve hatta harekete yön veren aydın kadrolarında Doğu Türklüğü içerisinden gelen isimlere; Türk devletinin ve milletinin mukadderatını ilgilendiren tarihi olaylarda bölge ahalisinin takındığı tavır ve üstlendiği rollere dikkat edildiğinde bu husus net bir şekilde gözlenebilir. Ancak bu kadar net görünen bu gerçeğe rağmen son dönemlerde bir sorun hasıl olmuş durumdadır.
Tarihi şartların şekil verdiği Doğu Türklüğü’nün kendisine has kültürel yapısı, bazı sakıncalı değerlendirmelerle etnisiteyi ön plana alan farklı bir kavmiyete mensubiyet ile ilişkilendirilmeye çalışılmaktadır. Bölücülüğün bir türevi olduğu aşikâr olan bu anlayış, ilginç bir şekilde Batı Türklüğü içerisinde kendisine yer bulmuştur. Doğu Türklüğü, tarihi şartlar içerisinde cereyan eden her türlü mahrumiyete rağmen muhafaza ettiği kimliği ve inşa ettiği kadim Türk kültür havzası ile Türk tarihindeki yerini almıştır. Bu yanlış anlayışın kök salıp güçlenmesi ve Doğu Türklüğünün batıdaki soydaşları tarafından ötekileştirilmesi; Hopa-Tarsus hattının doğusundaki Türk kültür havzasının kaderine terk edilmesi suretiyle (ki bölge son birkaç on yıldır ciddi demografik saldırı altındadır), Türk eliyle Türk vatanından koparılmasına vesile olabilir. Halk içerisinde kendisine yer bulan bu sakat anlayışın ortadan kaldırılması, geniş çaplı ve örgütlü bir programla belki mümkün olabilir.
Yukarıda 1876-1909 yılları arasındaki verilerin sunduğu karamsar tablonun 1930’larda ortadan kalkmaya başladığı ve olumlu gelişmelerin günümüze kadar bazen artarak bazen azalarak devam ettiği söylenebilir. Harita-7, demiryolu ağının cumhuriyetin ilk yıllarındaki gelişimini göstermektedir.
Harita-7: Demiryollarının gelişimi
Harita-7’de görüldüğü üzere 1930 yıllarda Türkiye’de büyük bir devrim gerçekleşmiş ve Hopa-Tarsus hattının doğusu ile batısı dönemin en gelişmiş kara ulaşım teknolojisi ile birbirine bağlanmıştır. Bu durum ortak pazarın gelişimi konusunda ölçü birimlerinin standartlaştırılması ile desteklenmiş ve bölgeler arasında ekonomik entegrasyonun yolu açılmıştır. Okulların yurt genelindeki dağılımında da benzer stratejiler izlenmiş ve bu durumun yarattığı handikap da büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır.
Yukarıda sunulan olgusal verilerle açıklanmaya çalışılan bölgenin kültürel yalıtılmışlığı, Cumhuriyet döneminde büyük ölçüde aşılmış ve söz konusu dengesizlik büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır. Her ne kadar içtimai kültür karışması bir anda gerçekleşmese de; onlarca yıldır bu süreç başarılı bir şekilde devam etmektedir. Karşılaşılan sorunlarla doğru bir şekilde mücadele edilebilirse bu süreç akamete uğramadan devam edebilir. Türk devletleri, günümüzde artan işbirliği ile Türk Birliği’nin uluslararası kurumsal altyapısını (Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi vb.) oluşturmaktadır. Bu tip bir Türk Birliği’nin temelinde Türk Kültürü yatmaktadır. Dolayısıyla Türk Birliği ve Türk Kültür Birliği yolunda Türkiye’nin kendi içerisindeki bu meseleleri acil bir şekilde aşması gerektiği söylenebilir.
(1) Bu yazımızın daha anlaşılır olması açısından bir önceki “Doğu Türklüğü” başlıklı yazının okunması tavsiye edilir. (https://www.millidevletgazetesi.net/KoseYazisi/dogu-turklugu-3850)
(2) Harita-1’in oluşturulmasında Güvenç (1996)’in “Küçük Asya’nın Kültür Bölgeleri” başlıklı haritasından faydalanılmıştır.
(3) Bu yazıda kullanılan okul sayıları ile ilgili istatistiki veriler Kodaman (1999)’dan alınmış ve harita üzerinde sunulacak şekilde hazırlanmıştır. Kodaman, B. (1999). Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi. Ankara: Türk Tarih Kurumu.
(4) Anadolu’nun farklı bölgelerinde yaşatılan Türkçenin farklı şive ve ağızları; farklı gelenek ve görenekler bu durumun izlerini hala taşımaktadır.