Ömür Kızıl

Tüm yazıları
...

İttihad’ın 21. yüzyıl uyanışı: Anka mı? Romantizm mi?

İletişim: omurpasha@hotmail.com

Ömür Kızıl

20. yüzyıl, Türk coğrafyasında felaketler ile birlikte başlamıştı. Anadolu, Trakya, Kuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyasındaki bağımsız Osmanlı Devleti dışında, diğer tüm Türk beldeleri işgal altında bulunuyorken; bu yüzyıl, Osmanlı devleti için de benzer bir akıbeti doğuracakmışçasına tarih sahnesine giriş yapmıştı. Yüzyıllardır süren siyasi, sosyal ve kültürel yozlaşma, 16. yüzyılın muhteşem teşkilatını çöküş noktasına getirmiş bulunuyordu. Böyle bir durumda iken çöküşü engellemek için çare arayan Türk aydınlarının önemli bir kesimi, İbni Haldun’un devlet teorisini(1) çürütmek için altruist intiharı bir yöntem olarak tatbik ettikleri onurlu bir mücadelenin içerisine girmişlerdi. Bu mücadelenin içerisinde örgütlü bir Jöntürk hareketi olarak İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) dikkat çekmektedir.

İTC, II. Meşrutiyet’in ilanına önayak olup 1908-1918 yılları arasında kısa aralıklarla iktidarda bulunan bir siyasi partiye dönüşmüştür. Trablusgarp savaşı (1911), Balkan savaşları (1912-1913) ve I. Dünya Savaşı (1914-1918) gibi Türk tarihinin en zorlu dönüm noktalarından birinde siyasi ve askeri alanlarda başat güç olan teşkilat, ‘milli’ duruşu ile Türk tarihindeki yerini almıştır. Türkçülüğün siyasi teşkilatlanmaya aktif bir şekilde sirayeti ilk defa İTC kontrolünde gerçekleşmiş, daha sonra Cumhuriyet döneminde devam etmiştir.

1926 yılında İttihatçıların tasfiye edilmesinden sonra uzunca bir süre; İttihat ve Terakki, adı zikredilmeyen bir teşkilata dönüşmüştür. Geçen on yılların ardından, 21. yüzyılda, özellikle de içerisinden geçmekte olduğumuz bu dönemde, İTC ve önderlerinin, Türkçü teşkilatlar ve kesimler arasında tekrar popülerlik kazandığına şahit olmaktayız. Milli politikanın ihyası ve emperyalizm kıskacındaki ülkede kanının son damlasına kadar vuruşma noktasındaki onurlu duruşları gibi İttihatçıların bu popülariteyi açıklayabilecek pek çok meziyetleri vardır. Lakin uyanışı tetikleyen veya mümkün kılan nedir? ‘İttihatçı’ ruhunu 21. yüzyılda uyandıran şey nedir? İttihatçı ruhu ‘anka’(2) misali dirilmekte midir? Yoksa bu ilgi, romantik milliyetçi hislerin alelade bir ürünü müdür?

‘Savaşçının Dokuz İlkesi’ başlıklı kitabı ile tanınan, Türkçülüğün hakiki manadaki entelektüellerinden Mete Aksoy, son yıllarda yükselen İttihatçı ilgisinin ciddi bir kısmının ‘romantik arabeskçilik’ içerdiğine vurgu yaparak bu konuya dikkat çekmiştir. Bu konuda, İttihatçıların kaybetmiş olması ve kaybediş şekillerinin bu hissi beslediğine vurgu yapmaktadır. İttihat ve Terakki’nin ileri gelenlerinin, adeta İbni Haldun’un devlet teorisini tersyüz etmek için altruist intiharı bir yöntem olarak tatbik ettikleri savaşta kaybetmiş olmaları ve bu mücadele metoduna duyulan saygı ve özlem bu görüş için ciddi bir argüman sunmaktadır.

Toplum içerisinde milli hislerin uyandırılması konusundaki en güçlü ve örgütlü teşkilat halen örgün eğitim kurumlarıdır. Dolayısıyla örgün eğitimin İTC hakkında söylediklerinin, bu ‘İttihatçı uyanışı’ açıklayıp açıklamayacağı sorusu akla geliyor. Örgün eğitim teşkilatının bu konuda incelenebilecek en önemli unsurları öğretim programlarıdır. Zira öğretim programları, eğitim sürecinde ve sonrasında öğrenciye kazandırılması gereken hedefleri; bu hedefleri kazandırmak için kullanılacak içeriği, öğretim yöntem ve tekniklerini, ölçme ve değerlendirme araçlarını barındıran karmaşık bir sistemin ürünüdür. Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan öğretim programları göz önünde bulundurularak bu konudaki soru işaretleri ortadan kaldırılabilir.

İTC ile ilgili içerik barındırması gereken öğretim programları incelendiğinde; ‘Sosyal Bilgiler’, ‘T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük’ (ortaokul) ve ‘Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi’ öğretim programlarında, doğrudan İttihat ve Terakki Cemiyeti ve ileri gelenleri ile ilgili herhangi bir ibareye rastlanmamaktadır. Liseler için hazırlanan diğer ilgili öğretim programlarında ise İTC ile yalnızca ‘milli iktisat politikası’ ve ‘darbeler’ konusu ilişkilendirilmiştir. Dolayısıyla söz konusu programları, İTC konuları açısından genel olarak değerlendirdiğimizde; meselenin ya görünmez kılındığı ya da çok fazla yer verilmediği hususu ön plana çıkmaktadır. Öyle ki, öğretim programlarının kazanımlarına göre bir öğrenci 11. sınıfa kadar İTC ile ilgili herhangi bir öğretim hedefi ile karşılaşmamaktadır. 11. sınıfta karşılaştığında ise İTC’nin yalnızca milli iktisat politikası ve darbeler konusu ile ilişkilendirildiği görülmektedir. Yani romantizmi besleyecek, ajitasyonu yaratacak ‘heroizm dili’ burada mevcut değildir. Kuşkusuz öğretim programlarının tamamen bir konu üzerine odaklanması düşünülemez. Ancak özellikle İTC dönemini konu edinen ders, ünite ve konularda bu teşkilattan bahsedilmesi de bir o kadar doğal bir durum olurdu. Meselenin öğretim programlarındaki durumunu bu şekilde açıklığa kavuşturduktan sonra şunu net olarak ifade edebiliriz: İttihat ve Terakki konusunda uyanan ilginin kaynağı örgün eğitim kurumları değildir.

Bu dönemde piyasada yoğun olarak karşılaşılan İTC konulu kitaplar da, mevcut ilginin kaynağından ziyade ürünü olarak nitelendirilebilir. Zira bu yayınların satış rakamları, ilginin büyüklüğü ile ne yazık ki ters orantılıdır.

Matbuat ve süreli yayınlar konusunda bazı gelişmeler olsa da; İttihatçılara yönelik ilgi, henüz aksiyon sahasına yeterince sirayet etmemiştir. Dolayısıyla Aksoy’un bu ilgiyi yaşatan kitlenin büyük kısmı için zikretmiş olduğu ‘romantizm’ vurgusu, özellikle de bu romantizmin nüvesini teşkil eden ‘arabesk’ tutkusu burada etkin gibi görünüyor. Elbette bu durum İttihat ve Terakki’ye karşı uyanan ilginin tüm hücrelerine atfedilmemektedir. Zira böyle bir yaklaşım, yüz yıl sonra bile ‘romantik milliyetçiliği’ uyandıran ‘altruist intihar’ metotlarında, İttihatçıları sadakat ile takip eden kitleye haksızlık olur.

Milliyetçiliğin tarihi serüvenine bakıldığında, her milliyetçiliğin doğuşunda ‘büyük’ anlatılardan beslenen ‘romantik’ bir dönemin bulunduğu söylenebilir. Ajitasyonun zirvede olduğu bu evre, başarılı bir şekilde atlatılarak milliyetçiliğe fiili sahada kuvvet kazandırıldığında ise, sosyal/kültürel evrimin başarılı bir şekilde gerçekleştirildiği söylenebilir. Bu tarihi olgu, Türk milliyetçiliği için de cereyan etmiştir. Aslında ‘romantizm’ evresini aşmış ve rasyonalist hedeflere odaklanmış olması gereken Türk milliyetçiliği içerisinde İttihatçılığa yönelik nükseden bu romantizm evresi, İttihatçılığı tekrar fiili evreye yükseltir mi? Bu sorunun cevabını yeni bir tarihi deney vereceği için şimdi söyleyeceğimiz şeyler kanıtlanmamış hipotezden öteye gidemeyecektir.

Anka dirilecek mi? Hep beraber göreceğiz.

(1) İbni Haldun’un devlet/medeniyet teorisi, yozlaşarak çöküş sürecine giren bir devletin yıkılışının engellenemeyeceğini öngörür.

(2) Türk, İran ve Arap kültürlerinde rastlanan ‘anka kuşu’, ‘küllerinden doğma’ durumunu sembolleştirmek için kullanılmaktadır.