İletişim: omurpasha@hotmail.com
Milliyet şuuruna ve asabiyetine ermiş toplulukların taşıdığı bazı karakteristik özellikler vardır. Bu özellikleri kabaca; aynı dili konuşmak, aynı kültüre sahip olmak, ortak geçmişi paylaşmak, sevinçte ve tasada ortak duygulara sahip olmak ve gelecekte de bir arada yaşama isteğini diri tutmak şeklinde sıralayabiliriz. Pek çok millet için yukarıda sayılan bu özellikler aynı vatanın sınırları içerisinde yaşayan bir insan topluluğuna işaret etse de; söz konusu Türk Dünyası olduğunda farklı bir durum göze çarpmaktadır. Özellikle de Türk Dünyası’nın batı yarısında kalan Türkiye ve Azerbaycan, yukarıda millet olmanın şartları arasında sayılan özellikleri bir arada yaşatma konusunda ilginç bir tarihi deney sunmaktadır.
Uluslararası ilişkilerin dayandığı temel ilke, bir asırdan fazla bir süredir “ulusal çıkar” ekseninde gelişim göstermektedir. Süper güçlerden, bölgesel güçlere ve kabile devletlerine kadar ülkeler arasındaki ilişkileri belirleyen temel ilke budur. Ancak Türkiye ve Azerbaycan arasındaki ilişkilere bakıldığında bu ilkenin kadük bir niteliğe büründüğü ve önemini yitirerek, ulusal çıkara aykırı bile olsa yerini daha idealist ilke ve eylemlere bıraktığı görülmektedir. Bu durumu yaratan temel faktörler, kuşkusuz iki ülke topluluklarının aynı millet çatısı altında birleştirilebilecek özelliklere sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Azerbaycan ve Türkiye Türkleri, aynı dili konuşmaktadır. Azerbaycan’daki lehçe, Hopa-Tarsus hattının doğusunda kalan Türkiye topraklarında, Suriye ve Irak Türkmeneli’nde ve Güney Azerbaycan’da konuşulan lehçedir. Bu topluluklar aynı kültürel özelliklere sahiptir. Diğer yandan, özellikle milliyet bilincinin teşekkülüne imkân sağlayan yakın tarih başta olmak üzere ortak bir geçmişi paylaşmaktadırlar. Kafkas İslam Ordusu’nun hatıraları bütün bir coğrafyada halen tazedir.
Azerbaycan ve Ermenistan arasında Dağlık Karabağ’da cereyan eden son çatışmalara verilen tepkiler, Türkiye ve Azerbaycan Türkleri’nin “sevinç ve tasada birlik” özelliğini de taşıdıklarını göstermesi açısından çok önemli bir tarihi deney sunmaktadır. Türkiye’den Azerbaycan’a, Güney Azerbaycan’dan Türkmeneli’ne Oğuz Türkleri, Dağlık Karabağ’ın Ermeni işgalinden kurtarılması istikametinde yürütülen askeri harekâta aynı duygularla yaklaşmışlardır. Ermeni ordusunun sivil yerleşim yerlerini bombalamasının yarattığı acı ve öfke, belki Bakü’den önce Ankara, İzmir ve İstanbul’da kendisini göstermiştir. Zira söz konusu terör saldırılarını ekranlarına ilk yansıtan Türkiye televizyonları olmuştur. Tebriz merkezli Güney Azerbaycan Türklüğünün, Dağlık Karabağ’ın işgalden kurtarılmasına yönelik tepkileri de çok sayıda video ve haber ile uluslararası basına yansımıştır. Oğuz Türkleri’nin sevinç ve tasada sergilemiş oldukları bu duygudaşlık, diğer milli özelliklerle birleştiğinde sınırlarla bölünmüş ve parçalanmış Türk milletinin varlığı tüm çıplaklığı ile gözler önüne serilmektedir. Siyasi haritaların zihinlere aksettirdiği ve kabul ettirdiği sınırların esasında yapay olduğu bu vesileyle anlaşılır olmaktadır.
Son yaşanan gelişmeler, Türkçülüğün farklı bir merhalesine geçiş için neredeyse tüm şartların oluştuğunu göstermektedir. Ziya Gökalp’in Türkçülüğü aşamalandırdığı ünlü tasnifini hatırlayacak olursak; Türkçülük, (1) Türkiyecilik, (2) Oğuzculuk ve (3) Turancılık aşamalarını içinde barındıran dinamik bir ideolojidir. Ziya Gökalp, yaşadığı yıllarda bunlardan yalnızca Türkiyeciliğin uygulama alanı bulabildiğini belirtmiştir. Türkiyecilik merhalesi, Türkiye’nin tam bağımsızlığını sağlamak ve ulusal sınırlar içerisinde milli kimliği inşa etmek olarak tanımlanabilir. Ziya Gökalp, bir sonraki aşamanın Türkiye ve çevresinde yaşayan, aynı kültürü paylaşan Oğuz Türklerinin birliği olacağını belirtmiştir. Zira Oğuz Türkleri, yukarıda da belirtildiği üzere esasında tek bir milletin varlığına işaret etmektedir. Son yaşanan gelişmeler, Ziya Gökalp’in öngörüsü için uygun şartların oluştuğunu göstermesi açısından tarihi bir öneme sahiptir.
Türkiye ve Azerbaycan’ın bu tarihi fırsatı, gelecekte gerçekleşmesi muhtemel bir birlik girişimi için etkili şekilde kullanması, bu iki devletin çevresindeki Oğuzlarla meskûn kayıp vatanlar olan Türkmeneli, Güney Azerbaycan ve Batı Trakya için de umut ışığı olacaktır. Günümüz uluslararası konjonktürü, bu tip bir birliği reel politiğe dönüştürme konusunda uygun olmayabilir. Özellikle Rusya ve İran gibi güçlerin bu konuda engel teşkil edeceği düşünülebilir. Ancak bu gelecekteki bir gün için hazırlanmaya mani değildir. Zira uluslararası konjonktür değişkendir ve geleceğin dünyasında ABD’nin rakibi olan 30 yıllık federatif Rusya’nın ve nüfusunun neredeyse yarısı Türk olup, İsrail’in düşmanı olan 40 yıllık İran’ın akıbeti de belirsizdir.