Ömür Kızıl

Tüm yazıları
...

Ermeni Saldırısı Bir Fırsat Olabilir Mi?

İletişim: omurpasha@hotmail.com

Ömür Kızıl

Azerbaycan-Ermenistan sınırında, geçtiğimiz günlerde Ermenistan’ın saldırısıyla düşük yoğunluklu bir çatışma ortamı doğdu. Bu durum Türk Dünyası’nın geçmişi ve geleceği açısından Transkafkasya’nın durumunu tekrar gündeme getirmelidir. Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesini, uluslararası hukuka aykırı bir şekilde işgal altında bulunduran Ermenistan, bu tip taciz ve saldırılarla bölgedeki çatışma ortamını normalleştirmektedir.

Ermenistan ve Azerbaycan’ın demografik ve ekonomik özellikleri göz önünde bulundurulduğunda, zamanın Azerbaycan lehine işlediği söylenebilir. Azerbaycan’da nüfusun artışı, petrol gelirlerinden alınan oranın yükselmesi; diğer yanda Ermenistan’ın ekonomik bakımdan uğradığı tecrit, çalışma çağındaki erkek nüfusun ülkeyi terk etmesi vb. faktörler bu durumu yaratan temel etkenler olarak dikkat çekmektedir. Bu sebeple Ermenistan, gelecekte karşılaşacağını bildiği zor günler için bir yandan çaresizce çırpınmakta, diğer yandan kendisine başka güçler tarafından dikte ettirilen görevleri yerine getirmektedir. Rusya, Fransa ve İran’ın Transkafkasya üzerindeki emelleri, politikalarını Ermenistan ile kesiştirmelerine sebep olurken; Türkiye, tarihî ve kültürel bağlardan kaynaklanan sebeplerle Azerbaycan’ın yanında yer almaktadır. Diğer yandan İsrail’in İran karşıtı, ABD’nin Rusya karşıtı politikaları bu güçleri bölgede Azerbaycan’a yaklaştırmaktadır. Dolayısıyla uluslararası politika bakımından bölgenin, her türlü gelişmeye gebe olduğu söylenebilir.

Bölgenin Türk Dünyası bütünleşmesi açısından taşıdığı potansiyel sebebiyle; statükoyu bozucu, revizyonizme imkân sağlayabilecek hamleler doğru şekilde değerlendirilmelidir. Bunun için de bölge, tarihî ve coğrafî yönleriyle Türk Dünyası bütünleşmesi içindeki konumuyla okunmalıdır. Bu bağlamda, Transkafkasya’nın en eski Türk yurtlarından birisi olduğunu ve bölgenin bugün Ermenistan olarak adlandırılan sektöründeki demografik dengenin geçtiğimiz bir asır içerisinde Türkler aleyhine (katliamlarla) değiştirildiğini hatırlamakta fayda var. Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında, Doğu Anadolu, Kuzey ve Güney Azerbaycan’da dağınık halde yaşayan Ermenilerin, Ruslar eliyle “Ermenistan”a göç ettirilmesi suretiyle bu bölgede Ermeni nüfusu konsantre edilmiştir. Bu hamlenin, Türkiye ve Azerbaycan Türkleri arasındaki coğrafî köprüyü ortadan kaldırdığı düşünülürse; Rusya açısından taşıdığı önem anlaşılabilir. Hatta uydu devlet Ermenistan’a rağmen, Nahçıvan üzerinden sürdürülen Türkiye-Kuzey Azerbaycan bağlantısı dahi hedef alınarak; Türkiye-Nahçıvan-Azerbaycan koridoru Zengezur bölgesinin Ermeniler tarafından işgal edilmesiyle kesilmiştir. Zengezur bölgesindeki sistematik katliamlarla bölgenin demografik yapısının değiştirilmesi onlarca yıl almıştır ve bugün Ermenistan toprağı olarak kabul edilmektedir. İşte sıklıkla bahsi geçen Dağlık Karabağ da, Zengezur bölgesinin doğusunda kalan topraklardır. Ermenistan, Zengezur koridorunu tahkim etmek için bu bölgeyi de işgal etmiş ve adeta Zengezur’u unutturmak için bu bölgedeki çatışma ortamını kamuoyunun önüne sunmuştur. Bugün Türklerin Transkafkasya gündemine bakıldığında, yalnızca Dağlık Karabağ’a odaklanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla Ermenistan’ın bu politikasında başarılı olduğu söylenebilir. Oysa Zengezur da, en az Dağlık Karabağ kadar Türk yurdudur ve Azerbaycan toprağıdır. Azerbaycan açısından taşıdığı bu önemin yanında, Türk Dünyası’nın batısını ve doğusunu birbirine bağlayan yıkık bir köprü konumundadır. Türk Dünyası’nın Transkafkasya’daki çatışma bölgesine bakış açısı bu şekilde olmalı ve yalnızca Dağlık Karabağ değil; Zengezur’un azatlığı için de çalışılmalıdır. Aksi takdirde Ermenistan ve Rusya’nın tahkim ettiği yapay set mevcudiyetini koruyacaktır.

Bugün Ermenistan sosyal, ekonomik ve teknolojik yönlerden hem Türkiye’nin hem de Azerbaycan’ın oldukça gerisindedir. Buna rağmen Türkiye ve Azerbaycan’ın haklarını gasp etmesi (Tovuz saldırısı, Azerbaycan-Türkiye arasındaki enerji hatlarının geçtiği bölgeyi hedef almıştır) eşyanın tabiatına aykırı bir görünüm sergilemektedir. Ermenistan’ın son saldırılarda olduğu gibi cüretkâr hareketler içerisinde bulunması, Ermeni ordusunu meşru hedef haline getirmektedir. Türkiye’nin son yıllarda geliştirdiği İHA ve SİHA teknolojilerinin Rus hava savunma sistemleri karşısındaki üstünlüğü, hem Suriye hem de Libya’da daha önceden ispatlandı. Bu bağlamda, Ermenistan’ın saldırılarıyla meşru hedef haline gelen ve büyük ölçüde eski Rus askerî teknolojisine bağımlı olan Ermeni ordusunun askeri kapasitesi, İHA ve SİHA teknolojilerinin kullanıldığı az risk barındıran operasyonlarla hedef alınabilir. Suriye ordusunun askeri kapasitesini büyük ölçüde tahrip eden birkaç günlük hava operasyonları, bunun mümkün olduğunu göstermektedir. Nitekim birkaç gün önce Azerbaycan’ın SİHA’lar ile gerçekleştirdiği operasyonların görüntülerinin servis edilmesi bunun yapılabileceğinin kanıtıdır. Ermenistan’ın bu tip faaliyetlerine, sahip olunan teknolojik üstünlüğe rağmen gereken cevabın verilmemesi teknolojik üstünlüğün dengelendiği veya ortadan kalktığı durumlarda Azerbaycan’ı çok daha ciddi bir tehdit ile karşı karşıya getirecektir. Nitekim SİHA teknolojimizin Rus hava savunma sistemi karşısındaki üstünlüğü ebedî olmayabilir. Askeri teknolojinin gelişimi diyalektik bir süreç şeklinde işlemektedir. Geliştirilmiş Rus hava savunma sitemi ve SİHA’larının ileride Ermenistan’ın eline geçmeyeceğinin garantisi yoktur. Ermenistan’ın diplomatik çözüm konusundaki uzlaşmaz tavrı göz önünde bulundurulduğunda, mevcut teknolojik üstünlüğün doğru zamanda kullanılması gerektiği söylenebilir.

Ermenistan’ın arkasındaki güçlerin bu tip bir harekette nasıl bir tavır alacakları düşünülebilir. Ancak bu güçlerle Türkiye’nin Suriye ve Libya’da da örtülü bir savaş yürüttüğü gözden kaçırılmamalıdır. Hatta Transkafkasya’daki mevcut gerilimin perde arkasında Libya’da ve Suriye’de yaşanan olayların yattığı dahi söylenebilir.

Ermenistan’ın saldırıları, Türkiye ve Azerbaycan’daki milli ajitasyon açısından da önemli argümanlar sağlamaktadır. Bunların doğru şekilde değerlendirildiği eğitim ve kültür politikaları, Türkiye-Türkistan arasındaki yıkık köprünün tekrar inşa edilebilmesi için bölgedeki Türk nüfusunun milli bilincini ve ideallerini yeşertebilir. Zengezur’u da içine alacak şekilde Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ve geleceği, Türk Dünyası’nın toprak bütünlüğü ve geleceğidir. Hem Türkiye’nin hem de diğer Türk devletlerinin, Transkafkasya meselesine bu perspektiften yaklaşması, Türk Dünyası bütünleşmesi için zaruridir.