İletişim: omurpasha@hotmail.com
Sosyal medya, günümüzde pek çok konunun ateşli şekilde tartışıldığı mecraların başında gelmektedir. Çok sayıda konu için böyle bir olgudan bahsedilebilirse de, bunların başlıcaları siyaset, din, tarih vb. konular olmaktadır. Ana akım tarihsel söylemler ile ilgili bazı bentleri yıkmış olan, azımsanamayacak büyüklükteki genç bir kitle, yükselen İttihat ve Terakki hayranlığı ve söylemleri ile sosyal medyadaki tartışmaların merkezine mevzilenmiş bir durumdadır. Zira günümüzdeki tartışmalı pek çok siyasi ve tarihi konu, referans noktalarını, yaklaşık bir asır önceki gelişmelerde ve ideolojilerde bulmaktadır. Hal böyle olunca, bakkalda, pazarda, okulda konuşulan güncel bir mevzu, dönüp dolaşıp yüz yıl önce yaşanmış hadiselere ve hayat sahnesinden çekilmiş tarihi karakterlere ulaşmaktadır. Geçtiğimiz bir asır içerisinde, siyasi ya da kültürel iktidarı ele geçiren farklı siyasi veya diğer örgütlü yapılar, geçmiş kurgusunu kendi ideolojileri bağlamında inşa edip, kamuoyu içerisinde arketip ve stereotip inşasına giriştikçe bu mevzular daha çetrefilli ve uzlaşmaz bir hal almıştır.
Yukarıda bahsi geçen, dönüp dolaşan tartışmaların uğrak tarihi şahsiyetlerinden birisi de Enver Paşa’dır (d. 1881 – ö. 1922). Birinci Dünya Savaşı’nda Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili olarak görev yapan Enver Paşa, özellikle bu süreçteki bazı gelişmelerden dolayı sorumlu tutulmakta ve hatta daha ileri giden bazı kesimlerce “hain” olarak suçlanmaktadır. Nitekim Dünya Savaşı’ndan sonra, İstanbul’da Divan-ı Harp, gıyabında ölüm cezasına çarptırmıştı. Tarihi meselelere hangi perspektiften bakıldığı, meselenin niteliğine göre, inşa edilen “gerçekliği” taban tabana zıt bir hale getirebilir. Hal böyle iken “hain”, “hayalperest”, “romantik” gibi, “kaçmak” gibi ifadeleri kullanırken dikkatli olmakta fayda var. Ancak ne yazık ki, toplumumuzda bu konu ile ilgili konuşan ümmisinden âlimine çok sayıda kişi kendilerine ezberletilmişçesine aynı lafları tekrar ederek, kendisini savunma imkânı olmayan şehit bir paşaya ithamlarda bulunmaktadır.
Enver Paşa ile ilgili son yıllarda artan çalışmalar, çok sayıda nitelikli eseri de kültür hayatımıza kazandırmıştır. Şevket Süreyya Aydemir’in üç ciltlik “Enver Paşa”, Nevzat Kösoğlu’nun “Şehit Enver Paşa”, Halil Erdoğan Cengiz tarafından hazırlanan “Enver Paşa’nın Anıları”, Ali Bademci’nin “Sarıklı Basmacı” ve “Korbaşılar ve Enver Paşa” başlıklı eserleri bu çalışmalara örnek olarak verilebilir. Bu çalışmalar ve benzer çalışmalar oldukça nitelikli olmakla birlikte; ya genel olarak Enver Paşa biyografisine bürünmekte ya da Enver Paşa’nın hayatındaki önemli bir döneme işaret etmektedir. Bu özellikleri ile oldukça önemli bir boşluğu doldurmaktadırlar. Ancak Türk milletinin mevcut tarih algısındaki Enver Paşa imajı, bunlar gibi nitelikli eserlerden beslenmemektedir. Zira bu tip eserler nitelikli olmakla birlikte, oldukça hacimli veya akademik nitelikte olup genel okuyucu kitlesine hitap etmemektedir. Merhum Yaşar Nuri Öztürk, İmamı Azam Ebu Hanife hakkında yazdığı bir kitap ile ilgili olarak tam da bu tip bir konudan yakınmış ve bu konuda bir tedbir almıştı:
“Ölümsüz İmam-ı Azam için yıllar süren bir çalışmanın ürünü olarak vücuda getirdiğimiz ‘Arapçılığa Karşı Akılcılığın Öncüsü İmamı Azam’ adlı hacimli eserimiz birkaç ay gibi bir zamanda yirmi baskı yapacak kadar ilgi görmekle birlikte bir şikâyetin de konusu oldu. O şikâyet, eserin “çok ilmi, çok kapsamlı” olması yüzünden İmamı Azam’ı tanımak isteyen ortalama okuyucuyu, halkı zorladığı yolunda idi.”
Yaşar Nuri Öztürk, bu şikâyetlerin ardından bahsi geçen kitabın özeti niteliğinde ve tartışmalı yönleri konu edinerek; İmamı Azam’a yöneltilen suçlamalara, manipülasyonlara cevap veren nitelikte bir “Apolocya” (Savunma) kaleme almıştır. Bu yeni eser, genel okuyucu kitlesinin okuyabileceği bir hacimde ve sade bir dil ile yazılmıştır.
Apolocya kültürü, Batı’da yerleşmiş olsa da bizim kültürümüze çok sirayet etmemiştir. En bilinen apolocyalardan birisi, Sokrates öldükten sonra öğrencisi Platon tarafından kaleme alınan “Sokrates’in Savunması”dır. Apolocyalar, yaşadıkları dönemde ve sonrasında haksızlığa maruz kalan ve kendilerine yöneltilen suçlamalara hayat sahnesinden çekilmiş olmaları münasebetiyle cevap veremeyen tarihi karakterler hakkında yazılan eserlerdir. Çoğunlukla bilimsel yöntemlerle gerçekleştirilen bu çalışmalar neticesinde, söz konusu tarihi karaktere yöneltilen suçlamalara karşı, tarihi karakterin savunması yapılır.
Türk tarihi, apolocyalarının yazılması için bekleyen sayısız tarihi figür ile doludur. Bu tarihi figürlerden birisi de Şehit Enver Paşa’dır. Enver Paşa ki, Türklere ve Müslümanlara musallat olan Bulgar komitacılarını etkisiz hale getirmek için yıllarını Rumeli’nin dağlarında geçirmiş, onlarca çatışmaya bilfiil katılmış, bu çatışmalarda kurşun yemiş, buradaki kontgerilla başarılarından dolayı 4. ve 3. Mecidiye, 4. Osmaniye nişanları ve altın liyakat madalyası almış bir Türk subayıdır, gazidir. O Enver Paşa ki, Trablusgarp çöllerine bir deve sırtında varıp, 20.000 savaşçıyı örgütleyerek İtalyanları kıyı hattından içeriye sokmamıştır. Edirne’yi Bulgar zulmünden azad etmiştir. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde, enkaz halindeki Osmanlı ordusunu modernize ederek, Osmanlı’yı dört sene boyunca çok sayıdaki cephede komuta etmiştir (bu cephelerden birisi de Çanakkale cephesidir). Savaş biterken kardeşi Nuri Paşa vasıtasıyla Azerbaycan Türkleri’nin yardımına koşmuş ve Bakü’nün işgalden kurtarılmasını sağlamıştır. Büyük Savaş’tan sonra ise Turan’a geçmiş ve orada aleyhteki asimetrik güç dengesine rağmen Türkistan’ın bağımsızlığı için çarpışırken şehit olmuştur (Enver Paşa’nın 41 senelik kısa ömrünün nerelerde geçtiğini görmek için haritaya bakılabilir.) Bunlar dile getirildiğinde, Enver Paşa’ya pervasızca ve cahilce dil uzatan zevat, bunları sadece hamasi söylemler olarak görüp içinin dolu olup olmadığına bakmayacaktır bile. Zira bakması gerektiğinde yukarıda bahsi geçen hacimli ve kapsamlı eserler ve benzerleri ile haşır neşir olması gerekecektir. Ardından Sarıkamış Harekâtı’nda iki tarafın verdiği zayiattan bihaber şekilde “Sarıkamış… 90 bin şehit…” vb. saçmalıkları geveleyecektir.
Atlanmaması gereken önemli bir husus da; cehaletin dışında, Enver Paşa aleyhtarlığının bir diğer sebebinin ideolojik gerekçelere dayanıyor oluşudur. Türk milliyetçiliği ve Turancılık gibi fikir akımlarına saldıranların kullandığı önemli argümanlardan birisi de, Türk milliyetçiliği ve Turan’ı (bazı kaynaklara göre Türkistan’da kurmayı planladığı devlet bir İslam Devleti’dir) pratiğe döken Enver Paşa ve onun faaliyetleri olmaktadır. Bu konuda Enver Paşa’ya atfedilen uydurma sözler de vardır ve gerçekmiş gibi sosyal medyada dolaşmaktadır.
Türk milletinin vatanperver evlatlarından Şehit Enver Paşa, onlarca yıldır süren mesnetsiz iddialara ve iftiralara başlık başlık, madde madde cevaplar veren bir savunmayı (apolocya) hak etmektedir. Yeni nesillerin, atalarının bıraktığı mirası sahiplenmesinde, atalarını ve tarihini artılarıyla ve eksileriyle doğru bir şekilde idrak edebileceği tarih bilinci önemli bir yer tutmaktadır. Yeni nesillerin, “eskiler” gibi yetişmemesi için “Enver Paşa Savunması”na büyük bir ihtiyaç bulunmaktadır. Bu eser kesinlikle hamasetten uzak ve bilimsel bir çalışmanın ürünü olmalıdır, zira Enver Paşa gibi bir tarihi figürün hamasi söylemlere ihtiyacı yoktur. Savunmanın, kitap formatında olması elzemdir, ancak film, dizi, çizgi film, bilgisayar ve konsol oyunu formatlarında da işlenmesi özellikle yeni nesile hitap etmesi açısından önemlidir. Türk kültürü, istediği takdirde bu ürünleri ortaya koyabilecek nitelikli insan kaynağına sahiptir.
(1) Yaşar Nuri Öztürk (2010). İmamı Azam Savunması: Şehit Bir Önder için Apolocya. İstanbul: İnkılap. ss.13