İletişim: omurpasha@hotmail.com
19., 20. ve 21. asırlar, örgün ve yaygın eğitim faaliyetlerinin, vatandaşlık bilinci oluşturmak amacıyla kullanımı konusunda tüm dünyada gerçekleşen ve devam eden bir deneye tanıklık etmiştir. Amerika’dan, Avrupa’ya; Asya’dan Afrika’ya tüm kıtalarda, onlarca devlette gözlenen bu deneyde, sosyal bilgiler, tarih ve coğrafya gibi dersler başat konumda olmuştur. Üzerinde yaşanan toprağın ‘vatan’, vatan üzerinde yaşayan topluluğun ‘millet’ olarak zihinlerde yapılandırılması hususunda bu derslerin işlevi tartışılmaz derecede güçlüdür ve içerisinde bulunduğumuz dönemin başat güçleri bu dersleri aynı amaçlarla kullanmaya devam etmektedir. Vatandaşlık bilincinin teşekkülü konusunda sahip oldukları bu eşsiz işlev, bu derslerin eğitim sistemleri içerisindeki önemini arttırmıştır. Türk milli eğitiminin genel amaçları ile bu derslerin genel amaçları karşılaştırıldığında, ülkemiz açısından taşıdıkları önemi idrak etmek de kolaylaşacaktır. Bu husus sosyal bilgiler, tarih ve coğrafya gibi ‘sosyal bilimler’ grubu derslerinin, ‘eğit-politik’ yönüne işaret etmektedir.
Eğit-politik; topyekûn olarak örgün ve yaygın eğitim teşkilatının veya çeşitli örgün ve yaygın eğitsel unsurların, toplumun veya belirli bir sosyal grubun, daha önceden belirlenmiş ülküler ve idealler doğrultusunda bilinçli olarak şekillendirilmesi ile olan ilişkisini ifade etmektedir. Eğit-politik faaliyetler iki türlü şekilde cereyan edebilir. Bunlardan ilki, hâkim politik veya ideolojik statükoyu zafiyete uğratmak suretiyle ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetlerdir. Bir ülkede saygı duyulan politik bir sistemin veya tarihi figürlerin, dezenformasyon yoluyla yıpratılması suretiyle itibarının ortadan kaldırılması bu tür bir eğit-politik faaliyete örnek olarak verilebilir. İkinci tür ise, daha önceden belirlenmiş olan kazanımlar doğrultusunda, sınırları çizilmiş bir sosyal grubun idealize edilmesidir. Sınırları çizilmiş olan sosyal grup, ulusal eğitim teşkilatlarının hitap ettiği bir millet olabileceği gibi, herhangi bir sosyal örgüte ait çok daha küçük gruplar da olabilir. Bu türden bir eğit-politik faaliyete ise; Avrupa Birliği’nin Avrupalılık bilinci ve demokrasi ilkelerini idealize eden eğitsel tasarımlarını, Suriye Baas Yönetimi’nin Panarabizm ideolojisini aşılayan öğretim programlarını veya Türkiye Cumhuriyeti’nin vatanını ve milletini seven, haklarını bilen ve kullanan, sorumluluklarını yerine getiren, ulusal bilince sahip vatandaş yetiştirme idealine sahip sosyal bilgiler ve tarih öğretim programlarını örnek olarak verebiliriz. İkinci tür bir eğit-politik misyonun doğumu, genelde başarılı birinci tür eğit-politik faaliyetlerden sonra veya onlarla eş zamanlı bir şekilde gerçekleşmektedir. Örneğin II. Meşrutiyet yıllarında ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında sunulan eğitsel süreçler içerisinde; halkın yönetime katılması idealize edilirken, ‘monarşi’ düzenine ilişkin olumsuz nitelikte söylemlerde bulunulmasını bu bağlamda değerlendirebiliriz.
Toplumun, bireyi kültürleme sürecinin en önemli kurumu, yine o toplumun inşa ettiği eğitim teşkilatıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin, Türk milleti ve Türk vatanı bilincinin, Türk gelenek ve göreneklerinin, demokrasi kültürünün idrak edilebilmesi; vatanseverlik, bağımsızlık, barış vb. değerlerin vatandaşlar tarafından benimsenmesi büyük ölçüde örgün eğitim içerisindeki sosyal bilimler grubu dersleri ile gerçekleştirilmektedir. Bu derslerin, ‘kültürleme’ sürecinden çıkarılması veya seçmeli hale getirilmesi, ‘kültürleme’ süreci üzerinde onarılması güç yaralar açacaktır. Zira toplum, bireyi ‘vatandaşlık’ bilinci ile donatma sürecindeki en önemli enstrümanlarını yitirmiş olacaktır.
Üzerinde yaşadığımız coğrafya, kavimler mezarlığıdır. Bu olguyu göz ardı etmeden hazırlanacak politikalar, en başta eğitim sektörü için elzemdir. Türk devletinin, Türk milletinin ve kültürünün devamlılığı için bu husus en önemli milli politika unsurudur.
Yeni açıklanan ‘Ortaöğretim Sistemi’nde tarih ve coğrafya derslerine ait içeriğin ‘seçmeli dersler’ grubuna dâhil edilmesi büyük bir talihsizlik olmuştur. Medyada yer alan haberlere göre yakında ‘ilköğretim’ (ilkokul ve ortaokul) için de yeni bir sistemin açıklanması beklenmektedir. Ortaöğretim sistemindeki durumun bir benzerinin ilköğretim için de yapılandırılması yaşanan talihsizliğin boyutlarını kaçınılmaz olarak arttıracaktır. Bu sebeple, ilköğretim için benzer bir düzenlemenin yapılmasından kaçınmak ve ortaöğretim düzeyindeki düzenlemenin kamuoyu tarafından sorunlu bulunan yanlarını düzeltmek, gelecekte yaşanabilecek pek çok sorunun önünü şimdiden kesecektir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin, Uluslararası Türk Akademisi çatısında yürüttüğü ‘Ortak Türk Tarihi’ projesi de göz önünde bulundurulduğunda; ortaöğretim sisteminde gerçekleştirilen düzenlemenin anlamsızlığı daha da farklı bir boyut kazanmaktadır. Ortak Türk Tarihi dersi, Türk Konseyi üyesi devletlerin (Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan) ortaokullarında okutulmak üzere Türk Akademisi tarafından hazırlanan bir derstir. Amacı Türk topluluklarının geçmişine yönelik ortak bir tarih bilincini tesis etmektir. Benzer bir amaçla ‘ortak coğrafya’ dersi de hazırlanacaktır. Türkiye’nin bir yandan bu derslerin okutulması yönünde bir projede yer alması, diğer yandan kendi içerisinde tarih ve coğrafya derslerini ‘zayıflatması’ ne anlama gelmektedir? Anadolu’da teşekkül eden Anadolu-Oğuz perspektifli ‘Türk tarihi’ anlayışını ortadan kaldırıp, yerine umum Türklük perspektifi ile inşa edilmiş bir ‘Türk tarihi’ anlayışını koymak mı? Eğer böyle olsaydı, AB’nin yarattığı ve örgün eğitimle desteklediği ‘Avrupalılık’ kimliği gibi, tüm Türk dünyasını kapsayan genel bir ‘Türk’ kimliğinin oluşturulmak istendiğini söyleyebilir ve bunun Türk dünyasının ve Türkiye’nin geleceğinde önemli olumlu katkılarının olabileceğini söyleyebilirdik. Böyle bir hamle ulus üstü ‘eğit-politik’ bir girişime işaret ederdi. Ancak ne yazık ki, mevcut uygulamalar mevzunun böyle olmadığını göstermektedir. Gerçekleştirilen hamle, ‘eğit-politik’ten ziyade ‘kozmopolitiğe’ işaret etmektedir. Zira mevcut planlama ve uygulamada, Ortak Türk Tarihi dersinin de ‘seçmeli’ olarak okutulmasına karar verilmiştir. Dolayısıyla Ortak Türk Tarihi’nin, Anadolu-Oğuz perspektifi ile inşa edilmiş olan ve okullarımızda okutulmakta olan Türk tarihinin yerini alması gibi bir durum söz konusu değildir. Söz konusu olan; tarih ve coğrafya derslerinin topyekûn zayıflaması, vatandaşların milli tarih ve milli coğrafya anlayışlarından yoksun, kozmopolitizmi çağrıştıran bir anlayışla yetiştirilmesi isteği gibi görünmektedir.
Bu tip bir düzenleme üzerinde yaşadığımız coğrafya için çok ‘lüks’ ve gerçek üstüdür. Bilge Vezir Tonyukuk çağlar öncesinden seslenmektedir: “Düşmanlarınız çocuklarını kurt gibi yetiştirirken, siz kuzu gibi yetiştiremezsiniz…”.
Bir zamanlar kurt gibi yetiştirilen düşmanlara karşı kuzu gibi insanlar yetiştirmiştik. Ne yazık ki o güzel insanlar, Tuna ile Meriç arasında, kayıp vatanların bağrında isimsiz mezarlara gömüldüler…