Ömür Kızıl

Tüm yazıları
...

Doğu Türkistan’ın kaderi Batı Türkistan’ın elindedir

İletişim: omurpasha@hotmail.com

Ömür Kızıl

Doğu Türkistan’daki Çin zulmü her sene katlanarak artmaya devam ediyor. Uluslararası toplumun vicdanını kanatan bu insanlık dışı faaliyetler, Doğu Türkistan’da yerleşik Türk nüfusu sindirme, parçalama ve hatta yok etme üzerine inşa edilmiş izlenimi vermektedir. Türk Kağanlıklarına yüzlerce, hatta binlerce yıl yurtluk yapmış olan toprakların Çin zulmü altındaki esareti, tarihi panorama içerisinde oldukça yeni bir vakıa olarak nitelendirilebilir.

Türkistan’ın Yeni ve Yakın çağlarda sergilemiş olduğu idari parçalanmışlık, bölgeyi dış güçlerin, özellikle de emperyal kuvvetlerin müdahalesine açık bir hale getirmiştir. Yeni Çağ’da gerçekleşen coğrafi keşiflerle dünya ticaret yollarında meydana gelen değişiklikler, binlerce yıllık İpek Yolu’nun hayat verdiği Türkistan coğrafyasındaki iktisadi düzenin yozlaşmasına sebep olmuş ve adeta can damarını kesmiştir. Geniş Türkistan içerisindeki Türk toplulukları arasında iletişim hatları vazifesi gören bu yolun ortadan kalkması, Türk topluluklarını bulundukları mahalde muhtariyet sergileyen küçük idari teşkilatlara bölmüştür. Kazak Hanlığı, Hokand Hanlığı, Buhara Hanlığı ve Hive Hanlığı bu devletlere örnek olarak verilebilir. İktisadi düzenin bozulması, her türlü yozlaşmayı beraberinde getirmiş ve bölgeyi adeta dünyanın geri kalanından izole edilmiş bir vaziyete düşürmüştür. Bu hal, bilim ve teknolojide gerçekleşen genel inkişafın bölgeye sirayet etmesini güçleştirmiş ve bugünkü Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan’ın kurulu olduğu Batı Türkistan toprakları, Rus işgaline uğrarken; Uygur Türklerinin yoğun olarak yaşadıkları Doğu Türkistan ise Çin hâkimiyetine girmiştir. Yüzlerce yıl bağımsız yaşamış bir milletin, yabancı bir devletin işgaline uğraması şüphesiz çok büyük travmalara sebep olmuş, ancak aradaki teknoloji farkı onlarca bağımsızlık hareketini akamete uğratmıştır.

Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte Batı Türkistan’daki Türk toplulukları bağımsızlıklarını kazansa da; Doğu Türkistan Çin zulmü altında kalmaya devam etmiştir. Ancak Çin, Doğu Türkistan Türklerinden hala çekinmektedir. Zira Doğu Türkistan tarihindeki onlarca isyandan bazıları (özellikle Çin’in karışıklık yaşadığı dönemlerde) başarıya ulaşmış ve geçici de olsa bağımsızlık ilanları yaşanmıştır. Doğu Türkistan bağımsızlık hareketlerinde gözden kaçırılan önemli bir husus, bu isyan hareketlerinde Batı Türkistan ve Doğu Türkistan arasında gerçekleşen irtibat ve işbirliği olgusudur. Doğu Türkistan tarihinde, yerel imkân ve motivasyonlarla çıkarılan isyanlar genel olarak çıktıkları noktalarda bastırılmıştır. Ancak hinterlandı Batı Türkistan’a dayanan isyan hareketleri, Doğu Türkistan sathına yayılıp üç kez bağımsız devlet kurmayı başarmıştır. Bunlardan birincisi Hokand kuvvetlerine komuta ederken Rus işgalcilere karşı başarılı savunma savaşları yapan Muhammed Yakup Bey’in Kaşgar harekâtı neticesinde gerçekleşmiştir. İnsan kaynağını büyük ölçüde, bugünkü Tacikistan, Kırgızistan ve Özbekistan üzerinde kurulu Hokand Hanlığı’ndan alan bu askeri harekât, birkaç yıl içerisinde Doğu Türkistan’ın tamamını özgür kılma başarımını sergilemiştir. İngiltere ve Rusya ile irtibat kuran Yakup Bey, Osmanlı Devleti’ne de elçi göndermiştir. Görüşmeler neticesinde Sultan Abdülaziz, Doğu Türkistan’a mühimmatlarıyla birlikte 2000 tüfek ve 6 adet Krupp top, ayrıca askeri danışman ve eğitimciler göndermiştir. Ancak bir süre sonra Batı Türkistan Türk Hanlıklarının Rus işgaline uğraması, Yakup Bey’in ülkesini Asya’nın göbeğinde bir “Türk” adası konumuna düşürmüştür. Bir müddet sonra Çin ordusu yavaş yavaş Doğu Türkistan’ın bazı bölümlerini geri almaya başlamıştır. Yakup Bey’in 1876’daki vefatının ardından da 1878’de Doğu Türkistan’ın tamamı Çin işgaline uğramıştır. Aynı tarihlerde Osmanlı Devleti de batıdan ve doğudan Rus kıskacındadır (93 Harbi). Daha sonraki yıllarda Doğu Türkistan isyanları devam etmiştir.

1912 İli, 1931 Kumul, 1933 Turfan ve Hotan isyanlarının ardından 1933 yılında Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kurulmuştur. İkinci bağımsızlığa hayat veren ve gücünü yerelden alan bu isyanlar, bir müddet sonra Batı Türkistan’dan intikal eden iki Sovyet tugayı ile desteklenmiştir. Ancak bağımsızlık için ayaklanan Türk birliklerinin Hotan’da yenilgiye uğraması hareketin bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde neticesiz kalmasını sağlamış ve yeni kurulan devlet yıkılmıştır. Buna rağmen bağımsızlık hareketinin önderleri eyalet yönetiminde söz sahibi olmuşlardır.

Üçüncü bağımsızlık ise yine Batı Türkistan’ın hinterland vazifesi gördüğü büyük bir ayaklanma neticesinde gerçekleşmiştir. 1944 yılında, Çin’in İkinci Dünya Savaşı’nda güç durumda bulunduğu bir döneme rastlayan bu hareket, Sovyet tarafında (Batı Türkistan) yaşayan Kazakların girişimiyle başlamıştır. İsyan hareketi kısa sürede kurtarılan bölgeler aracılığıyla hızla yerele yayılmış ve on binlerce kişiden oluşan askeri birlikler kurulmuştur. Osman Batur gibi kahramanları ortaya çıkaran bu isyan sırasında da, Doğu Türkistan’ın neredeyse tamamını kapsayan Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ilan edilmiştir. Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kendisini toparlayan Çin, Doğu Türkistan’ı tekrar işgal etmiş (1949) ve direnişe gerilla savaşı ile devam eden Osman Batur gibi kahramanları kurşuna dizmek suretiyle şehit etmiştir (1951). O gün bugündür Doğu Türkistan’daki Çin zulmü halen devam etmektedir.

Yukarıda sunulan üç başarılı (başarıdan kasıt, Doğu Türkistan’ın neredeyse tamamını kapsayan bağımsızlık ilanlarıdır) isyan örneğinde de; Doğu Türkistan’ın, Batı Türkistan’daki soydaşlarından ya da idari mekanizmadan destek aldığı görülmektedir. Özellikle ilk örnekte, yani Yakup Bey’in isyanında Batı Türkistan henüz bağımsız Türk Hanlıkları tarafından yönetilirken, Doğu Türkistan’da uluslararası arenada en başarılı siyasi organizasyonun ortaya konulmuş olduğunu görüyoruz. Bugün Çin’in en büyük tedirginlik kaynağı, Batı Türkistan’daki Türk “Hanlıkları”nın 1991’de tekrar dirilmiş olmalarıdır. Her ne kadar onlarca yıl süren esaret, bu tip durumlardaki milli reflekslerini esnetmiş olsa da; Batı Türkistan, bugün yerel imkânları iyice körel(til)miş Doğu Türkistan’ın bağımsızlık anahtarlarını (en azından imkân mahiyetinde) yine elinde taşımaktadır. Şu anda her alanda kendisini güçlü hisseden Çin, bu hususu bizlerden daha iyi bilmekte ve bugünkü mevcudiyetine rağmen, gelecekteki olası bir gün için risk almaktan kaçınmaktadır. Doğu Türkistan Türklerini sindirme, ezme, sosyal dokuyu parçalama, kültür empoze etme, hatta bilfiil katletme suretiyle mevcudiyetlerine son vermeye varan tedbirleriyle dikkat çekmektedir.

ABD, Almanya, Fransa, Kanada vb. batılı devletler, Doğu Türkistan’daki bu insan hakları ihlallerine sert eleştiriler yöneltse de; anahtarları elinde tutan Batı Türkistan ve Türk dünyasının geri kalanının ulusal/uluslararası siyasi ve kültürel organları derin bir sessizlik içerisinde olan biteni izlemektedir.

Stalin yönetimi tarafından 1938 yılında Taşkent’te kurşuna dizilen Süleyman Çolpan’ın dizeleri, o gün, batısı ve doğusuyla tüm Türkistan için geçerliydi. Bugün ise Doğu Türkistan hala bu dizelere mazhar olmak suretiyle yeis içerisinde kıvranmaktadır:

Güzel Türkistan sana ne oldu?

Seher çağında güllerin soldu,

Çemenler berbat, kuşlarda feryat,

Hepsi bir mahzun olmaz mı dilşat?

Bilmem niçin kuşlar ötmez bahçelerinde…

Abdülhamit Süleyman Çolpan (d.1893-ö.1938)