İletişim: omurpasha@hotmail.com
Toplumların kültür ve medeniyet sahasındaki varlıkları, mensuplarının ferdi olarak veya müştereken ortaya koydukları artı değerlerin toplamı ile yakından ilişkilidir. Ferdiyetçiliğin arttığı günümüzde dahi bu husus halen geçerliliğini korumaktadır. Bir de ferdiyetçilikten uzak, hatta tam olarak onunla zıt bir şekilde, mensubu olduğu topluluk veya millet için diğerkâm duygularla hareket eden idealist vatandaşların ve liderlerin varlığından bahsedilebilir. Tarih bu nitelikteki tarihi karakterlerin (en azından ismi bilinenlerin) faaliyetlerini yazsa da; onların bu değerli özellikleri çok fazla bahis konusu olmamaktadır. İsmi tarih sayfalarına not düşülmemiş olan daha büyük bir diğerkâm kitle ise, vakfettikleri hayatları ile mensubu oldukları milliyetlerin manevi şahsiyetlerinde isimsiz bir ölümsüzlüğü tatmışlardır. Bugün Türk milleti, Alman milleti veya Rus milleti dediğimizde, somut kültürel varlıklarının yanında bunların kültürel inkişafının menzil noktalarında diğerkâm hislerle uzanan, sayısız vakfedilmiş hayat bulunmaktadır.
Türk tarihi, cereyan ettiği Türkistan, Kafkasya, Doğu Avrupa, Ortadoğu, Anadolu ve Balkan coğrafyalarında sayısız diğerkâm kahramanı bağrında yatırmaktadır. Tarih, görmezden gelemeyeceği bazı tarihi karakterler hariç; vefasız bir şekilde bu kişilerin çoğunun isimlerini dahi günümüze taşımamıştır. Türk milleti için, Durkheim’ın “altruist intihar” dediği bir olguya denk düşecek şekilde bütün varlıkları ile çalışan bu kahramanlar, isimleri bilinse de bilinmese de hatırlanmayı hak etmektedir.
Altruist veya alturistik intihar, Emile Durkheim’ın intihar teorisinde sunduğu dört intihar türünden biridir ve temel noktası, kişinin toplum ile kurduğu güçlü bağa dayanmaktadır. Buna göre, içerisinde yaşadığı toplumun bireyden daha öncelikli ve önemli hale gelmesi, bireyi, kendi hayatından özveride bulunma konusunda motive etmektedir.
Yalnızca yakın dönem Türk tarihine baktığımızda dahi, bu konuda bazı isimleri hemen seçmek mümkündür; örneğin Mustafa Kemal Atatürk ve kurmayları(1), Enver Paşa, Ziya Gökalp ve İsmail Gaspıralı… Bu sayılan isimlerin tamamı, tüm varlıkları ile gece gündüz çalışmış ve yorgun düşen bedenleri, yaş almadan ‘yaşlanmıştır’. Osmanlı Devleti’nin çöküşüne şahit olan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yükselişini gerçekleştirmek için çalışan neslin ortak özelliklerinden birisi de bu olsa gerek. Avrupa tarihinde dört-beş asırda gerçekleşen siyasi ve sosyal gelişmeleri, Türk milletinin beka meselesi olarak görüp birkaç on yılda gerçekleştirme gayreti bu hususun temel sebeplerinden birisidir. Atatürk’ün 57 yaşında, yakın düşünce ve mesai arkadaşı Mustafa Necati’nin 35 yaşında, Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip’in 41 yaşında ebediyete intikal edişi, tam da Durkheim’ın “altruist intiharı”nı akla getirmektedir.
İsmail Enver Paşa’nın, bir imparatorluğu çöküşten ve parçalanmadan kurtarma gayreti, Panislamizm ve Panturanizm hisleri ile Anadolu dışındaki Türk ve İslam beldelerinin mukadderatı üzerine düşünceleri ve çalışmaları da onu yaş almadan yaşlandırmış ve bir bayram sabahı Rus mitralyözünün üzerine tek başına hücum edecek motivasyonu sağlamıştır. Şehit olduğunda o da henüz 41 yaşındadır. Atatürk ve Enver Paşa’nın kısa sürelerin ardından çekilmiş fotoğraflarındaki değişiklikler, aynı zamanda diğerkâm hislerle gerçekleştirdikleri çalışmalarının da fotoğrafıdır.
Ziya Gökalp de aynı dönemin ve aynı kadronun bir parçası olarak Osmanlı Devleti’nin çöküşü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında diğerkâm çalışmaları ile dikkat çekmektedir. Gökalp, 25 Ekim 1924’te 48 yaşında vefat etti. Hastanede iken, Atatürk’ün “arzu ederse hariçte tedavisini tekeffül ettiğini” bildiren telgrafı onu çok duygulandırmıştı. Yazdığı cevabında ise yakındığı şeylerin başında, yarım kalmış ve tasarlandığı halde başlanamamış eserlerini hiç tamamlayamayacak olması geliyordu.
Türk dünyasının her bir köşesi yukarıda sayılan isimlerin sergilediklerine benzer faaliyetler açısından zengin örnekler barındırır. Bu sınırlı hacimdeki yazı için son örnek, Kırım’dan tüm Türk dünyasına sirayet eden çalışmalarıyla İsmail Gaspıralı’dır. Eğitim ve basın-yayın alanındaki çalışmaları; esir Türk yurtları başta olmak üzere, tüm Türk dünyasında ortak bir dilin tesisi, yaygın cehalet ile mücadele ve kültürel gelişme üzerine odaklanmış olup Türk dünyasının bugünkü politikalarına dahi nüfuz etmektedir. İletişim ve ulaşım teknolojilerinin bugünkü kadar gelişmediği bir dönemde ve geniş bir coğrafyada yürüttüğü çalışmalar, İsmail Gaspıralı’yı yormuş ve çok fazla yaşlanamadan bu dünyadan madden ayırmıştır. Ancak diğerkâm hislerle hareket eden tüm kahramanlar gibi Türk milletinin maneviyatında ölümsüzlüğü tatmıştır.
Bir de vakfettikleri hayatları ile mensubu oldukları milliyetlerin manevi şahsiyetlerinde isimsiz bir şekilde ölümsüzlüğü tadanlar vardır; Razgrad önlerindeki sipahi, Hicaz demiryolu kıyısındaki nefer, yaşlanmadan dirsek çürüten, saç ağartan ilmiye ve idare erbabı ve daha niceleri…
Türk dünyasının her zaman olduğu gibi ihtiyaç duyduğu başlıca kaynak, bugün de aynıdır: diğerkâm (altruist) duygu ve ideallerle bezenmiş fertlerden oluşan bir toplum. Kültür ve medeniyet ligindeki sıramız, sadece bu hususa bağlı olmasa da, en başta bağlı olduğu husus budur. Bu karakterdeki şahsiyetlerin ve nesillerin teşekkülü için ne yapmak gerekir? Türk tarih laboratuvarı, yukarıda sayılan isimleri ortaya çıkaran koşullar vasıtasıyla bize bunun formülü konusunda ipuçları sunmaktadır.
(1) Mustafa Kemal Atatürk ve bürokratlarının, Türk milleti için sergiledikleri çalışmalara yönelik “altruist intihar” benzetmesi daha önceden Prof. Dr. Bahri ATA tarafından yapılmıştır.