Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.
Yeni milliyetçilik tartışmalarının giderek hız kazanması ile birlikte her zaman olduğu gibi “yükselen” bir milliyetçilikten bahsediliyor. Ancak bu kez daha öncekilerden farklı olarak yükselen bu milliyetçilik, sandıkta da kendisini hissettirecek. Bugüne baktığımızda en az yüzde 27-28’lik bir milliyetçi bloktan bahsedebiliriz. Peki, bu bloğun hatırı sayılır bir kısmını temsil eden yeni milliyetçilerin inandıkları neler? Milliyetçiliğe bir güncelleme mi geliyor? Yoksa bu sıkıntılı zamanlarda güç kazanan reaksiyoner bir olguyu inceleyerek, gereğinden fazla mı mana yüklüyoruz? Yeni milliyetçilik tartışmalarının öne çıkan karakterleri ise herkesin malumu: daha kentli, daha liberal (hem ekonomik, hem sosyal manada), daha seküler, daha “rahat” bir milliyetçilik.
Esasında ise ideolojik Türk Milliyetçiliği hep şehirli, hep modernist idi. Önyargılı ve üsttenci olanların bunu fark edememesi normal. 1800’lerin sonundan, 1960’lara kadar Milliyetçiler hep şehirli ve eğitimli insanlardı. Gökalp’lerden, 44’te İnönü’yü protesto edenlere kadar hepsi üniversite mezunu veya öğrencisiydi. Bu özellikler yeterince şehirli değil miydi? 60’lı yıllar ile birlikte daha kasabalılaştığını iddia edebilirsiniz. Bence, bu görüş de yanlış. Aslında ideolojik milliyetçilik solun yapmak isteyip yapamadığını yaparak “kitleselleşti”. Sosyolojik bağlamda incelediğimizde o dönemin solcularından çok da büyük bir farkı yoktu. İlçe ilçe teşkilatlanmalar gerçekleşti ve yan yana iki ilçeden biri sağcı biri solcu olabildi. Özellikle bu Orta ve Doğu Karadeniz’de çok yaygın bir durumdu. Türkiye’de asıl şehirleşemeyen ve gettolara sıkışan soldu. Bugün AK Parti yerine daha az İslam vurgusu olan bir merkez sağ partisi olsa iktidarda CHP dahi şu anki oyu alamaz. Bugün “solun kalesi” diye bilinen Kadıköy gibi ilçeler ile İzmir gibi iller 20 yıl evvelsine kadar aslında hep merkez sağı desteklediler. 1994’te CHP Kadıköy Belediyesini DYP-ANAP ayrımına rağmen oldukça şüpheli bir seçim sonucuyla iki basamaklı oy farkıyla aldı. Örneğin, üç kuşak milliyetçi bir ailenin ferdi olarak, ben akademisyenim, babam profesyonel sporcu, rahmetli dedem ise bir avukattı. Bakıldığında gayet kentli meslekler icra eden insanlarız.
Gelelim liberalizm meselesine, milliyetçilik her daim kişisel hak ve hürriyetleri savunmuştur. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda işin hem fikir hem aksiyon tarafında olanlar Türk Milletine sayısız özgürlük getirmişlerdir. Gene 70’lerde Komünizme karşı verilen mücadele, aslında temelde Rus emperyalizmine karşı Türk yurdu özgürlüğü olduğu kadar, aynı zamanda mülk edinme özgürlüğü gibi basit özgürlükleri bile kısıtlayacak bir fikre de karşı bir mücadeleydi. 9 Işık’tan yedincisinin hürriyetçilik ve şahsiyetçilik olması boşuna değildir. Bütün bunlarla beraber bencil bireyciliğin hortlatıldığı Batı’daki 1920’lerin veya 60’lardaki hedonist toplumun bugünlerde tekrardan inşa edilmeye çalışıldığı günümüzde, bu yeni milliyetçilik bu işi abartıya kaçırmaktadır. Aşırı serbest piyasacılık milliyetçiliğin toplumsal tarafını ortadan kaldırma tehlikesindedir. Gökalp çizgisinin yerine Halide Edip çizgisini yani daha adem-i merkeziyetçi bir milliyetçilik çizgisini tercih etmek bu toprakların gerçeklerine aykırıdır, hatta kanımca milliyetçiliğin ontolojik özelliklerine de terstir.
Tabii bir de sekülerizm meselesi var. Modern milliyetçilik, esası itibariyle seküler bir ideolojidir. Bununla beraber kültür milliyetçiliği çizgisindeyseniz, dinin, özellikle İslamiyet gibi hayatın her alanına hâkimiyet kuran bir inanç sistematiğinin kültür üzerindeki büyük etkisini inkâr etmek akıllıca olmayacaktır. Günün getirisi olan ve de kentleşme ile birleşince iyice alevlenen İslam’dan soğuma da bu sekülerleşme de etkiliyken, kontrolden çıkmış durumdaki sığınmacı meselesi de bu işin tuzu biberi olmuş durumda.
Nihayetinde bu değişimin ekseriyeti kendi kendine toplumsal değişimi takip eder. Toplumun yapısındaki değişimler kültürün dış halkalarını etkilediklerinde ister istemez kültür üzerine bina edilen milliyetçilik de değişime uğramaktadır. Bununla beraber durumdan vazife çıkarıp işi daha uç noktalara taşımak ise tarihe karşı mücadele etmektir ve de başarısızlıkla sonuçlanacak olan beyhude bir çabadır.