Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.
https://www.millidevletgazetesi.net/KoseYazisi/liberal-milliyetcilik-olur-mu-3855
Yukarıda linkini bulabileceğiniz liberal milliyetçilik yazıma çok sayıda hem olumlu hem olumsuz tepki aldım. Bunun üzerine hem bu husustaki izahatımı biraz daha genişletmek hem de biraz daha ideoloji üzerinden giden bir yazı kaleme almak istedim.
Türk Milliyetçiliğinin modern manada bir ideoloji haline geldiği 19. Yüzyılın sonu 20. Yüzyılın başında yapılmış tartışmalar ve yaşanan olayların neticesinde Türk Milliyetçiliği kendine bir yol belirlemiş ve o günden beridir de bu yolda ilerlemiştir. Bu liberal, adem-i merkeziyetçi varyantı savunanların fikirleri denenmiş başarılı olamamış ve ana akım milliyetçiliği Ziya Gökalp çizgisi diyebileceğimiz bir çizgi almıştır. Bilimsellik, Karl Popper’ın da belirttiği gibi yanlışlanabilme üzerine inşa edilmiştir. Bu liberal çizgi tarih tarafından yanlışlanmış ve tarihte kalmıştır. Aynı 1950 ve 60’lı yıllardaki Türkçü-toplumculuk gibi bir zamanlar popülerleşen bir görüş olan adem-i merkeziyetçi milliyetçilik fikri toplumda ve düşünce hayatında kök salamamıştır. Bu sebeple de sosyoloji bilimi tarafından yanlışlanmış bir fikrin savunulması bilimsellikten oldukça uzak bir davranış şeklidir.
Ziya Gökalp’in Türk Milliyetçiliği fikrinin baba figürü olarak görülmesi, gâlibinin kendisinin de içinde bulunduğu kabaca Durkheim ekolü olarak tarif edilebilecek düşüncenin Pierre Guillaume Frédéric le Play’den esinlenen le Play ekolüne galebe çalmasıyla olmuştur. Bu le Play’ci ekolden gelenlerin başında gelen Prens Sabahattin’in özellikle gençlik yıllarında savunduğu, 2. Abdülhamit’in indirilmesi için yurtdışından destek arama ve yerine yerli-yabancı burjuvazi işbirliğiyle yeni bir yönetim kurma gibi fikirleri, Ahmet Rıza Bey ve arkadaşları tarafından fikrî manada yenilgiye uğramıştır. Sonuç itibari ile Türk Milliyetçiliği en az yüz yıldır toplumcu bir ideolojidir. Bu, artık ontolojik bir olgudur. Dolayısıyla aşırı liberal hatta yer yer liberteryenizme varan görüşler ile bir arada bulunması eşyanın tabiatına aykırı bir durum teşkil eder. Eğer milletin doğal bir süreç içerisinde oluştuğu düşünülüyorsa ki eminim Türk Milliyetçilerinin büyük çoğunluğu böyle düşünüyordur; milletin olduğu kadar fikrin tekâmülüne de saygı duyulması gerektiği kanaatindeyim.
Bu elbette bireyin toplum veya devlet karşısında yok olması demek değildir. Milliyetçilik çoğu zaman vaktinde Prof. Dr. Vedat Bilgin Hoca’nın da bahsettiği gibi devlet karşısında milletin safında olmak olmuştur. 1944 olayları veya malum açılım süreci bunun en güzel iki örneğidir. İdeolojik metinleri bile kenara bırakıp çok daha doktrinel bir manada yazılmış olan 9 Işık ve Türkiye’ye kitabında yer bulan dokuz temel ilkeden biri hürriyetçilik ve şahsiyetçiliktir. Hatırı sayılır kısmı asker kökenli olan milliyetçi bir grup tarafından kaleme alınan bu doktrinde şöyle demektedir: “Hürriyet deyince, siyasî hürriyeti esas almayacağız, hürriyeti bütün bölümleri ile beraber düşünmek ve o şekilde bir hürriyeti istemeyi esas kabul ediyoruz.” Bir doktrin olarak yazılmış bir eserde dahi hürriyete bu kadar sert vurgular yapılırken Türk Milliyetçiliğinin hürriyet düşmanı bir hareket gibi algılanıyor olması şaşırtıcıdır. Kaldı ki birçok diğer milliyetçilikle (Örneğin: İngiliz ve İskandinav Milliyetçilikleri) kıyaslandığında çok daha bireyi yücelten bir anlayışa sahiptir.
Nihayetinde, Milliyetçiliği liberalizmle evlendirmeye çalışan insanların çoğunun iyi niyetli olduğunu fakat bazı önemli nüansların ıskalandığını düşünüyorum. Şu noktaları da vurgulayarak yazımı bitirmek isterim. Elbette Türk Milliyetçileri uzlaşmaz bir tutum içinde olmamalılardır ama bunun karşıtı da taviz halinde pasifleşmiş bir hal olmamalıdır. Uzlaşma ile taviz arasında çok ince bir çizgi var ve bu çizginin öbür tarafına geçmek bazen çok kolay olabiliyor. Son olarak, bazı insanların şu anki politik konjonktüre bakarak ve bazı milliyetçi figürlerin hareketlerine göre ideolojiyi yargıladığını görüyorum. Bu ise ne rasyonel ne de bilimsel bir bakış açısı. Bu sebeple de bana bireylerin hareketleri ile ideolojiyi yargılamak çok adilane gelmiyor.