Alihan Limoncuoğlu

Tüm yazıları
...

14 MÜ 39 MU?

Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.

Alihan Limoncuoğlu

Son günlerde Rusya-Ukrayna gerginliği ve sonrasında da savaşı konuşulurken sürekli 1. ve 2. Dünya Savaşı’na giden süreçteki olaylar, kişiler ve olgularla ilgili benzetmeler yapılmakta. Son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. İnsanlığı yok etme kabiliyetine sahip nükleer silahlar mevcutken, bir dünya savaşı olasılığının çok düşük olduğunu düşünüyorum. Buna rağmen bu benzetmeyi tartışmak zihin açıcı bir egzersiz olabilir. Birçok kişi yaşananların İkinci Dünya Savaşı’na daha çok benzediğini düşünse de benim kanaatim Rus diktatör Vladimir Putin’in Çarlık sınırlarına dönmek istediği yönündedir. Zaten kendisi de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) zamanında yapılan hatalar yüzünden biz bugünleri yaşıyoruz diyerek, bir manada SSCB polit bürosuna reddi miras yapmıştır. Kaldı ki eğer Putin=Hitler analojisi kuracaksak 30’lu yılların diplomatik süperstarı İtalyan Başbakanı Benito Mussolini’nin yerine geçip olayları çözme kabiliyetine haiz olacak kişi kimdir? Belli ki bu kapasitede ve bu kabiliyette bir siyasetçi görünmemektedir. Mussolini iktidara geldiği andan itibaren bir tek, genç Türk Cumhuriyeti’ne diş geçirememiş, onun dışında yaptığı her diplomatik atılım da başarılı olmuş ve de dünya kamuoyunun genelinin takdirini kazanmıştır. Bunun dışında İkinci Dünya Savaşı aslında üç ideolojinin birbirine girmesiyken günümüzde ideolojiler eski keskinliklerini kaybetmiş çok daha eklektik bir hal almışlardır. Şu anki savaşlar daha çok kaynak ve paylaşım üzerine çıkmaktadır.

O yüzden de İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyetlerin yaptığını bugün Çin’in yapıyor olması haricinde Birinci Dünya Savaşı benzetmesi daha uygundur. İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyetlerin Avrupa’da savaş koparken uyguladığı “bırakalım bunlar birbirini yıpratsın, yıprandıktan sonra bana daha kolay av olurlar” stratejisini Çin’in uyguladığını düşünmekteyim. Birinci Dünya Savaşı ise daha önce de belirttiğim gibi aslı itibariyle bir çıkar savaşıdır. Orada nasıl siyasi birliğini geç tamamlayan Almanya dünyanın o zamanki egemeni Birleşik Krallık’ın gücünü kırmak istiyorsa bugün de Rusya ABD’ye aynısını yapmaya çalışıyor. Elbette, Birinci Dünya Savaşı’ndaki Almanya, Prusya kökenlilerin baskın olduğu bir yönetici kadrosuna sahipti. Bu nedenle de bugün Moskova yönetiminin yaptığı sayısız insanlık dışı rezilliğe imza atmamışlardır. Kanımca Vladimir Putin ve üst düzey Rus yöneticilerinin Birinci Dünya Savaşı’nın tarihini iyice okumaları gerekmektedir. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda otoriter rejimlerin hemen hepsi yıkılmış, yerlerine hepsi demokratik olmasa da çok daha farklı rejimler ikame olmuştur.

Zaten Rusya-Ukrayna savaşının en başından beri anlaşılan en önemli nokta; savaş uzadıkça olayların gidişatı aynı dünya kamuoyunun tepkisinde de olduğu gibi zaman Rusya’nın aleyhine işlemektedir. Tıpkı Birinci Dünya Savaşı’nda zamanın Almanya aleyhinde işlediği gibi. Şu tarihlerde uluslararası ilişkiler öğrencileri ve/veya uluslararası ilişkiler çalışanları için Birinci Dünya Savaşı okumalarını yenilemeleri açısından iyi bir zaman gibi gözükmektedir. Son olarak, Türkiye minvalinden baktığımızda Birinci Dünya Savaşı’ndan çok daha farklı bir durumda olduğunu da vurgulamadan bu yazıyı bitirmek istemiyorum. O zamanki dağılmak üzere olan imparatorluğun yerinde dinamik bir millî devlet mevcuttur.