Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.
Anlaşılan günümüzde milliyetçi yelpazenin içinde kendine yer bulmaya çalışan liberal bir Türk Milliyetçiliği türü icat edilmeye çalışılıyor. Herkesi ama herkesi kabul eden ve sadece akla dayanan bir milliyetçilik. Hem de iktisadi manada oldukça liberal. Bu garabetin ne olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum. Türk Milliyetçiliği ontolojik olarak toplumcu bir ideolojidir. Bireyin yükselmesinin toplum yükselmedikten sonra kadük kalacağını vurgular. Anlaşılan batıdaki alternatif sağ hareketlerin bir etkisi olarak Türkiye’de de milliyetçiliğe liberal bir gömlek giydirilmeye çalışılıyor. Terziliğe öykünenleri uyaralım. Bu gömlek dar gelir. Günümüzde yaşanan devletin yer yer sağlıksız büyümesi, bu iktisadi görüşün özellikle 20 yaş altı kitlede bir teveccüh görmesine sebebiyet verse de bu konudaki sıkıntılar giderildikten sonra bu abesle iştigalin destekçi sayısının da azalacağını düşünüyorum. Elbette tek bir Türk Milliyetçiliği varyantı olmak durumunda değildir fakat milliyetçilik tabiatının tam aksi bir fikirle harmanlandığında doğadaki tepkimenin tam tersi olarak birbirini iter. Sanırım sosyal bilimlerle fen bilimlerinin en büyük farklarından biri budur. Milliyetçiliğin sadece rasyonel kaynaklardan beslenerek büyümesi imkânsızdır. Bugün diyalektik materyalizm üzerine ideoloji inşa edenler bile Che’nin, Deniz Gezmiş’in vs.’nin üzerinden romantizm pompalamaktadır. Bu cümle, millet ve milliyetçilik algımızı akıldışı safsatalar üzerine inşa edelim demek değil, bu fikriyatı duygu faktörünü ortadan kaldırarak boğazdan yüreklere inmeyen bir sunî milliyetçilik haline getirmeyelim demektir.
Kaldı ki Türk Milliyetçiliği tarihine baktığımız zaman, Cumhuriyet rejiminin kurucu ideolojisi olmuş, Türkiye’de özgürlük adına ne ilerleme olduysa ya başını çekmiş ya da en büyük destekçisi olmuştur. Milliyetçilik, günümüzde -özellikle sol liberallerin güdümündeki medyanın ittirmesiyle- sadece güvenlik politikaları mevzu bahis olduğunda akla gelen bir fikir, Türk Milliyetçileri de ancak ve ancak devletin güvenlik zafiyetlerinde akla gelir hale geldiler.
Bu ortaya saçılmaya çalışılan yeni milliyetçiliğin bir özelliği de 70’li yıllardaki olayları “oldu bir şeyler”, “keşke olmasaydı”, “kullanıldık”, “iki tarafta kullanıldı” gibi argümanlar, hatta özre varan açıklamalar şehitlerin kemiklerini sızlatmaktan başka neye yaramaktadır? Tarih bilmeyenler ancak bunu söyler, 60’larda ilk öldürülen öğrenci kimdir? Şehit Ruhi Kılıçkıran. Olayı fikrî tartışma boyutundan silahlı çatışma boyutuna getirip, ilk kanı dökenler aşırı solcu militanlardı. Türk Milliyetçilerinin 60’lı yılların ikinci yarısında ve de 70’lerde yaptığı savaş hem ülkeye elini uzatan Sovyet tehdidine karşı hem de kendilerine saldıran militanlara karşı kendini savunma savaşıydı. Bunda özür dileyecek ne olabilir?
Kültürel iktidarı elinde tutan Türk’ün ve Türklüğün düşmanları, sürekli bunlar ırkçı, bunlar eli kanlı faşist diye propaganda yapadursun, gerçeği bilenler başka bir tarafa yaranmak için veya hoş görünmek için haklı olduğu konulardan taviz vermemelidirler. Elbette, Ziya Gökalp’in dediği gibi Türk Milliyetçiliği bir kalp kazanma davasıdır, ama kalp kazanma başkalarına hoş görünmek için veya destek bulmak için fikrinden ve tarihinden taviz vermek değil. Zaten tarihi olarak haklı olan ve hep haklı çıkmış bir pozisyonu bıkmadan düzgün bir üslupla anlatarak, örnek vatandaşlar olarak, işinde iyi olarak fikriyatın iyi manada bir tanıtımını yapmaktır.
Sonuç olarak, Türk Milliyetçiliği ideolojik arka planı bakımından yeterince kuvvetli bir ideolojidir. Başka fikir akımları ile hibrit hale getirmeye çalışmak beyhude bir çabadır. Bu çabayı göstermek yerine bu fikri daha iyi nasıl tanıtabilirim diye düşünmek daha büyük yarar sağlayacaktır diye düşünüyorum. Kendine Türk milliyetçisi diyen ve kendini toplumda öyle tanıtan kişinin de kendini olabildiğinin en iyi olarak göstermek gibi bir vazifesi vardır. Bu vazife kendi inandığı fikrin yayılmasının en önemli yollarından birisidir.