Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.
Önceki haftalarda yayınlanan yazılarımda Ortadoğu’da ortaya çıkan gelişmeleri yorumlarken bilhassa Suriye meselesi ekseninde değerlendirmeler yapmıştım.
ABD-Rusya mücadelesi…
İran-İsrail çatışması…
Türkiye’nin terör sorunu ve beka meselesi…
Çin’in yeni ticaret yollarını güvence altına alma isteği…
AB’nin enerji ihtiyacında Rusya’ya bağımlı olmamak için Suriye üzerindeki dengeleri gözetmesi…
Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin statüko devamlılığı için Suriye meselesi üzerinden yeniden konumlanma gerçekleştirmeleri…
Birkaç eklemeyle daha zenginleşebilecek olan Suriye meselesi üzerinden genel tarafgirlik tablosu bu şekilde oluşmakta. Peki, her gün farklı bir çatışma yahut kriz ile gerilimin tırmandığı bu tehlikeli oyun masasında bizleri ne bekliyor?
Son iki haftadaki gelişmeler ortamın ciddi bir şekilde gerildiğini gösterse de herhangi bir tarafın ilk hamleyi yapacak cesarette olmadığını da anlamamızı sağlıyor. Gelin gelişmeleri yukarıdaki maddeler ışığında tekrar sıralayalım:
- Trump yönetimi İran ile olan nükleer mutabakattan çekildiğini ve yaptırımların tekrar uygulanacağına dair kararını açıkladı. Bununla birlikte aralarında Türkiye’nin S-400 ithal edeceği firma olan Rosoboroneksport’a da bir ambargo kararı alan Trump, Kudüs’e elçilik taşıma hamlesinin ise arkasında durmaya devam etti.
- Rusya yaşanan gelişmelere karşı aynı ABD, Fransa ve İsrail’in Şam saldırısına takındığı tavır benzeri bir sessizlikle karşılık verdi. Öte yandan geçen hafta Moskova’da düzenlenen 9 Mayıs Zafer Töreni’nde İsrail Başbakanı Netanyahu, Putin’i yalnız bırakmayan isimlerdendi.
- İsrail hükümeti, başbakana meclis kararı olmaksızın savaş açma yetkisini tanırken 9 Mayıs Çarşamba gününden itibaren Suriye sınırına asker yığan İsrail, kendi bölgelerinde muğlak yerlere düştüğünü iddia ettiği 20 adet roket bahanesi ile Suriye üzerine operasyon düzenlemeye başladı. Dahası bu operasyonların çoğu Lübnan hava sahası üzerinden gerçekleşirken, İsrail kamuoyu yeni bir savaş ihtimaline doğru alıştırılma evresinde.
- Bu hızlı ve agresif gelişmelere rağmen İran, Suriye’deki unsurları hakkında bir açıklama yapmaktan çekiniyor. Nükleer anlaşmasının bozulması İsrail’i, İran’ın daha da agresifleşeceği düşüncesi ile sevindirirken İran tansiyonu yükseltmeyi tercih etmeyerek, İsrail’in beklediği ilk yumruğu onlar atsın, biz de meşru müdafaa gerekçesini ortaya koyalım planlarını bozmuş durumda.
- Türkiye’nin İdlib’deki onuncu barış gözlem kulesi hayırlı olsun. Türk ordusunun girmiş olduğu Kuzey Suriye’de istikrar gün be gün daha da artmış olduğu gözlerden kaçmayan bir gerçek. Ekonominin hızla yara aldığı günlerde (İstanbul Ticaret Odası’nın şirket açma tescil birimi vızır vızır işliyordu) Türkiye’nin terör sorununda temel meseleleri kudretiyle çözdüğünü görmek bir vatandaş olarak beni mutlu ediyor. İsrail’in Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile olan enerji diplomasisi trafiği arada bir bizim Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanının başına güneş geçirtse de Türkiye’ye karşı takındığı umursamaz tavır iki gün içerisinde kayboluveriyor.
- Sadece madden değil manen de emperyalizmin en ince noktalarına hâkim olan kıta Avrupası İran meselesinde sakin ve mevcut durumun korunmasına yönelik bir tavır takınırken, çakma Şövalye Macron ve avenesinin Kuran-ı Kerim ayetlerine ilişkin yapmış oldukları açıklamalar ile dünya kamuoyunu meşgul ettiklerini gördük. Eh, 79’da Fransız askerine şehadet getirterek Kâbe’ye ayak bastıran Suud ya da yeni müttefiklerini kızdırmak istemeyen Ürdün ya da Mısır’dan buna karşı bir tepki görmesek de yine İslam’ın namusuna uzatılan dili kesmek Türk siyasetinin icracısı liderlere düştü.
Efendim, geçtiğimiz iki hafta çok yoğun ve debdebeli gelişmelere sahne olsa da kimse büyük bir hamlenin sorumluluğunu almak istemiyor. Zemin kaygan ve ilk kayanın da tepe üstü çakılacağı bir halde. Ramazan-ı Şerif’in bu çalkantılı dünya düzeninde tüm Müslüman âlemine ve bilhassa sancaktar milletimize hayırlar getirmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ederim. Allah tutacağınız oruçları kabul eylesin.