Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.
Maalesef dünyanın birçok yerinde Türkler ve Müslümanlar katledilmeye devam ediyor. Bunların en sistematik ve vahşicesi işgal altındaki Doğu Türkistan’da Çin tarafından yapılmaktadır. Kadim Türk yurdu bir açık hava hapishanesine döndürülmüş, insanların milli, dini, insani ihtiyaçlarını karşılamaları neredeyse imkânsız hale getirilmiştir. Önceki haftalarda İlham Tohti’yi yazmıştık, İlham Bey’in sadece kendisinin değil ailesinin de baskı altına alındığı, yeğeninin de tutuklandığı haberleri geldi. Özellikle Chen Quanguo adlı Bölge Valisinin Tibet’ten Doğu Türkistan’a atanmasından sonra baskı dayanılmaz hale gelmiştir. Uygur aydınları, sanatçıları, ileri gelenleri çeşitli vesilelerle tutuklanmaktadır.
Bu baskılar artık genç, yaşlı, kadın, erkek, dememektedir. Doğu Türkistan âlimlerinden olan ve Kur’an-ı Kerim’i ve hadis kitabı Riyaz’us Salihin’i Uygur Türkçesi’ne ilk çeviren Muhammed Salih Hacim geçtiğimiz günlerde tutuklanmış ve hapiste hayatını kaybetmiştir. 1936 yılında doğan Muhammed Salih, üç yıl kadar ev hapsinde tutulmuş geçtiğimiz günlerde ise ilerlemiş yaşına rağmen tutuklanmış, baskı ve işkenceye dayanamayarak 45 gün sonra şehit olmuştur.
Birçoğunuzun bildiği, dinlediği sözleri Abdurrahim Ötkir’e ait olan ‘Karşılaşınca’ (Uçraşkanda)(1) şarkısını seslendiren Abdurrahim Heyit de tutuklanan sanatçılar arasındadır.
1949 yılından beri işgal altında olan Doğu Türkistan, Çin tarafından dünyaya unutturulmak istenmektedir. Türklerin kimlikleri silinmeye çalışılmaktadır. İHH’nın hazırladığı rapora(2) göre Uygur dilinin yasaklanması, kısıtlanması ve diğer ihlaller işgal süreci ile başlamıştır. Otonominin sözde kalması nedeniyle de Uygur dili, dini, Uygur kimliği açısından sorunlar devam etmektedir. Ana dilin kullanımının kısıtlanması; ana dilde eğitimin yasaklanması Doğu Türkistanlıların en fazla dile getirdiği ihlaller arasındadır. Otonom yasaları uyarınca resmî dil olan Uygurca pratikte kültürel amaçlı ve sınırlı olarak yaşatılmaktadır.
İnanç özgürlüğüne yönelik ihlaller de özellikle Urumçi dışındaki kentsel ve kırsal yerleşim yerlerinde açıkça uygulanmaktadır. Camilerde herkesin ibadet etmesine izin verilmemektedir. Devlet memurları, Komünist Parti üyeleri, emekliler, öğrenciler ve kadınların cami sınırları içerisinde ibadet etmeleri resmî olarak yasaktır. Tespit edilmeleri halinde öğrenciler okullarından atılma riskiyle, devlet memurları da mesleklerinden olma riskiyle karşı karşıya olup para cezalarına da çarptırılmaktadır. Bu yasak her cami girişinde bulunan tabelalarda belirtilmektedir. Ek olarak Kur’an eğitimi neredeyse tamamen yasaklanmış durumdadır.
Çinli nüfusun bölgeye kaydırılması ile demografik yapı bozulmakta ve Uygurların nüfus içindeki oranları azaltılmaya çalışılmaktadır. Doğum kontrolü politikası, zorunlu kürtaj, genç kızların zorunlu işçi olarak çalıştırılması, Doğu Türkistanlı kadınların fuhşa zorlanması gibi ihlaller ise özellikle kadınların yoğunlukla maruz kaldığı ihlaller arasındadır.
Bizler daha 5 Şubat 1997’de gerçekleştirilen Gulca katliamının yaralarını saramamışken, zulüm her gün biraz daha artmaktadır.
Doğu Türkistan’ın Urumçi’den sonra ikinci büyük şehri olan Gulca’da insanlar evlerinde Kadir Gecesi’ni kutlamak için bir araya gelip Kuran-ı Kerim okurken evleri basılmış; buna tepki gösteren halk barışçıl gösteriler yapmışlardır. Çin polisinin provokasyonları ile olaylar büyümüş, olay gecesi ve sonrasında Uygur ve Kazak Türklerine yönelik katliamlar başlamıştır. Yüzlerce Türk’ün öldürüldüğü olaylar sonrası tutuklamalar olmuş, bu olaylar bahane edilerek birçok insan hapse atılmış, 30’un üzerinde Türk idam edilmiştir. Daha önce kırsal bölgelerde gerçekleşen olaylar ilk defa büyük bir şehirde yaşanmıştır. Bu durum dünya kamuoyunun olayları daha yakından görebilmesini sağlamıştır. Çin’in tüm çarpıtmalarına rağmen dünya gerçekleri az da olsa görebilmiştir. Olaylardan sonra tutuklananların birçoğundan bir daha haber alınamamıştır. Yakınlarının durumunu soranların yaşadıklarına 12 Mart 1997 tarihinde tutuklanan babasının serbest bırakılmasını talep edip Gulca’daki hükümet binasının önüne gelip buradan ayrılmak istemeyen 8 yaşındaki Fatime adlı bir kız çocuğuyla, eşinin serbest bırakılmasını talep eden Gülizar adlı hamile bir genç kadının Çin güvenlik kuvvetleri tarafından olay yerinde öldürülmeleri acı birer örnektir.
Çin yönetimi, Gulca ayaklanmasının kanlı bir şekilde bastırılmasından sonra da uzun yıllardan beri Doğu Türkistan Türklerine karşı yürüttüğü keyfi tutuklama, işkence ve idam cezalarını bütün şiddetiyle devam ettirmiştir. İnsan hakları, insanlık onuru, yaşama hakkı gibi kavramları hiçe sayan Çin yönetimince gerçekleştirilen Gulca katliamının üzerinden 21 yıl geçti, suçlular elbet bir gün adalet karşısında hesap verecek…
[1] https://www.youtube.com/watch?v=MJucB1sf4mE
[2]https://www.ihh.org.tr/public/publish/0/26/dogu-turkistan-raporu.pdf