Gökmen Kılıçoğlu

Tüm yazıları
...

Bizim Kudüs

Henüz yazar hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.

Gökmen Kılıçoğlu

 

Iğdırlı Onbaşı Hasan’ın aziz hatırasına

İslam âleminin uzun yıllardır kanayan yarası Kudüs’ün yeniden kaşındığını görmekteyiz. Haçlı Seferleri başka bir şekilde devam etmektedir.

1980 yılında İsrail, kabul ettiği bir yasayla Kudüs’ü doğusuyla batısıyla İsrail’in ‘birleşik başkenti’ ilan ederek Doğu Kudüs’ün ilhakına resmiyet kazandırdı. Buna karşılık Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), 1980 yılında İsrail’in Doğu Kudüs’ü ilhak ederek başkent ilan etmesini geçersiz sayan 478 sayılı kararı kabul etti. Kudüs ile ilgili Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi 181 (1947), 242 (1967), 338 (1973), 2334 (2016) kararlarına rağmen İsrail’in ve büyük destekçisi ABD’nin hukuk tanımaz tavırları devam etmektedir. ABD Başkanı Trump’ın seçim vaadini yerine getirerek Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması Ortadoğu’da yeni bir fitneye sebep oldu. Aslında ABD, zaten Kudüs’ü başkent olarak görmekteydi ve Büyükelçiliğini buraya taşıma kararını 1995 yılında almıştı ancak güvenlik gerekçesi ile dondurulmaktaydı.

Türkiye de dünyanın büyük kısmı gibi bu duruma itiraz etti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan İslam İşbirliği Teşkilatı’nı toplantıya çağırdı. Türk milleti Filistin konusunda her zaman hassas olmuştur. Sağcısının solcusunun ortak tavır gösterdiği az sayıdaki konulardan biri Filistin sorunudur. Ancak Arap dünyasının ve Filistinli yöneticilerin tutumlarının eleştiri konusu olduğu da bir gerçektir. Türk milliyetçileri, genel olarak Filistin’de yaşanan mezalime tepki göstermektedir. Ancak Türklere yönelik yapılan katliamlara başta Araplar olmak üzere İslam âleminin tepkisizliği hatta Türk düşmanlığına varan tutumları rahatsızlık doğurmaktadır. Doğu Türkistan, Kerkük, Musul, Kıbrıs vs. gibi konularda İslam dünyasının sessizliği kabul edilebilir değildir. Türk milliyetçileri, siyasal İslamcıların Filistin için gösterdikleri reaksiyonu milli meselelerde göstermemelerine de tepkilidir. Bu tepkilerinde haklılardır da. Çünkü Filistin yönetiminin Ermeni sorunu, Dağlık Karabağ ve Kıbrıs konularındaki tutumları da kabul edilebilir değildir.

Tüm bunlara rağmen Filistin ve Kudüs’ün savunulmasına karşı çıkmak hele bunu milliyetçilik adına yapmak makul bir tutum değildir. Kudüs Müslümanlar için dini öneme sahiptir. İlk kıblemizdir, miraç olayı ile ilgilidir. Haçlı Savaşları ve sonrasında savunduğumuz, koruduğumuz kıymetli bir emanetimizdir. Şehrin içinde yüzlerce Türk eseri bulunmaktadır, tarihimizin bir parçasıdır. 1187’den 1917’ye kadar resmen askerimiz bulunan bu şehri unutmamız mümkün değildir. 1982’ye kadar Kudüs’ü beklemeye devam eden Iğdırlı Onbaşı Hasan’ı unutamayız.

Şüphesiz manevi açıdan birçok farklı sebep sayabiliriz. Ancak bizler Müslüman olmasaydık da, bu değerleri taşımasaydık da Kudüs bizim için önemli olacaktı. Hem stratejik önemi açısından hem de ulusal güvenliğimiz açısından Kudüs ihmal edilemeyecek bir konumdadır. İsrail, sınırlarını resmi olarak belirtmemiş bir ülkedir. Nil Nehri’nden Fırat’a kadar toprakların kendilerine Tanrı tarafından vaat edildiğine inanırlar. Arz-ı Mev’ud’un sınırları Türkiye’nin güney ve güneydoğu kısmını içermektedir. Siyonistler; İsrail’in kuzey sınırlarını Kapadokya’daki dağlar olarak görmektedir. Yine İsrail’in başbakanlarından Ben Gurion’un 1948’de İsrail devletini ilan ederken yaptığı konuşmada söylediği; “Filistin’in bugünkü haritası İngiliz manda yönetimi tarafından çizilmiştir. Yahudi halkının, gençlerimiz ve yetişkinlerimizin yeniden çizmesi gereken bir başka harita vardır ki, o da Nil’den Fırat’a kadar olan bölgeyi kapsamaktadır.” sözleri doğrudan bizi tehdit etmektedir.

Ülke topraklarına dair bir potansiyel tehlike mümkün olduğu kadar uzakta tutulmalı ve savunma uzakta yapılmalıdır. Filistin derken, Kudüs derken aslında bu mücadeleyi yapmaktayız.

Kudüs tartışmaları sadece Müslüman ülkelerde tartışılmadı, birçok ülke bu kararı tehlikeli ve yanlış olarak gördü. Bildiğim kadarıyla Çekya dışında hiçbir ülke karara olumlu yaklaşmadı. Ancak tüm Müslüman ülkelerin aynı seviyede tepki gösterdiğini söylemek güç. Bunu İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) toplantısına katılım düzeylerinden anlamak mümkün, bazıları memur seviyesinde katılırken 8 ülkenin temsilcisi hiç yoktu. Türkmenistan ve Bosna Hersek temsilci göndermeyenler arasındaydı. Türk Cumhuriyetleri genel olarak Kudüs kararını onaylamadıklarını belirtmişler ve İİT toplantısına katılmışlardır. 

Kazakistan, Kudüs’ün statüsü ile ilgili gerilimin artmasından endişe ettiklerini ve tüm tarafları temkinli olmaya çağırdıklarını belirtmektedir. Kazakistan, Kudüs’ün mevcut durumunun korunmasın yanında Filistin-İsrail sorunun çözümünde uluslararası hukuk normları, ilgili BM Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi kararları ve 2002’deki ‘Arap Barış Girişimi’ ilkelerinin esas alınmasında yanadır. Kazakistan hükümeti İsrail-Filistin ihtilafının ‘iki halk için iki devlet’ ilkesi üzerine ve 1967 sınırları içinde başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasını desteklemektedir. İİT İstanbul toplantısına konsolos düzeyinde katılmıştır.

Kırgızistan da, Filistin-İsrail çatışmasının çözümünde olumsuz bir etkisi olabilecek ve Ortadoğu’daki gerginliğin artmasına neden olabilecek Kudüs’ün tarihi ve yasal statüsünün etrafındaki durumun geliştirilmesi konusundaki endişelerini dile getirmiştir. İİT toplantısına başbakan yardımcısı düzeyinde katılmıştır.

Kudüs konusunda Azerbaycan’da dünya kamuoyunun endişelerini paylaşmıştır. Devlet Başkanı Aliyev, ABD Başkanı Trump’ın, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararını ‘çok yanlış ve uluslararası hukuka aykırı bir adım’ olarak değerlendirmiş ve kararın Ortadoğu’da tehlikeli sonuçlara neden olacağı uyarısında bulunmuştur.

Türkmenistan, Erdoğan’ın çağrısı ile toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı’nın toplantısına temsilci göndermeyen 8 ülkeden biridir.

Türkiye, Azerbaycan ve KKTC toplantıya devlet başkanı seviyesinde katılarak konuya verdikleri önemi göstermişlerdir.